Tutkulu aşkın sanatçıları
Amerika’ya modernin anlamını öğretmiş olan büyük sanatçı Alfred Stieglitz (1864-1946) tutkulu bir şekilde aşık olduğu sevgilisi Georgia O’Keeffe’in tam 400 adet fotoğrafını çekti.
Ben bu açıdan Stieglitz’in yaşamını ressam Pierre Bonnard’ın (1867-1947) yaşamına benzetiyorum. Bonnard da ilk bakışta aşk tanımlamasının tipik bir örneği olarak sokakta tesadüfen görünce çarpıldığı ve sonra evlendiği Marthe’nin tam 400 adet resmini yapmıştı.
Ben bu rakamları görünce "Acaba tutkulu sevilen bir kadın hakkında tam 400 adet sanat çalışması yapılması gerekir diye bir kural mı vardı o dönemde" diye düşündüm. Bazen böyle ilk bakışta lüzumsuz gibi gelebilecek detaylara takıp bunların gelişiminden entelektüel dedektiflik yaparak gitmenin çarpıcı sonuçlar verebildiğini deneyimden bildiğimden bu defa da bunu yaptım ama şu ana kadar 400 sayısıyla ilgili bir sonuç alamadım maalesef.
Ben bu köşede daha önce Pierre Bonnard’ın sanat yaşamını karısı bağlamında daha önce birkaç kez anlattığımdan (Bunun sonuncusu ‘Aşkın ve Cinsel Tutkunun Gizemi’ başlıklı 19.07.2021 tarihli yazım) bu yazıda ilk kez anlatmaya giriştiğim Stieglitz- Georgia aşkına ağırlık vereceğim.
Bu ikisi birbirlerini tutkuyla seviyorlardı derken abartmıyorum. Bakın Stieglitz, ’Portrait of Georgia no.3' adını verdiği fotoğrafta bulutların arasından parlamakta olan güneş gözüküyordu sadece bunun onun portresi olduğu söylenen fotoğrafın hiçbir yerinde Georgia gözükmüyordu. Anlam net burada ama ben yine de bariz anlamı kaçıran olursa diye anlatayım; Stieglitz için aşık olduğu kadın parlayan güneş gibi muhteşemdi.
Buna Georgia’nın cevabı da güzeldi. Ressam ‘A Celebration’ adını verdiği resminde bulutların bir rüya gibi görüntülerini çizmişti. Kadın da aşklarını kutluyordu resminde.
Yazının girişinde Bonnard ile Stieglitz’in yaşamları birbirine benziyor diye yazmıştım ya bunu şimdi geri almak istiyorum. Çünkü Bonnard da Stiglitz gibi tam 400 resmini çizmiş olabilirdi sevdiği kadının ama o Stieglitz gibi aşkının hiç cevabını almamış gibiydi. Ünlü 400 eserinin hiçbir tanesinde Marthe kocası orada varmış gibi davranmıyordu. Aksine ressam orada hiç yokmuş gibi umursamayan tavırlar alıyordu.
Bonnard kendisinin de var olduğunu ispatlamak için Marthe’yi çizdiği resimlerin önemli bölümüne kendisinin varlığını gösteren bazı detayları koydu. Örneğin bir resminde resmin köşesinde çizim yapmakta olduğu tuvali tutan ressamın eli görülüyordu. Marthe’nin banyo aynasının önünde çizdiği resmine ise banyonun aynasına kendi suratını koymuştu. Ressam kendisini umursamazmış gibi davranan eşine "Bak ben varım" demek istiyor gibiydi.
Stieglitz ile Georgia ise birbirlerini çok umursadıkları gibi ayrı kaldıklarında bile sürekli birbirlerini düşünüyorlardı.
Örneğin Georgia, New Mexico’ya gittiğinde Stieglitz galerisiyle ilgilenmek için New York’ta kalmıştı.
Stieglitz kısa süre ayrı kaldığı Georgia’ya her gün ortalama 40 sayfa uzunluğunda mektuplar gönderdi. Bazen günde 5 mektup bile gönderdiği oluyordu. Georgia ise ona yolladığı bir mektubunda Stieglitz’e "Senin fotoğraflarına baktığımda bunların fotoğraf olduğunu unutuyorum bunlar bana güzel bir müzikten daha fazla müzik yaratıyormuş gibi geliyor" diye yazmıştı.
Stieglitz portrenin insanın yüzünden daha fazlasını göstermesi gerektiğini düşünürdü ve "Bir portre insan varlığının tümünü gösteriyor olmalı" diye de konuşuyordu.
Bu yüzden Georgia’nın çekmiş olduğu fotoğraflarında onun sadece yüzünü değil vücudunun her yönünü gösterdi. Georgia’nın eli, ayağı, parmakları, kalçası onun için bir fotoğraf sanatı malzemesiydi. Stieglitz ile Georgia ilişkisini incelediği çalışmasında Phylis Rose iki sanatçının ilişkisinin karşılıklı saygıya dayandığını, Yale Üniversitesi tarafından yayınlanan ‘Alfred Stieglitz: Taking Pictures, Making Paintings” adlı çalışmasında yazdı.
Bu konuya şimdi girmeyeceğim, çünkü bu kübizm hakkında uzun açıklamalar gerektiren bir konu ama Stieglitz’in Georgia’nın tüm vücudunu ayrı gösteren çalışmaları bana kübist bir yaklaşımı da çağrıştırdı. Bunu daha sonra kübizm hakkında denememi okurken hatırlarsanız sevinirim.
Stieglitz’in bazı Georgia fotoğrafları hayli erotikti. Örneğin yazar Janet Malcolm 'onun bu fotoğraflarının erotik etkisi çarpıcı’ diye yazmıştı.
Bayan Rose yukarda bahsetmiş olduğum çalışmasında iki sanatçı arasındaki ilişkinin karşılıklı saygıya dayandığını söylüyor ama buna katılmayanların da olduğunu söylemeliyim.
Bu düşüncede olanlara göre bir sanatçının Bonnard ve Stieglitz’in yaptığı gibi bir kadının vücuduna sanatıyla bu kadar fazla takıntılı olması o sanatçının aslında kadın üzerinde kontrol kurma arzusunu gösteriyor.
Stieglitz, Georgia’yla sevgili olduğunda 53 yaşındaydı bu yüzden kadın üzerinde kontrol kurma arzusu olduğunu söyleyenlerin haklı olduğu bir yön de olabilir ama Georgia üzerinde her kontrol oluşturma çabasını boşa çıkaracak kadar güçlü bir kadındı. Hatta onu tanıyan yazar Joan Didion, Georgia için ‘inanılmaz derecede agresif olan kadın' diye yazmıştı.
Ama yine de dediğim gibi bu kontrol kurma arzusu çok da olmayacak bir duygu değil ama ben sadece iki sanatçı arasındaki aşkın güzelliğini anlatmakla yetinmek istedim bu yazıda, hatta bitirirken bir itirafım da olacak onların birbirlerine aşklarını ilan ettikleri satırları yazarken hayli duygulandım da.
*
Yazıda belirtilenler dışında danışılan kitaplar:
- Two Lives. A Conversation in Paintings and Photographs
- My Faraway One. Selected Letters of Georgia O’keeffe and Alfred Stieglitz