Arınç ve Babacan'ın mesajlarındaki ortak önemli noktaya dikkat edelim
Bülent Arınç Habertürk televizyonunda, Ali Babacan ise Halk TV’de çok önemli açıklamalarda bulundular.
Doğal olarak AK Parti ve cumhurbaşkanlığı yapısındaki konumu nedeniyle Arınç’ın sözleri daha fazla ilgi çekti. Özgürlükler ve adalet sisteminin düzgün çalıştırılması üzerine sözleri de güzel bir haber almaya ihtiyacı olan insanlarda bir umut doğmasına yol açtı.
*
Tabii hemen "Acaba Arınç’ın bu konuşmasından Cumhurbaşkanı Erdoğan haberdar mıydı" sorusu konuşulmaya başlandı.
Yönetimden gelen yeni reformlar yeni atılımlar olacak mesajına umut bağlamış olan insanlar eğer Arınç’ın sözlerinin arkasında Erdoğan da duruyorsa bunların olacağına kesin olarak bakabilecekler diye hissetmeye başladılar.
*
Kendisi bir şey açıklamazsa Erdoğan’ın Arınç’ın sözlerinden önceden haberi olup olmadığını öğrenmemiz mümkün değil. Ülkede bir şeylerin mutlaka değişmesi gerektiğine inanmakta olan kesimler bunun böyle olduğuna inanmak istiyorlar doğal olarak. Reformlardan yeni atılımlardan yana olmayan insanlar ise Arınç’ın sadece kendi fikirlerini ifade etmek için konuştuğuna inanmak istiyorlar.
*
Hangi tarafın haklı olduğuna şu andaki verilerle karar vermek mümkün değil. Bunu gelişmeleri yaşayarak göreceğiz.
Ancak Arınç’ın açıklamasında ve ondan sonra konuşan Ali Babacan’ın dediklerinde öyle önemli bir detay vardı ki bu ikisinde de ortak olan bir yöndü.
*
Geleceği söylenen reformlar ve atılımlar açısından çok önemli olan bu 'detay’ı anlattığımda sizler çok da haklı biçimde "Ama bu detay değil işin özü bu ve de çok da önemli" diye düşüneceksiniz.
Böyle düşünürseniz haklı da olacaksınız çünkü ikisinin konuşmalarındaki bu ortak nokta bence de kesinlikle bir detay değil aslında Türkiye açısından şu anda en önemli konu da bu olabilir.
*
Yönetimden ve özelikle cumhurbaşkanından devamlı yeni reformlar, yeni atılımlar mesajları geliyor ya doğal olarak bunlara ülkenin geleceği açısından umudunu bağlamış olan insanlar bir atılım veya reformu oluşturacak somut kararların cumhurbaşkanından gelmesini beklemeye başladılar.
BOŞUNA BEKLİYOR OLABİLİRİZ
Ancak belki de boşuna bekliyor olabiliriz. Cumhurbaşkanlığından somut reform, yeni atlım oluşturacak yeni kararlar hiç gelmeyebilir bunu bilip de ona göre ayarlayalım kendimizi.
Peki bu yeni yönelimle, yeni değişikliklerle ilgili somut kararlar cumhurbaşkanından gelmeyecekse bu acaba yeni reform, yeni atılım sözlerinden vazgeçildiği veya bunların sadece lafta kalacağı anlamına mı geliyor.
Yoksa Cumhurbaşkanı bizlerde sadece bir değişim ve yeni reform algısı yaratmak mı istemişti ve bu nedenle somut yeni kararlar açıklamaya gerek duymuyor olabilir diye mi düşünmemiz gerekiyor yoksa şimdi. Yoksa Türkiye yeni bir hayalin peşinde boşu boşuna düşüp boşuna mı umutlandı acaba?
*
Hayır, hayır üzerine basarak söylüyorum bunu. Cumhurbaşkanlığından önümüzdeki günlerde beklendiği gibi hiçbir yeni karar somut olarak gelmese bile bu Türkiye’nin yeni reform, yeni atılım kararından vazgeçtiği anlamına gelmiyor.
Peki bu nasıl olacak?
Bunun asıl olacağının işaretini hem Bülent Arınç hem de Ali Babacan konuşmalarında vermiş durumdalar.
