Sıcak Bölge'den panik notları-40 (Salgında Anneler Günü)
Tahmin ediyorum ki hiç birimiz annemize duyduğumuz minnet ve saygıyı bu yıl istediğimiz, alıştığımız gibi gösterme imkanını bulamadık.
Biliyorum bunu göstermek ona Anneler Günü'nde alacağımız hediyeye kesinlikle bağlı değil. Bir sarılma, bir elini öpme, bir küçük hatırlama bile yeter annelerin zaten sevgi hiç eksilmeyen yüreğini dalgalandırmaya.
*
Geçmiş yıllarda alıştığımız sevgimizi gösterme yollarını denememize bu yıl tahmin ediyorum ki hiç birimizin tam fırsatı olmamıştır. Baştan küçük bir hediye de alacaksak bunu sürprizli biçimde yapmak imkanı bu yıl yoktu, çünkü her an dip dibe, iç içeyiz, herkes diğerinin ne yaptığını yakından biliyor. Dolayısıyla küçük de olsa alacağımız hediyenin sürpriz olabilmesine bu yıl imkan yoktu dolayısıyla da buna girişmenin anlamı da fazla olmayacaktı.
*
Zaten sulu gözlü bir insanım ben. Mesela romantik komedi türü filmler izlerken her an ağlayabilirim. 10. Yıl Marşı'nı dinlemek de hep ağlatır beni.
Bir defasında CHP kurultayını salonda izlerken marş çalınınca hüngür hüngür ağlamaya başlamıştım. Aksi gibi tam da o anda İsmail Küçükkaya ile karşılaştık. Konuşacağım ama ağlamaktan konuşamıyordum.
İsmail herhâlde o anda benim iyice bunamış olduğumu filan düşünmüş olmalı.
Sulu gözlülüğüm son aylarda bayağı arttı. Büyük ihtimalle korku ve endişelerimin de buna katkısı büyüktür.
*
Oğlum annesine Anneler Günü'nde istediği gibi kutlama yapamadı ama bu bence çok daha güzel bir çözümü doğurdu. Virüs cehenneminin sürdüğü Long Island’da oturduğumuz sitedeki evin önünde küçük bir sosyal tesis ve küçük bir çimenlik alan var. Oğlum oradaki ağaçtan minik bir leylak çiçeği koparıp annesine sarıldıktan sonra bunu Anneler Günü için ona verdi.
Tabii o an benim ne hale geldiğimi herhalde tahmin edebilirsiniz. Sular sel oldu gözlerimden aktı.
Gayet tabii karım da benim çoktan bunamış olduğumu düşündüğünden bu durumumun onun bu önyargısına hiç olumlu etkisi olmadığını da tahmin edebiliyorum.
*
65 yaş ve üstüne haftada bir günlüğüne de olsa verilen izin burada geçmiyor.
Oğlumun çiçeği koparmak için bir iki adım evin önüne çıktığı yere bile Rana 2 aydır çıkmama izin vermiyor.
Evden burnumu çıkardığım an virüsü kapma kadersizliğimin olacağı gibi bir düşüncesi var. Sakarlığım ve şaşılığım nedeniyle virüs bahçede nerede koloni olarak varsa hemen oraya basacağımı veya onun üstüne düşeceğimi sandığına eminim ben.
Haklı da olabilir o yüzden tutsaklığıma itiraz için hiç ses çıkarmadan yaşayıp gidiyorum işte…
Leylağı koyduğumuz su dolu bardak da masamda yanı başımda duruyor hep.
Ruhuma inanılmaz sıcaklık veriyor o.
Hayatımızdaki detayların önemini daha iyi kavradığımız günlerden geçiyoruz bence.