Barışı düşünmek
Ben Türkiye’de olduğu kadar insanların savaş konuşmaktan, savaş dinlemekten bu kadar hoşlandığı bir demokratik ülke bilmiyorum.
Askerlikle ilgisi sadece bedelli askerlik yapmaktan ibaret olan insanlar bile her fırsatta askeri stratejist edalarıyla konuşabiliyor.
Üstelik bu kendinden menkul stratejistlerin engin bir dünya bilgisi de var olmalı.
Çünkü konu Suriye'yse kurmay başkanı edasıyla ülkenin, askeri stratejilerinin analizini yaparken sunucu konuyu anında Libya’ya değiştirdiğinde yine hiç aksatmadan, fazla düşünmeden oraya da geçebiliyorlar. Nasıl başarıyorlar bilmiyorum ama her yeri, herkesten çok daha iyi biliyor edasındalar.
Sadece bir defa bu ülkede neler olabilir sorusuna "Vallahi benim fazla bilgim yok" diyen çıksa yemin ediyorum gidip sonunda doğruyu söyleyen bir kişi çıktı diye elini bile öpeceğim.
Her kanalın özel sevdiği savaş uzmanı yorumcusu var. Bazen bunlar bir lütuf olarak başka kanalları da dolaşıp, savaş stratejisi dinlemeyi nedense çok seven, halkı tatmin ediyorlar.
Şimdi "Bunun ne zararı var?" diye sorabilirsiniz.
Belki kendi içinde bariz bir zararı olmayabilir.
Bu belki, bu belalı coğrafyanın bizlerde yarattığı bir çocukluk hastalığından da ibaret olabilir.
"Ortadoğu'nun göbeğinde yer alıp bu ‘harikulade’ komşulara sahip olup da savaştan başka ne konuşabiliriz ki?" diyen de bir bakıma haklı olabilir.
Ama nedeni neyse ne, bu kadar fazla savaş konuşmak, savaşı düşünmek bizlerin beyinlerinde inanılmaz bir tahribat yaratıyor. Bu kadar fazla savaş düşünmek aslında bir toplumsal çürümeye de yol açabilir.
Çünkü savaş düşüne düşüne, hemen her akşam savaş stratejilerinin tartışılmasını dinleye dinleye asıl ihtiyaç duyulan konuyu, barışı nasıl konuşacağımızı tamamen unuttuk.
Savaşları dinleye dinleye savaş jargonunu tüm detaylarıyla beyinlerimiz öğrendi. Beynimizin şiddete güce yönelik bölümü beynin diğer yönlerini artık kontrolü altına almaya başladı.
Barışı düşünmemize yardımcı olacak cümleleri bile kurmaya kalksak büyük ihtimalle artık zorlanacağız.
Oysa bu belalı coğrafyada eğer bir gün barış olacaksa bunu ancak Türkiye başı çekerse yapabilir. Bir Ortadoğu ülkesi olarak bir tek Türkiye isterse barışı düşünecek ve hayata geçirebilecek birikime sahip.
Almakta olduğu tüm darbelere karşın uzun süredir işleyen bir demokrasiye, eğitimli bir insan malzemesine, çok derin bir devlet yönetimi birikimine sahip olan Türkiye bu coğrafyada bir gün kalıcı barışın olması yönündeki tek umut.
Ama biz her gün savaş söylemleri dinleye dinleye savaşı düşüne düşüne barışı konuşma yeteneğimizi her geçen gün biraz daha kaybediyoruz
Savaşmak gerektiğinde gayet tabii ki savaşılır ve Türk devleti bunu gayet de iyi de yapıyor. Ama unutmayalım Atatürk’ün bizlere mirası barışı da düşünmemiz ve bunu da konuşmamızdır.
Ortadoğu'da savaş nasıl olur diye konuşmak hem çok kolay hem de reyting yapıcı olabilir ama iddia ediyorum ki "Barış nasıl olur?" konusu da bence çok heyecan verici ve bunun da reyting yaptıracak kadar yeterli seyircisi var.
Çünkü insanlar artık korkmaktan, savaştan bıktılar ve her medeni insan gibi barış içinde bir gelecek istiyorlar.
Savaş diline, jargonuna alışmış beyinlerimizi eğitip biraz da barış söylemlerine alıştırmamız lazım.
Şunu unutmayalım beyinlerimizin kendini yenilme ve değişme yeteneği inanılmaz derecede güçlüdür.
Nasıl ki şu aralar savaş konuşmaya koşullanmışsa beyinlerimiz barış konuşmaya da kısa sürede alışacak ve bunu talep etmeye başlayacaktır.
Türkiye bunu başarırsa gerçekten yüzyıla damgasını vurabilir.
Bu dönüşümün bir kültürel devrim içerdiğinin farkındayım.
Zor bir iş olduğunu da biliyorum ama dediğim gibi ben Türkiye’ye güveniyorum.