Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ülkemiz maalesef yandaş ve karşıt olanlar arasında ikiye bölünmüş olduğundan hayatımızı ilgilendiren tek bir sorun hakkında soğukkanlı düşünme imkanı neredeyse hiç kalmadı. Kanal İstanbul projesi son derce radikal bir adım olacağından duyguları tetiklemesi doğal.

        Bugün köşeye aldığım yazıyı 20 Ağustos 2018 tarihinde yayınlamışım. Yazı Kanal İstanbul’u global strateji açsından ele alıyor ve Washington’da buna yönelik tavırları irdeliyor. Yazı o dönemde çıktıktan sonra Cumhurbaşkanlığı’ndan da hayli güzel yaklaşımlar gelmişti.

        Bunu söylüyorum diye yazıyı bazıları hemen yandaş bir çaba olarak damgalayabilirler ama değil. Sadece meselenin bir başka boyutunu da gündeme getirmeye çalışıyorum.

        Açıkça söyleyeyim benim Kanal İstanbul tavrım şu anda şöyle; bilim insanlarımızın yoğun katılımıyla büyük ve ucu açık bir sempozyum yapılsın gerekirse özgür düşünceli yabancı bilim insanları da davet edilsin ve proje tüm boyutlarıyla ele alınsın. Ve eğer sonunda projeye kaygıyla yaklaşanları ikna edecek sonuç çıkarsa ancak ondan sonra girişilsin projeye.

        Bunu da netleştirdikten sonra işte o eski yazım:

        *

        "Washington’da son günlerde hangi birimden insanlarla buluşsam, hangi yönetime yakın ulusal güvenlik yazarı ile sohbet etsem konular sonunda hep aynı şekilde bağlanıyor.

        Üzerinde konuştuğumuz konu ne olursa olsun, hepsi de sonunda mutlaka sohbeti aynı noktaya çekiyorlar.

        Bu o kadar çok fazla tekrar etti ki, "Acaba bunlara gönderilmiş mecburi uyulması gereken bir konuşma metni mi var, buna mutlaka uyun mu talimatı mı verilmiş" diye de düşünmeye başladım.

        Dediğim gibi o an konuşulan konu ister Suriye, ister NATO, ister F-35’ler veya S-400 füzeleri olsun, hepsi de konuyu ne yapıp edip mutlaka Başkan Erdoğan’ın Kanal İstanbul projesine getiriyorlardı.

        Amerikan yönetimin her biriminde bu projeye karşı çıkmak adeta zorunlu bir resmi politikası olmuş gibiydi.

        BULDUKLARI KILIF DA KOMİK

        Hepsi de bu karşı çıkmalarını güya ekolojik nedenlere dayandırıyorlardı.

        Bunun bir merkezden yazılıp ellerine verilmiş olduğu kesindi çünkü hepsi de neredeyse aynı cümlelerle karşı çıkışlarını anlatıyorlardı.

        Bunlara göre Kanal İstanbul projesi Marmara’nın ve İstanbul’un ekolojik dengelerini bozacakmış. Akdeniz'den Marmara'ya doğru tek yönlü akış olduğunda eğer Boğaz’da olduğu gibi dip ters akıntılar olmazsa Marmara’da sorunlar yaratacakmış.

        Yönetim şimdi Kanal İstanbul’a karşı çıkış gerekçelerini böyle sunuyor.

        Sanki sanırsınız ki Trump yönetimi genelde ekolojik meselelere son derce duyarlı da bu soruna da bu açıdan bakıyorlar.

        Bu da komik çünkü biliyoruz ki Başkan Trump ekolojik meselelere yönelik tamamen duyarsız, dünyanın ekolojik dengelerini koruyan her türlü uluslararası anlaşmaya da karşı. Bu açıdan Amerika içinde de kendisine yoğun muhalefet var.

        NEDEN KORKUYORLAR

        Bunları da bilince her birimin sanki söz birliği etmiş gibi Kanal İstanbul projesine kaşı çıkmasının temelinde büyük bir stratejik korku ve bir tehdit algısı olduğunu görüyorsunuz.

        Amerikan yönetimi Türkiye ile yaşanmakta olan sorunlar nedeniyle Türkiye’nin kendine yeni bir stratejik ortaklıklar kurmaya başlamasından ve Amerika ile arasını iyice koparmasından korkuyor. Bu gerçekleştiği takdirde bunun Batı aleminde ve NATO’da yaratacağı büyük dalgalanmayı da tahmin ediyorlar. Bu da onları ürkütüyor. Üstelik yönetim bölgemizde kalıcı bir şeyler yapabilmesinin sadece Türkiye’ye bağlı olduğunu da biliyor. Bu nedenle Türkiye’nin kendisine yeni bir dünya yaratıp bunun içinde yer alması ihtimali Amerika’yı fena halde ürkütüyor.

        KANAL İSTANBUL

        Yönetimin birimlerinden bir tanesinde benimle bugüne kadar daima dürüst konuşmuş bir kaynağım ile buluşup birimlerdeki bu Kanal İstanbul tepkisinin temelinde ne olduğunu sordum.

        Şu cevabı aldım;

        'Amerikan yönetimi köprü, tünel gibi yatırımların, ayrıca büyük üçüncü havalimanının ve özellikle Kanal İstanbul projesinin Türkiye’nin yeni bir jeo-stratejik hamlesinin bir parçası olduğunu düşünüyor.'

        Bu yüzyılda Amerika’nın global hegemonyasına karşı en büyük, en güçlü tepki Çin’den geliyor. Onların hegemonik güç olarak ABD’nin yerine geçme hedefleri olduğu tespiti çoktan yapıldı. Avrasya bölgesinde ve Ortadoğu'ya inen alanda Rusya ile de işbirliği yapma çalışmaları var. Çin’in ‘bir kuşak bir yol’ projesi yüzyılın en büyük girişimi olabilir. ve şu anda buna ABD’nin cevap verebilecek düzeyde bir projesi yok. Yönetimin tüm birimlerinde Çin’in global yatırımları takip eden bölümler oluşturuldu.

        TÜRKİYE'NİN STRATEJİK KAYMASI

        Yönetimin yaptığı tespite göre eğer bu projeye Türkiye’nin de tüm gücüyle dahil olması durumunda Amerika’nın Avrasya ve bölgeden başlayarak buna karşı durması ihtimali pek yok.

        İşte bu yüzden Türkiye’nin bu stratejik kaymayı yapmasından çok çekiniliyor Washington’da.

        Mesele sadece askeri düzeyde değil ekonomik güç ve yeni dünya düzeni bağlamında da ele alınıyor Washington’da. Yönetimin tüm birimlerinde Kanal İstanbul’a tepkinin aynı laflarla verilmesinin temelinde de bu var.."

        Diğer Yazılar