Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Nazilerden kaçan Freud’un Londra’da yaşadığı ev ölümünden sonra müze haline getirildi. Bugün müzeyi ziyaret ederseniz kütüphanesinde Shakespeare’nin ve Goethe’nin kitaplarının yoğun olduğunu görürsünüz. Freud’un Shakespeare’yi okumaya 8 yaşında başladığı söylenir. Hayatının önemli bölümünde Shakespeare’ye sadece edebi hayranlık duymakla kalmadığı, psikoloji üzerine teorisinin çatısını da Shakespeare’nin eserlerine dayandırdığı, onun kitaplarını okuyarak bazı fikirlerini oluşturduğu biliniyor.

        Freud’un Oidipus kompleksi kavramını Hamlet’i okuduktan sonra oluşturduğu ayrıca ölüm korkusu, kıskançlıklar gibi insan tabiatına ait fikirlerini de Shakespeare eserlerindeki fikirlere dayandırdığı iyi biliniyor.

        Baştan söyleyeyim bu yazının amacı bu güne kadar üzerinde çok yazılmış, tartışılmış Freud’un Shakespeare kitaplarından yararlandığı konusunu bugün tekrarlamak değil.

        Dikkat ederseniz yazının girişinde "Freud hayatının önemli bölümünde Shakespeare’ye hayrandı" dedim. Benim asıl ilgilendiğim konu üretken yıllarında İngiliz yazara hayran olan Freud’un sonradan birdenbire "Shakespeare aslında o kitapları yazan kişi değil" diyen insanlara katılmasının nedenidir.

        REKLAM

        Shakespeare öldükten çok uzun yıllar sonra birdenbire onun o kitapları yazan asıl kişi olmadığını söyleyen bir grup insan ortaya çıktı. Bu konuyla ciddi biçimde ilgilenmediyseniz de tartışmayı mutlaka duymuş olmalısınız, çünkü bu bir tür popüler komplo teorisine dönüştü zaman içinde, o büyük kitapların asıl yazarının kim olduğunun araştırılması nedeyse kendi başına ayrı bir edebi dal haline geldi. Shakespeare’nin kitaplarını yazan kimdi sorusuna cevap arayan araştırmalar neredeyse ayrı bir endüstri oluşturacak kadar zenginleşti.

        Francis Bacon’un eşi Delia Bacon 1857’de yayınladığı ‘The Philosophy of the Plays of Shakespeare Unfolded’ adlı çalışmada (orijinalinde Shakespeare adı dönem Ingilizcesi ile Shakspere diye yazılıyordu) Shakespeare imzalı kitapların tek bir kişi tarafından değil başlarında Francis Bacon’un bulunduğu bir grup yazar tarafından yazıldığını söyleyince bugün hala daha sürebilen bir büyük tartışmayı başlatmış oldu.

        Asıl yazar budur diye birçok isim ortaya atılıyor ama bu tartışma içindeki en güçlü grubu ‘Oxford Teorisyenleri’ adı verilen grup oluşturuyor. Bunlara göre Shakespeare adı altında yayınlanan ve filozof Wittgenstein’a "O aslında yeni bir dil yarattı" dedirtecek kadar güçlü olan kitapların asıl yazarı 17’nci Oxford Kontu olan Edward de Vere.

        Freud’u bile kendilerine inandırtacak kadar etkili olan bu Oxford Teorisyenleri'nin etkisi bugün bile sürüyor. Asıl yazan kendilerinin söylediği isim oluğunu söyleyenlerin dediklerine karşı Shakespeare uzmanları bunun neden olamayacağını gösteren belge getirseler de asıl yazar kimdi tartışması bir türlü bitemiyor.

        Freud'un çalışma odası ve kütüphanesi...
        Freud'un çalışma odası ve kütüphanesi...

