Amerika'da kelebek kanat çırparsa Türkiye'de fırtına olabilir mi? (Felsefi bir yazı)
Başlığı okuyunca yine ulusal güvenlik konularını yazmaya döndüğümü ve bizim gibi ülkelerin Amerika’da olan bitene ne kadar duyarlı olduğumuz hakkında bir ima yaptığımı sanabilirsiniz.
Hayır, ne ulusal güvenlik konularında yazmaya dönmeye ne de Amerika ile ilişkilerimizi düşünmeye ne niyetim ne de arzum var.
Aksine çok daha fazla uğraşmamı ve daha çok okumamı gerektiriyor olsalar da son 3 aydır başladığım yazı türüne devam edeceğim ve kendilerine tek konuşma konusu olarak sadece günlük siyaseti uygun görmeyen, hayat hakkında düşünmeyi bilen insanlar için düşünme süreçlerini besleyen türde yazılar yazmayı sürdürmeyi planlıyorum.
O profildeki insanlar yazının başlığını okur okumaz zaten anlamışlardır. Başlıktaki cümle matematikçi ve meteorolog Edward Lorenz’in ‘Kelebek Etkisi’ olarak kavramlaştırılan cümlesinden esinlendi.
Bu hayatı alıştığımız gibi sürdürebilmemiz için hayatın belirli dengeler içinde kalması gerekiyor.
Bu tür dengeler hayata dair her konuda, tabiatta, sosyal ortamda neyse ki var.
Ancak her an bu dengenin bozulup, dengesizliğe girilmesi ihtimali de hep var.
Hayat bu nedenle hem çok heyecanlı, bir o kadar da ürkütücü.
Lorenz başlangıç denge koşullarında küçük bir değişimin büyük gelişmelere yol açabileceğini söylemek için 'Kelebek Etkisi'ni anlattı. Yani başka bir ülkede olan kelebeğin kanat çırpması gibi küçük bir olayın başka bir ülkede fırtına gibi büyük bir olaya neden olması ihtimali matematiksel olarak var dedi teorisyen.
Her birimiz hayatımızı belirli dengeler içinde sakin yaşadığımızı sansak da başlangıç dengelerinde olabilecek çok küçük bir değişiklik, hayatlarımızda kaosun, büyük değişikliklerin yaşanmasına neden olabilir.
Dediğim gibi bu ihtimalin hep var olması hayatı heyecan verici yaparken bir o kadar da ürkütücü yapıyor. Ürkütücü çünkü her an her şey olabilir duygusuyla yaşamak tabii ki kolay tahammül edilebilecek bir duygu değil.
Felsefe işte bize hayatın bu temelindeki korkutuculuğuna dayanma gücü veriyor diye çok önemli.
Ama öte yandan da ‘kaos teorisi’ bize korku verirken aynı zamanda umut da taşımamızın ipuçlarını sağlıyor.
Çünkü kaos teorisyenleri diyorlar ki, başlangıç denge koşullarında olabilecek küçük bir değişimin daima daha büyük sonuçları olacaktır ama bu fenomenler başlangıç dengesi tarafından belirlenseler de,bunun ne tür sonuç olacağı baştan belli değildir.
Yani başlangıç koşullarındaki küçük değişimin büyük sonucu olacak ama bu sonuç iyi de olabilir kötü de.
Borsaların işleyişinden bir örnek ile açmaya çalışayım durumu.
Sadece bir hisse senedindeki dramatik düşüş birkaç aşama sonra tüm borsanın çökmesine, ekonomide büyük bunalımın çıkmasına neden olabilir ama o hisse senedindeki dramatik çöküş belki de borsanın ve ekonominin içinde yeni bir üst dengenin oluşmasına da neden olup ekonomiyi daha da canlandıracak, büyütecek bir gelişmeye de neden olabilir.
Kontrol günlerim yaklaştığından endişelerimi daha da arttıracak bir başka örnek daha oluşturmaya çalışayım.
Kan testinde sadece bir sonuçta olabilecek dramatik bir değişim yakında ölümle sonuçlanabilecek bir hastalık anlamına da gelebilir ama aynı sonuç vücudun kendisine yeni bir denge oluşturma sürecinde olduğunu ve hayatın bir süre daha süreceği anlamına da gelebilir.
SONUÇ YİNE FELSEFİ TABİİ Kİ
Özetle bizlere "Acaba yazı hiç yaşadık mı?" diye sorduracak kadar hızlı biçimde sonbaharın hatta kışın geldiği ve günlerin kararmaya başladı bu günlerde hayatta kaosun daima eşiğinde olduğumuzu anlatarak içinizi karartma niyetlisi değilim. Her an her düzeyde dengelerde olabilecek küçük değişimlerin daima kötü sonuçları olabileceğini düşünmek ne teori de ne de pratikte doğru değil.
O küçük değişimler var olan değerlerin sürmesi için de gerekli olabilirler. Zaten kaos teorisyenleri teorilerinde kaos ile dengelerin birbirine bağlı olduklarını, birbirlerine ihtiyaç duyduklarını söylemektedirler.
Özetle eğer bugün hayatımızda bir denge var gibi görünüyorsa önemli olan yarın ne olacağını düşünmeden bugünün kıymetini bilip onun hakkını vererek yaşamak galiba.