Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        -Yıllar önce radikal Marksist yıllarımdaki din karşıtlığımın beni irrasyonel tavırlara gördürdüğünü görünce, yaşlanma sürecinin getirdiği olgunluğun da avantajını kullanarak, kendime çeki düzen verip samimi dindarlarla sohbet etmem gerektiğine karar vermiştim. Yaşlılığımı yaşamaya çalıştığım bu günlerde geriye dönüp biraz baktığımda bunu oldukça başardığımı da sanıyorum. Şimdi de deistim ama inançlılara karşı saygım büyük, onların da bana saygı gösterenlerini bulduğumda inanç üzerine en güzel sohbetleri onlarla yapabildiğimi biliyorum.

        Aslında şu anda meselem Mustafa Akıncı. Kıbrıs’taki Türklerin neler çekmiş olduğunu ve Türk askerinin onları kurtarmak için neler yapmış olduğunu çok iyi bildiğimden Akıncı’nın söylemleri bende de infial yaratıyor.

        Hele önceki gün Yılmaz Özdil’in konu hakkındaki öfkeli yazısını okuyunca öfkem daha da arttı. Yılmaz öfkelenmekte haksız demiyorum sakın ha yanlış anlamayın. Belki de onunla aramızdaki yaş farkından dolayı ben artık hiç bir konuda öfkeyle düşünmek, kararlar vermek istemiyorum hayatta.

        Gündemi oluşturduğundan Mustafa Akıncı hakkında bir şeyler de söylemek gerekiyordu. Geçmişte Yunanlıların Kıbrıs’ta yaptıkları öfkemi kabartmışken Akıncı hakkında sakin bir laf söyleyebilmek imkansızdı.

        Geçmişte yaptığımın bir benzerini bu durumda da yaptım. Bizim eve çok yakın olan Bethpage semtindeki Yunan bakkalına gittim. Adı da Bakkalako. Sahibi Yunan ile dostça sohbet ederiz hep.. Her yılbaşı gecesi kendimize biraz pastırmayı ondan alırım. Arkadaş Yunan adalarından her dükkanına gittiğimde daha önce gitmiş olduğum ada hakkında da sohbet ederiz. Ortak mezelerimiz hakkında konuşuruz.

        Dün de dükkanına her zaman yaptığım gibi "Kalimera" diyerek girdim o da bana Türkçe "Hoş geldin" dedi. Kendi adetimi bozdum yılbaşı olmadığı halde biraz pastırma istedim. O her zaman aldığımın yanında bana mutlaka bir hediye de verir. Bazen bir kutu dolma veya şekerpare vermiştir geçmişte. Bu defa da harika bir ekmek verdi. Bize tam uyan, dolgun içerikli, çocukken eve götürürken ucundan koparıp yediğimiz türde bir ekmekti. Biraz da sohbet ettik memleketler hakkında sonra sarılıp ayrıldım.

        Eve döndüğümde kızgınlığım oldukça dengelenmişti.. Geçmişe duyduğumuz öfkelerle yaşayıp kararlar veremeyiz. Mustafa Akıncı ne derse desin hatta isterse kendi düzeyini daha da düşürsün boş verin, cevap vermeye üzerinde düşünmeye değmez böyle konuşarak seçimine girsin sonucuna bakalım sonra ne denileceğine aklın süzgecinden geçirerek karar veririz.

        - İdlib konusunda da kararlar verilirken geçmişin öfkeleriyle karar verirsek zararlı çıkarız. Akşam Gazetesi yayın yönetmeniyken Suriye hakkında laf etmeden yazar arkadaşım Hüsnü Mahali ile sohbet ederdim. Hatta onunla birlikte Suriye’ye bir geziye gitme planı üzerinde de konuşuyorduk. Bu tabii sonra yapılabilecek olmaktan çıktı.

        Bugün Hüsnü Mahali ile sohbet etmek imkanım yok ama geçmişte Esad’a duyulan öfkeyle kalkıp öfkeyle işler yapılırsa sonucun dünya açısından iyi olmayacağını hissediyorum.

        -Bu arada Sedat Ergin İdlib hakkında yazmayı sürdürüyor. Buna benzer bir işi daha önce Kıbrıs hakkında Annan Planı çıktığında da yapmıştı. Rivayet edilir ki planı yazan Annan’ın bile kendi planını tam anlayabilmek için Sedat’’ın yazılarını okuduğu söylenir. Ancak Sedat’ın yazılarına bazen koydurduğu haritaları anlamakta biraz zorluk çekiyorum ben. Diğer herkesin koyduğu haritaların mümkün oluğunca basit olmasına çalışılırken Sedat’ın seçip koyduğu haritaları bir bakışta anlayabilmek mümkün değil. Çünkü olayı tam karmaşıklığıyla tek bir karede göstermeye çalışıyor. Bu da Suriye’de özellikle mümkün değil eğer bu her şeyi detayıyla tam anlatma gayretini sürdürürse sanıyorum ki yakında artık tamamen çıldırmaya da başlayabilir Sedat. Hatta ben çoktan çıldırmış olduğunu düşünsem de o dışarıya fazla belli etmeden yazarlık faaliyetini sürdürüyor hala daha.

        Diğer Yazılar