Hüznün de resmi çekilir
Başlıktaki sözü Kafa dergisinin bu ayki kapağından aldım. Söz büyük fotoğraf ustası ulusal gururumuz Ara Güler’e ait.
‘Hüznün de resmi çekilir’ lafı tabii ki Nazım Hikmet’in ‘Saman Sarısı’ şiirinde Abidin Dino’ya ‘Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abdin’ dizesiyle sormasına yapılan bir gönderme. Abidin Dino tabii ki hüznün resmini de çizmiştir.
Ancak bu yazı hepimizin çok iyi tanıdığına emin olduğum Ara Güler ile ilgili değil.
*
Ben Şevket Şahintaş’ın adını hakkında yapılmış bir programı İz TV’de izleyene kadar duymamıştım.
Bu tabii ki benim ayıbım ama bu ayıpta kültür haberlerinde halkla ilişkiler şirketlerinin tanıtım mektuplarının çizdiği sınırların dışına çıkamayan medyamızın da payı var.
Neyse onu bir kez tanıdım ya bundan böyle onun fotoğraf çalışmalarını yakından izlemeye ve yeri geldiğinde duyurmaya karar verdim.
Şevket Şahintaş aslında bir taksi şoförü. Gece yarısından sonra çalıştığında İstanbul’un arka sokaklarındaki sabaha karşı insani durumları, şehrin karanlık yüzünü gözlemlemeye başlamış.
Ve çok da yerinde bir karar alıp o saatlerde sokaklarda yaşamak zorunda olan insanların fotoğraflarını çekmeye başlamış.
Fotoğrafçılık üzerine daha önce hiçbir deneyimi olmadığı halde harika fotoğraflar da çekmiş.
*
Ben onun fotoğraflarındaki insani duruma baktığımda Frantz Fanon’un ‘Yeryüzünün Lanetlileri’ kitabını hatırlıyorum.
O fotoğraflarda gayet tabi ki yoğun bir hüzün de var. Çünkü o saatlerde sokaklarda var olmaya çalışan evsizler, kağıt toplayıcıları, travestiler her türlü tehlike altında olağanüstü zorluğa rağmen hayata karşı direniyorlar ve onun ağırlığı altında ezilmiş olmalarının verdiği hüzün suratlarına yapışmış halde. Fotoğrafların çekildiği anlarda hüzün dolu yüzlerine her şeye rağmen bir gülümseme oturtmaya da çalışıyorlar.
*
Ben Şevket Şahintaş’ın taksi şoförlüğünden iyi bir foto sanatçılığına evrimini düşünürken aklıma New York şehrinin gece yarısından sonraki manzaraları geldi ve bu fotoğraf sanatçısının hikayesinin tam da New York şehrinde yaşanabilecek bir hikaye olduğuna karar verdim.
Açıkça söyleyeyim o, New York şehrinde taksi şoförlüğü yapıyor olsaydı şehrin bütün galerileri ve sanat çevrelerinden etkili kişiler ona sahip çıkar ve eserlerinin insanlar tarafından rahat görülmesi için imkanlar sağlarlardı diye düşündüm
İstanbul’da da böyle ortamlar hala var ve bu tür yeni sanatçılara sahi çıkan insanlar hala daha bulunabiliyor.
Umudum gelecek için büyük umut veren bu yeni sanatçının İstanbul’un karanlık yüzümü irdeleyen çalışmalarına sahip çıkılması ve ona ve onun gibi insanlara yeni imkanlar açılması.