Atatürk Ankara'yı neden başkent yapmıştı?
Dün Ankara’nın başkent oluşunun 97’nci yıldönümüydü.
Başlıkta sorduğum soruya birçok sosyal bilimci farklı nedenler söyleyebilir ve bunların hepsinde de doğruluk payı olacaktır.
Ancak ben Ankara’yı başkent olarak işaret eden Ata’mızın düşünce sistematiğin ve onu bu karara iten ruh halini iyi anlayabilmek için büyük yazı ustası Ahmet Hamdi Tanpınar’a başvurdum. Dili kullanışına tutkun ve romanını, denemesini şiir gibi yazdığından hayran olduğum Ahmet Hamdi Tanpınar’ın aralarında Ankara’nın da bulunduğu ‘Beş Şehir’ kitabını okumadan bence ne Anadolu’muzu ne de Türkiye’mizi tam anlamanız mümkün değildir.
Atatürk’ün Ankara’yı başkent ilan ettirmesinin arkasında birçok sosyal siyasi neden olabilir ama onu bu karara iten ruh halini ve düşünce sistematiğini tam kavrayabilmek için Tanpınar’ın ‘Beş Şehir’ kitabından Ankara bölümünü okumanızı mutlaka öneriyorum. Kitapta yer alan diğer şehirler Konya, Bursa ,Erzincan, İstanbul yazıları da bence insana yaşadığı ülkesini daha iyi anlamasını sağlayacak yeni ufuklar açıyor.
*
Memleketin neresi diye soru sorulduğumda onu adını övünerek verdiğim Ankara’nın başkent oluşunun 97’nci yıldönümü kutlanırken, yani dün, Tanpınar’ın kitabından Ankara ile ilgili bölümü tekrardan okudum.
Ben memleketim olarak Ankara’yı hep söylüyorum ama soruyu soranlar bu cevaptan hiç tatmin olmuş gibi gözükmüyorlar. Bu Ankara'yı başkentimiz olarak hepimizin kendi memleketi olarak kabul etmesinden ve sadece tek bir insanın ona memleketi olarak sahip çıkmasını kabul etmemesinden kaynaklanıyor olabilir.
*
Ben Tanpınar’ın kitabını mutlaka okumanız için bugün onun kitabının Ankara bölümünden bir kaç parça alarak başkentimizin yıldönümünü bir gün gecikerek de olsa kutlayacağım aslında pek geç kalmış da sayılmam çünkü dediğim gibi onu Tanpınar’ın kaleminden okuyarak geçirdim dün bütün günümü.
*
Haydi şimdi bir yazı ustasının kaleminden Ankara’yı okumaya geçelim:
"Belki Milli Mücadele yıllarının bıraktığı bir tesirdir, belki doğrudan doğruya çelik zırhlarını giymiş gibi ortada dolaşan bir eski zaman silahşoruna benzeyen kalesinin bir telkinidir; Ankara bana daima dasitani ve muharip göründü. Şurası var ki şehrin vaziyeti de buna müsaittir. Daha uzaktan gözümüze çarpan şey, iki yassı tepenin arasındaki geçidiyle tabii bir istihkam manzarasıdır. Bu, şehrin etrafında ve ona hakim tepelerinden bakarken pek küçük farklarla değişir. Çankaya sırtları, Çiftlik, Baraj yolları, Etlik, Keçiören bağları, velhasıl nereden bakarsanız bakınız, cam gibi keskin ışık altında bu kaleyi, bütün arazi terkiplerini kendisinde topladığı ufka hep aynı sükunetle hakim görürsünüz….
Şehrin tarihi bu çehreyi yalanlamaz. O bütün Orta Anadolu’ya bir iç kale vazifesini görmüş, eteklerinde daima tarihin büyük düğümleri çözülüp bağlanmıştır. Etilerin, Frigyalıların, Lidyalıların, Roma ve Bizans’ın, Selçuklu ve Osmanlı Türkleri'nin zamanlarında bu hep böyle olmuştur. Roma kartalı şarka doğru uçuşu için bu kaleyi seçmiş, Bizans-Arap mücadelesinin en kanlı safhaları burada geçmiştir. Selçuk zamanında Bizans’ın Anadolu içindeki son savleti burada kırılmıştır… Kısacası Anadolu kıtasının kaderinde az çok değişiklik yapan vakaların çoğu onun etrafında gelişir. Bu hadiselerin en mühimi şüphesiz en sonuncusu olan İstiklal Savaşı'dır."