Ankara
Havaalanından şehre giriş güzergahım Ulus üzerinden Çankaya oluyor.
Bu yolu geçerken her defasında bu şehir ile duygusal bağlantılarımın ne kadar güçlü olduğunu hissederim.
Arabadan gördüğüm her şehir noktası beni çocukluğumun, gençliğimin anılarına götürür. Nostaljik yolculuğum aslında Rüzgarlı Sokak önünden geçerken başlar. 30’lu yaşlarımda o günlerde çalışmakta olduğum gazeteye her sabah oturmakta olduğum Farabi Sokak’taki evimden yürüyerek gelirdim. O dönemde bile yürüyüş güzergahımın üzerinde bulunan Gençlik Parkı’nın önünden geçerken 20 yıl öncelerine döner parkta çocuk olarak geçirdiğim mutlu günleri tatlı bir şekilde hatırlardım. O günlerde bile ihtiyarlamaya başladığımı düşünürdüm. Şimdi Gençlik Parkı günlerim nerdeyse 60 yıl öncesinde kalmasına rağmen yine de oradan geçerken sanki ailesiyle birlikte parkın büyülü dünyasına ana kapıdan giren çocuklar gibi heyecan duyuyorum.
*
Bu noktadan sonra babamın evine giden yoldaki diğer anı noktalarım büyüme sürecime ve bazen de hayli sıkıntılı olabilen günlere ait oluyor. Bu durakta bir kardeşimiz eskiden öldürülmüştü veya şu binanın önünde faşistlerle çatışmıştık gibi kötü anıları kafamdan atmak için Portekiz’in harikulade kavramı olan Saudade’ye sarılıyorum.
*
Saudade, Fado ile birlikte Portekiz'deyken öğrendiğim iki yoğun duygu durumuna verilen adlar.
Saudade artık olmayana duyulan özlem olarak anlatılabilir.
Ben de babama gidiş yolunda artık olmayan ‘Büyük Sinema’yı veya Piknik restoranı düşleyerek kafama kaçınılmaz gelen kötü anıları kovmaya çalışıyorum.
Lisedeyken daha çok kızları etkileyeceğini düşünerek çalıştığım plak dükkanının bulunduğu köşeden geçerken duygularımı biraz olsun pozitife dönüştürmeyi başarıyorum ama bu da kısa sürüyor. Çünkü kızları düşünmek bana başarısız ilişki denemelerini, ayrılmaları, kavgaları da hatırlatıyor. Şehrin her yanı sanki bu tür anılar ile doluymuş gibi gelmeye başlıyor.
Özetle Saudade, yani artık olmayana ve geri gelmeyecek olana duyulan özlem, benim yaşımdaki insanların dünyası galiba..
Bu yaşımda eskiden sonu kötü bitmiş olsa da yaşanılan ilişkilerin tümün güzel hatırlamaya başladım bu belki de gençliğime yani bir daha geri gelemeyecek olanlara duyduğum yoğun özlemin sonucu olabilir.
*
Babamın evine gelmeden önce bir başka yoğun duygu selini de yıllar önce bir daha kalıcı bir şekilde geri dönmemek üzere çıktığım İstanbul yolculuğum için sevdiğimle vedalaştığım sokaktan geçerken yaşıyorum.
O, üzerinden neredeyse 40 yıl geçmiş olan gün İstanbul'a gittim ama size bir şey söyleyeyim mi ben İstanbul’a gerçekte hiç bir zaman alışamadım, Ankara'yı kalbimden hiç atamadım.
*
Babamın evinin bulunduğu kata çıktığımda kapıya doğru giderken yıllar önce bir yurtdışı seyahate çıkmadan bir gün önce annemi son gördüğüm günü hatırlıyorum. O gece elimle anneme bir pasta yedirmiş ve sonra da vedalaşmıştım. Bu son bir vedaymış.
Eve girince de beni her köşesi yılların öncesine götüren eşyalarla, kitaplarla dolu bir başka anı yolculuğu başlıyor.
*
İstanbul'a geri dönmek için havaalanına geldiğimde iç hat yolcu bölümüne girerken karşıma ilk çıkan dergi ve gazetelerin satıldığı dükkan oldu.
Bu, benim için kafamdaki Ankara’yı İstanbul'dan farklı kılan bir sembol gibiydi.
Ankara’yı ben okuyan, düşünen ve kültür için yaşayan insanların şehri olarak da hatırlarım. Bu yüzden alana girer girmez dergi satılan mekanın görülmesi Ankara’ya çok da yakışıyordu bana göre.
*
Güzel anılarımdaki Ankara’yı kalbimde, beynimde yaşatmaya uğraşıyorum da bu şehre de bir haller olduğu muhakkak.
Alana yolda gelirken dinlediğim bir radyo konuşma programında ana konu salgının Ankara’da diğer bütün şehirlerden daha güçlü bir şekilde yayılmasıydı. Programı yapan kadın "Ankara’da virüs neden bu kadar yaygın. Şehrimizde, genç nüfus arasında suç oranı neden bu kadar yüksek, neden Ankara'da gençler arası uyuşturucu kullanımında bu kadar fazla kurban veriliyor?" sorularını ardı ardına soruyordu. Dinlerken ben de aynı soruları kendime sordum, evet benim tanıdığım, bildiğim o eski güzel Ankara’ya kim bilir neler oldu ve olmaya devam ediyor. Şehirde kaliteli inanlar hala daha varlar ve bir şeyler yapmaya da çalışıyorlar bunu da biliyorum ama buna rağmen neden yeniliyoruz, elimizde var olan güzellikleri neden kaybetmeyi sürdürüyoruz.
Anladığım kadarıyla yaşıma uygun olabilecek Saudade duygusundan ben bir daha hiç kurtulamayacağım bu belli oldu. 94 yaşındaki babam ile sohbete oturduğumuzda konuştuklarımız aslında bir daha geri gelemeyecek olanlara duyduğumuz özlemlerden ibaret.