Sıcak Bölge'den panik notları-11
Şu anda evlerine kapatılmış tüm çiftlerin kadın tarafının evrensel sorunu olduğuna inandığım anlamlı, orijinal sohbet arayışına katkı olması için çekirdek ailemizde ortaya atmış olduğum "Acaba New York seks endüstrisinin önemli bir alt grubunu oluşturan dominatriksler (sahibeler) erkek kölelerine aralarında sosyal mesafeyi koruyarak zulmetme, onlara hükmetme yöntemleri bulmuşlar mıdır acaba?" başlıklı sohbet konumun bile Rana tarafından orijinal bulunmamasından sonra artık pes edip orijinal konu arayışından vazgeçtim.
Üzerimdeki orijinal anlamlı diyalog konuları arama yükünü sonunda böylece atınca da her ‘normal erkeğin’ yapması gerektiğini yaptım.
Ve kulaklığımı takarak bulabildiğim uygun filmleri izlemeye başladım.
*
Bu arada yine yeri gelmiş olduğu için biraz önce ‘normal erkek’ kavramını kullanmam hakkında birkaç laf etmem gerekiyor. Daha önce aslında böyle bir kavramın ortada olamayacağını ve ‘normal erkek’ deyiminin bir oksimoron olduğunu ve seks tarafından kuşatılmış beyni nedeniyle hiç bir erkeğin aslında normal olmadığını yine vurgulamalıyım.
*
Bu yüzden 65 ve üstü yaştaki erkeklere sokağı çıkma yasağı getirilmesi erkek cinsinin olabileceği kadar normal olan bölümünün eve kapatılması ve asıl tehlikeyi oluşturan bölümünün sokağa salınması anlamına gelir.
Çünkü Ertuğrul Özkök gibi normal dışıların haricinde 65 yaş ve üstü erkekte testosteron düzeyi de düşer. Bu olunca erkek beyni seksin cenderesinden çıkmaya bir ihtimal başlayabilir ve o zaman da bu yaşlardaki erkekler biraz olsun normalleşme yoluna -belki- girebilirler. Şimdi 20 ile 65 yaş arası erkekler sokakta rahat dolaşıyor ama biz ‘normalleşmeye’ biraz başlamış olanlar ise evimizde karılarımızla mecburen birlikte oturuyoruz. (Bu arada testosteron düzeyi kendi yaş grubu erkeklere göre ya üç yada beş kat daha fazla olan Ertuğrul Özkök’ün bugünlerde evinde kapalı tutulması bu devletin sosyal nizam açısından bugüne kadar almış olduğu en isabetli kararlardan birisidir.)
*
Bu konuya bir girdim mi çıkmam zor olabiliyor. Bu yüzden normalite ve seks konusunda diyeceğim daha çok şey olmasına rağmen konuyu burada istemeden de olsa şimdilik kesiyor ve asıl konuma giriyorum.
Başta dediğim gibi bulmuş olduğum son orijinal sohbet konusunun da karım tarafından beğenilmemesinden sonra pes edip film seyretmeye giriştim.
Ben yıllarca olağanüstü disiplinli bilim kurgu okuru oldum.
Bu dal içindeki ekolleri ve aralarındaki tartışmaları iyi bilirim. Bunları bilerek yapılan okumalar çok daha tatmin edici olabiliyordu.
Romanlardan yapılmış bilim kurgu filmleri de özel ilgi sahama girerdi.
Gerçi daha sonra casus romanları ekolüne geçiş yaptım ama bilim kurgu filmlerinden hala daha çok keyif alırım.
Hala daha izliyorum bu tür filmleri.
*
Ancak bilim kurgu anlayışımda tuhaf bir değişim olduğunu, zorunlu inziva döneminde anlayışımda neredeyse bir deprem olduğunu fark ettim.
Dünyamızın içinde bulunduğu durum nedeniyle bilim kurgu filmi seçimlerim de hayli tuhaflaşmış durumda.
*
Örneğin son seyrettiğim bilim kurgu filmi ‘The Meyerowitz Stories (new and selected)’ adlı filmdi.
Noam Baumbach’ın yönettiği bu filmi seyretmiş olanlarınız "Bunun bilim kurgu ile uzaktan yakından alakası yok sen neden bahsediyorsun" diye söyleneceksiniz mutlaka.
*
Demeye çalıştığım da işte tam bu. Yaşamakta olduklarımız nedeniyle korkunç bir ruhsal bunalım içinde olduğum anlaşılıyor. Gerçi Rana bana "Sen ruhsal bunalımdan ne zaman çıkmıştın ki tanıdığım günden beri bu durumdasın" dese dahi ben yeni bir şey yaşıyorum bunu biliyorum. Yaşadığımız dünyayı algılayışım sonsuz bir kriz içinde değişiyor. Dolayısıyla yaşadığım dünyayı algılayışım değişirken aslında farklı dünyaların anlatımı olan bilim kurgu algım da değişmiş.
*
Adam Sandler, Ben Stiller, Dustin Hoffman’ın oynadığı Naumbach’ın yönettiği film aslında bir ailenin kendi içinde yaşadıklarının anlatıldığı (aile komedisi) türünde sıcak duygularla dolu bir film.
Ancak filmin bazı sahnelerinde baba ve oğul bir sanat galerisinde verilen partiye gidiyorlar, insanlar orada neşe içinde sohbetler yapıyorlar, ellerinde içkileri bir gruptan ötekine dolaşıp havadan sudan konuşuyorlar. Herkes birbiri hakkında dedikodu yapıyor.
İşte bu sahneyi sanki bir bilim kurgu filmine aitmiş gibi izlemeye başlamıştım artık.
Sadece 15 gün önce bizlerin normalimiz olan bu durumun artık olmadığını ve belki de artık hiç olamayacağını düşünmeye başladığımdan bu sahneleri bile artık bilim kurgu olarak algılıyordum.
Eğer bilim kurgu yaşamakta olduğumuz gerçeklikten farklı gerçekliklerin anlatıldığı sanatsa, Meyerowitz Stories de artık bir bilimkurgu olarak tanımlanmalıydı bana göre.
*
Filmi izlerken yaşadığım bu ruhi deneyimi kendime yönelik belki bir sıcaklığa yol açar diye karıma da anlattım. Bana zaten var olan kronik ruhi bunalımın artık düzey atladığı ve bunun yakında geçmesini umduğunu çünkü bu durumumun da kendisine artık fazla gelmeye başladığını söyledi.
*
Size bir şey söyleyeyim mi bu dönemde bilim kurgu anlayışı nasıl değişiyorsa aile kavramının da değişmesi gerekecek bu kesin. Bu genelde değişmese de bizim ailemiz açısından bunun değişmesinin kaçınılmaz olduğu bariz.
Buna da karar verdikten sonra artık bir bilim kurgu filmi olarak algılamaya başladığım yine Naum Baumbach’ın yönetmiş olduğu 'The Marriage Story’yi (Evlilik Hikayesi) seyretmeye başladım. Ama bu defa seyrederken neler hissettiğimi Rana’ya katiyen söylemeyeceğim bu da kesin.