Her ikisi de Türkiye’nin bugün hukuk düzeninde bile istendiği takdirde özgürlükçü yorumlar ile kararların verilebileceği yapının zaten var olduğunu ve bunun için yeni düzenlemeler yapılmasına gerek bile olmadığını sadece bu yönde bir niyet gösterildiğinde gereğinin yapılmasına imkan verecek yapının zaten var olduğunu bunun sadece bugüne kadar kullanılmadığını söylüyorlar.
Hatta Ali Babacan bir adım daha ileriye giderek Cumhurbaşkanı istediği takdirde bağımsız bir cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmesi için gereken şatların zaten anayasamızda bulunmakta olduğunu ve istediği takdirde Cumhurbaşkanı'nın yeni bir düzenleme yapmadan, sadece kendi inisiyatifiyle, yasalara uygun olarak bağımsız cumhurbaşkanlığı sistemine geçebileceğini söyledi.
*
Yani özetle beklenen yeni reformlar yeni atılımlar için gerekli yasal temel uzun zamandır zaten var. Ve bahsedilen reformların, atılımların olabilmesi için devletin sadece bu yasal temeli kullanmaya karar vermesi yetip artıyor bile.
Tecrübeli devlet adamı Bülent Arınç ve tecrübeli siyasetçi Ali Babacan bunu söylediler, ikisinde de ortak olan önemli nokta bence buydu.
*
Peki bundan sonra ne olacak? Eğer iki tecrübeli ismin yorumları doğruysa bahsedilen reformların atılımların olabilmesi için cumhurbaşkanlığından yeni tasarılar, yeni devlet talimatları gelmeyecek. Cumhurbaşkanı'nın yapılacağını söylediği reformların atılımların gerçekleşmesi için sadece kendisinin bir adım atması ve niyetini somut bir kararıyla göstermesi gerekecek. Ondan sonra devletin tüm kurumlarının zaten var olan yasal temeli kullanarak Cumhurbaşkanı ile uyumlu gerekli adımları atmaya başlamaları yetebilecek. Daha fazla özgürlükçü hukuk kararları isteniyorsa ki bunun istendiği de söylendi sadece var olan yasal temelde bile buna imkan veren yapının devlet tarafından kullanılması yetebilecek.
Anlayacağınız birçok insan bu yeni yönelime ülkenin geleceği açısından önem verdiklerinden yine bu kesimin gözü Cumhurbaşkanı'nda olacak önümüzdeki günlerde.
HAYAL KIRIKLIĞI OLACAK MI?
Muhalifler bizim umudumuzun tekrar kırılacağını ve hayal kırıklığına hazır olmamız gerektiğini söylüyorlar.
Ben bu fikirde değilim çünkü Cumhurbaşkanı'nın olacağını söylediği reformlar atılımlar önümüzdeki günlerde kendisini yeniden düzenlemeye girişecek olan dünya kapitalist sisteminin Türkiye’den bir yarı çevre ülke olarak beklediği düzenlemelerdir yani dünyanın ve ülkenin objektif olarak ihtiyacı olan gelişmelerdir.
Bu merkez, çevre, yarı çevre kavramları dünya sisteminin teorik yapısının mimarı Immanuel Wallerstein’a aittir. Ve bu teorik çerçeveyi bilmeden şu günlerde Türkiye’nin yaşamakta olduklarını net olarak anlamak mümkün değildir. Bu yazının konusu olmadığından bu teorik yapıyı açıklamaya şu anda girmiyorum ama daha sonra Türkiye'nin yeni sorunsalının anlaşılması için gereken o teorik çerçeveyi açıklayacak başka bir yazı da yazmayı planlıyorum.
Ülke çıkarları gerektirdiğinde son derece pragmatik olabildiğini daha önce de göstermiş olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünya sisteminin içinde düzgün işleyen bir Türkiye’nin olabilmesi ve potansiyelini yakalayabilmesi için gerekli düzenlemelerden vazgeçmeyeceğini ve bizlerin, muhaliflerin dediği gibi, hayal kırıklığına uğrayacağımızı sanmıyorum.
Çünkü tarihin akışında insan iradesi önemlidir ama tarihin nedenselliği bazen de o iradeden bağımsız gelişmeler de yaratabilir. Türkiye’nin bu konjonktürde bu koşullarda olduğunu ve insani iradeden bağımsız olarak aslında dünya sisteminin dayattığı gerekli reform ve düzenlemeleri mutlaka yapacağını düşünüyorum.