Konular yelpazesi
Yıllardır yazılarımı tek bir konu üzerine kurup yazarım. Yazdığım konu bazen bu uzunluğu hak eder, bazen de etmez. Etmediği durumlarda da lafı gereksiz uzatmış olurum kaçınılmaz olarak.
O defter hep yanımda: Konuları not ettiğim defterimi yanımdan hiç eksik etmem ameliyat için hastaneye yattığım da dahi o defter hep başucumdadır. Not defterimde hep konular birikir, bazılarına sıra gelemeden konu eskir gündemden düşer gider.
Son kararım: Bu yüzden dün bir karar aldım eğer ele alacağım konular tüm yazıyı ayıracak kadar bir uzunluk gerektirmiyorsa bundan böyle defter notlarımı siz okuyuculara da açmaya, konuları daha kısa notlar halinde size ulaştırmaya çalışacağım. Tabii arada bir buna uymayacağım da olursa kusura bakmayın bu da zorunluluk nedeni ile olmuştur diye düşünün haydi konular yelpazesini bugün birlikte açalım...
Adı Barış olan iki gazeteci: Yazarların yayın yönetmenlerinin önlerine gelen konunun haber değerine başkalarını atlatma heyecanına, şehvetine düşmeleri az rastlanılan bir iş değildir. Yönetmenlik de yapmış yıllardır yazarlık yapan bir insan olarak bunu çok iyi bilirim. Eskiden başıma dertler de açmıştır bu şehvetin ağına düşmek. Davalar açıldı hakkımda gittim sonuçlarına katlandım. Tabii hayat bir öğretmendir de aynı zamanda, yanlışlardan ders alınması gerekir, şimdilerde bu şehvetin tuzağına düşmemeye özel önem veriyorum.
Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan’ın tutuklanmalarını öğrenince bunu tekrardan düşündüm. Ben ikisinin de bu gazetecilik yanlışının pençesine düşmüş olduklarına inanıyorum.
Ancak bunun bir haksızlık olduğuna inanan önemli sayıda insan da var.
Şunu söylemeliyim MİT üzerine yapılacak haberlerde özel önem gösterilmesini zorlayan yasa maddelerinin bir makul nedeni de mutlaka vardır. Şimdi düşünün iki gazeteci arkadaşın haberin şehvetine kapılarak yaptıkları haberde yer alan görevli ya şu anda sürmekte olan bir gizli operasyonun parçasıydıysa ve onun kimliğinin ifşa edilmesi bu operasyona onunla birlikte girmiş insanların hayatını tehlikeye atacaksa, o zaman ne yapacağız. Ben iki gazetecinin meselenin bu boyutunu gazetecilik heyecanıyla düşünmeden haberi yayınladıklarını düşünüyorum. Ama bizlerin bunu hep düşünmemiz gerekiyor.
Hakan Fidan haberi: Bir örneği kendimden vereceğim. MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Kaşıkçı cinayetinden sonra Washington’a Türkiye’nin tavrını ABD Senatosu’nda anlatmaya geldiğinde bunun haberini bir tek ben yakalamıştım. İlk tepkim haberin hemen verilmesinin ve haber atlatmanın şehvetine düşmek oldu ve hemen yazacaktım az daha. Sonra aklı selim devreye girdi ve acaba bir sakıncası olur mu düşüncesi hakim oldu. Bunun üzerine cumhurbaşkanlığı iletişim yetkililerine mesaj çektim ve bunun yazılmasının bir sakınca doğurup doğurmayacağını sordum. Haberi ancak onlardan sakınca olmaz yanıtı geldikten sonra yayınladım. Ülke çıkarları söz konusu olabileceğinden bu davranışımın gazetecilik ilkelerimi filan zedelediğini de katiyen hiç düşünmedim. İçim rahat ve bütün genç meslektaşlarıma bu tavrı tavsiye ediyorum.
Koronavirüs ve Donald Trump: ABD başkanı Donald Trump her konuşmasında koronavirüsün önemini hafife alan açıklamalar yapıyor. Bunun bir yönüyle toplumda gereksiz panik yaratmamak çabası ile ilgili olduğu kesin ama Trump için önceliğin Wall Street olduğu da kesin. Yaratılan gereksiz panik havasının borsayı düşürdüğünü gören başkan Trump bunu önlemek için bu açıklamaları sürekli yapıyor.
Kadınlar Günü'nde: Türkiye’de kadınların erkeklerden daha mutlu olduklarını söyleyen rakamlar yayınlanıp duruyor. Açıkçası ben rakamı pek anlayamıyorum kadınların bu ortamda nasıl daha mutlu olabileceklerini de kavrayamıyorum. Hem de unutmayalım aynı zamanda bu ülkede kadınların sadece yüzde 23’ünün gece saatlerinde sokağa çıkmaktan korkmadıklarını söyleyen çalışmalar da bulunuyor. Bunu da özellikle Dünya Kadınlar Günü ayında hatırlamamız ve kadına değerini vermeyi hepimizin içselleştirerek öğrenmemiz gerekiyor.