Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Gelmesinden korktuğum, konusunun hiç açılmamasını dilediğim soru sonunda karşılıklı 2 metre 20 santim uzaklıkta karşı karşıya oturduğumuzun 38’inci gününde Rana’dan geldi.

        Ben o sırada caz istasyonu WBGO’da ‘after hours’ programını dinliyordum. Soru tam sorulduğu an Dave Bruberk Quintet’den Take Five’ı dinlemekteydim. Hatırlayın daha önce internetten bu kanalı bulup saat farkı avantajını kullanıp sabahlarınızı daha keyifli yapmanız tavsiyesinde de bulunmuştum.

        *

        Küt diye soruverdi soruyu "İçkiyi ne zaman bırakmayı düşünüyorsun?" diye.

        İnsan önden biraz hazırlar sorunun sorulduğu kişiyi değil mi, biraz gelecek darbeyi yumuşatmak için öncesinden birkaç yumuşak laf da eder değil mi, ama yok bizde durum hiç böyle değil sorular böyle yumruk atar gibi gibi küt diye soruluyor hep.

        Uzuvlarımın tek tek çökmeye başladığı ve bu defa da sıranın kulağıma geldiği ve sonunda sağır da olduğum suçlamasından korkmasam soruyu duymama ayağına yatacaktım.

        O da zaten kıvırtmaya çalışacağımı anladığından olmalı soruyu tekrarladı.

        *

        Zeki olarak algılanabilecek bir cevap bulduğum takdirde bu konuda kendimi bağlayıcı hiç cevap vermeden işi geçiştirebileceğimi -nedense- düşündüm.

        O anda cazın dünyasında olduğumdan olsa gerek ona şöyle -aslında intihar girişimi gibi olan- bir cevap verdim:

        "Bu şu anda benden yapmamı istediğin, eğer bugün Miles Davis hayatta olsaydı ondan trompet çalmayı bırakmasını istemek gibi bir şey, haberin olsun..."

        *

        Evet -buna Rana hiç katılmasa da- içkinin beni trompet çalmak gibi yaratıcı hale getirdiğini düşünüyorum. Rana ise bunun bendeki beyin hücrelerinin ölümü sürecini hızlandırdığı kanısında. Ben ona "Hayır öldürmüyor" desem tartışmayı kazanamayacağımdan emin olduğumdan ben de onun dediğini kabul eder gibi yapıyorum.

        Üstelik bu dünyada insanın beyin hücrelerinin ölmesinin bir dezavantaj oluşturmadığını, hatta yaşadığımız dünyanın berbatlığına bakınca beyin hücrelerinin ölümünün bir avantaj bile sağladığını düşünebiliriz de diyorum. Çünkü böylesine berbat bir dünyada bence insan ne kadar az düşünürse o kadar daha mutlu olabilir. Bana inanmıyorsanız sadece şunu düşünün: Siz hiç mutsuz bir deli ile karşılaştınız mı?

        *

        Benim kendimle ilgili yapmış olduğum Miles Davis benzetmesinin Rana’yı yumuşatacağı yerde onu daha da sinirlendirdiğini görmüştüm maalesef. Çünkü ben istemesem de içkiyi nasıl olsa yakında zorunlu olarak bırakacağımı da söyledi.

        "Ne oldu? Karaciğerimde benim bilmediğim ama pek de sürpriz sayılamayacak yeni bir gelişme mi var ki bırakmam kaçınılmaz olacak diye söylüyorsun?"

        "Bence insan gibi içmeyi bilmediğin için senin karaciğerinin çoktan ölmüş olması gerekiyor ama şu anda konu bu değil" dedi ve devam etti….

        "Konu her zaman olduğu gibi para. Paramız çoktan bitti ve keyfine harcayacak tek kuruşumuz yok. Yani şimdiki stokun tükenince artık bu eve içki girmeyecek haberin olsun" diye acı haberi verdi karıcığım. Bunu söylerken gözünün benim keyfimi bozabildiği için keyifle parladığını da gördüm.

        *

        "Sence yaşamakta olduğumuz bu günler içkiyi bırakmak için en ideal ortamı mı oluşturuyor" diyerek meseleyi felsefi boyuta çekmek yolunda bir girişimim oldu.

        "Neden olmasın ki? Herkes söylüyor bağışıklık düzeyinizi iyi tutun diye, şimdi sen kendi bağışıklığının içkiyle güçlendiğini filan söyleyerek saçmalayacaksın buna eminimi, ama emin ol durum böyle değil" dedi.

        "Bırakmanın senin hayatını uzatacağını bildiğim halde bunu neden sana yaptırıyorum bilmiyorum ama para meselesi olmasaydı konuyu hiç açmazdım buna emin ol, hayatının kısalmasının birçok soruna pratik çözüm getireceğini de düşündüğümü, bunun da senin kabul etmiş olduğunu hatırlatırım sana…"

        "Ama benim birçok korkularım var bu hayatta, hatta 11 korkudan oluşan bir ‘Korkularım’ listem bile bulunuyor" diyerek son kendimi acındırmaya yönelik bir hamle girişimim de oldu.

        Rana "Ne korkularıymış onlar bana da anlat bakayım" dedi.

        "Hatırlamıyor musun aslında 10 maddeden oluşan bir listeydi o ama sen geçenlerde beni evden atınca da 11’incisinin de eklendiğini söylemiştim…"

        Beni hiç dinlemediğini bildiğimden bana sürpriz olacak nedense bunu hatırladı ama yine de korkularım tam listesini ona açıklamamı ve maddeleri tek tek gözünün içine bakarak saymamı bekliyordu.

        Rana bana böyle direkt sorular sorduğunda ve cevap almakta ısrarlı olduğunda bende güçlü panik atakları oluşuyor ve konuşma yeteneğimi neredeyse tamamen kaybediyorum. Bunda onun gözünde yetersiz algılanacağım korkusunun da payı mutlaka olmalı. Bu atakları daha rahat atlamam için bir kadeh içki yardımcı oluyordu ama anladığım kadarıyla yakında o da olmayacak ve ben yakında belki de panik atağım sürekli bir durum haline geleceğinden belki de bir daha hiç konuşamayacağım ve sadece Rana’yı dinleyerek yaşamak zorunda kalacağım. Aslında bunun iyi yönleri de olabilir çünkü Rana’yı konuşabilsem de konuşmasam da nasıl olsa dinleyecektim ama bu defa cevap verebilmek için artık kendimi zorlamama gerek kalmayacak sadece kronik panik atağı nedeniyle sakat olduğumu yazan cebimdeki kağıdı göstermem yetecek.

        Konuyu şimdilik kapatmak için korkudan ve panikten konuşamadığımı ama korkularım listesini özelikle senin için yazacağım diye bir kağıda yazıp ona gösterdim

        Yaşamakta olduğum panik atağı konuşma yeteneğimi durdurmasının yanı sıra ellerimi de kilitlemediği takdirde korkularım listesini yarın yazarım diye düşünüyorum.

        Diğer Yazılar