        KOMPLO TEORİSİ GİBİ

        Bu belki komplo teorilerinde olan ortak bir özellik de olabilir. Her komplo teorisinde teoriyi oluşturan kendi içinde tutarlı olan dış etkilere karşı kendini kapayan bir döngüsel mantık oluşturur ve siz bunun olamayacağına yönelik ne kadar belge, delil sunsanız da o döngüsel mantığı kırmanız, inançları sarsmanız mümkün olamaz.

        REKLAM

        Shakespeare asıl yazar değildir diyen Oxford Teorisyenleri durumunda da komplo teorilerinde genelde olan dış etkilere kapalılık ve kendi döngüsel mantığına sarsılmaz inanç oluyor galiba.

        Bunun dışında onların etkisinin sürmesinde popüler kültür de etkili oldu. 2011 yılında Sony Pictures tarafından dağıtımı yapılan ‘Anonymous’ adlı film Oxford Teorisyenleri'nin düşüncelerinin kamuoyunda daha çok bilinmesine yol açtı.

        Dahası 1976 yılında Oxford Shakespeare kuruluşunun başkanı seçilen Charlton Ogburn jr. ’The Mysterious William Shakespeare: The Myth and the Reality (Gizemli William Shakespeare: Mit ve Gerçekler) adlı son derece ciddi bir araştırmayı 1985 yılında yayınladı. 900 sayfalık çalışmanın girişini Pulitzer ödülü kazanmış oluğu için kamuoyu tarafından tanınan tarihçi David McCullough yazdı. Tarihçi yazısında gerçek Shakespeare’nin 17’inci Oxford kontu olduğu bu çalışmayla birlikte söylenti olmaktan çıktı ve tamamen inanılır hale geldi deyince bir ara hafiflemiş gibi görülen tartışma yine ateşlendi

        William Shakespeare’nin hayatını inceleyen uzmanlar o kitaba da karşı çıkıyorlar ama bir şey fark etmiyor tartışma bir türlü bitmiyor. Ben bunun bir gün bitebileceğine de inanmamaya başladım, bu yüzden ben en iyisi Freud’un hayran olduğu ve insan tabiatı konusundaki teorilerini oluşturmak için kitaplarını yoğun kullanmış olduğu Shakespeare’ye karşı birden bire neden tavır aldığı konusuna döneyim.

        Freud kütüphanesi...
        Freud kütüphanesi...

        Shakespeare’in aslında insan psikolojisi konunda Freud’dan bile daha derinlikli fikirlerinin olduğunu söyleyen uzmanlar var ve onlara göre Freud bu fikirleri kullandıktan sonra Shakespeare’yi kıskanmaya başladığı için onun kitapları asıl yazan kişi olmadığını söyleyen Oxford Teorisyenleri'ne inanmaya başladı.

        REKLAM

        Benim bilgi düzeyimi aşan bir konu bu o yüzden fazla bir şey söyleyemeyeceğim bu teori hakkında sadece bunun doğru olması mümkün gibi geliyor. Bunu bir not olarak kendime de aldım.

        Ama bunun dışında meselenin çok daha basit bir nedeninin olması ihtimali de var.

        Freud sınıfsal olarak biraz üstten bakan ve küçümseyen bir tavır da koymuş olabilir.

        Çünkü Freud "Onun eserlerine bakınca hepimiz Shakespeare’yi bugün kıskanıyoruz. Ama hayatına baktığımızda onun Londra dışında oturan orta sınıftan bir insan olduğu da görülüyor. O ortamdaki orta sınıftan bu eserleri yaratabilecek düzeyde bir insan çıkabilmesi mümkün değildi bu yüzden o kitapları başka birisi yazmış olmalı" diye düşündüğü de biliniyor

        Psikanalizin temellerini kuran kişinin de psikanalizi yapılamaz diye bir kural olamayacağına göre bu konuda Freud’un Shakespeare’e yönelik hayli sorunlu ve içine atıp bastırdığı duyguları olduğu ortada.

        Diğer Yazılar