Karnavalın kahkahasından Gargantua'nın mizahına
Orta Çağ'da toplumlara hakim olan dil bir monolog diliydi. Monolog tanımı gereği tek yönlü, diyaloğa, fikir tartışmasına izin vermeyen bir dildi. Orta Çağlar'da toplumun dili yönetici sınıfların ve dini otoritelerin kontrolü altındaydı. Bu sınıf ve zümrelerden gelen monoloğu toplumun yönetilen sınıflarının tartışmadan kabul etmesi ve karşılık vermeden denileni dinlemesi bekleniyordu.
Mikhail Bakhtin romanın sosyolojisini incelediği ‘Karnavaldan Romana’ adlı çok önemli çalışmasında Orta Çağlar'da bu otoriter yapının sadece her toplumda yılda bir ya da iki kez düzenlenen karnavallarda yıkıldığını tespit eder.
Karnavallarda halkın monolog dilinin dışına çıkıp diyalog dilini denemelerine imkan veren ortam vardır. Karnavalda halk uzun süredir baskı altında tuttuğu duygularını, yöneticilere ve baskıcılara karşı tepkilerini toplumların edep sınırlarını zorlayan grotesk ve yıkıcı mizahı da kullanarak dışa vurur.
Karnavallar böylece özellikle Orta Çağ dönemindeki resmi ideolojinin kilise, devlet gibi kurumların monologlaşmış dilinin alaşağı edilmesinin alanı olarak belirir. Bakhtin’e göre dilin gerçek niteliği ve zenginliği söyleyenler ve dinleyenler arasındaki ilişkide ortaya çıkar. Dolayısıyla dilin kendisi aynı yaşam gibi tek biçimliliğe ve baskıya direnen bir görünüm sergiler karnaval süresince.
Karnaval ortamları o günün toplumsal yapıları açısından yıkıcı potansiyel de içermektedirler. Zira Orta Çağ'ın hakim sınıfları soylular, kral, dini otorite her şey karnavalda yıkıcı ve terbiyesiz bir lisanla alaya alınmakta ve yerden yere vurulmaktadır.
Bu yüzden yıkıcı potansiyeline rağmen karnavallara yine de neden izin verildiğini anlamamız için yine Bakhtin’in çalışmasına başvurmalıyız.
Orta Çağ toplumlarındaki baskı altında toplum yapılarını eğer bir şarap fıçısı olarak düşünürsek, ve yine eğer bu fıçıların arada bir kapaklarını açıp hava almalarını sağlamazsak bu fıçıların bir süre sonra çatlayacağını bilmemiz gerekiyor. Biz insanlar da pek sağlam yapılmamış fıçılarız ve içimizdeki bilgelik şarabı sadece dindarlık ve tanrı korkusundan ibaret durağan bir fermantasyon halinde kaldığı takdirde çatlarız. Bu kapakların açıldığı ortamı sunan karnavallarda insanların bozulmamaları için hava almalarına izin veriliyordu. Orta Çağlar'da karnavallara izin verilmesinin temel nedeni de budur. Karnaval günlerinde yaşanılan çılgınlıkların kullanılan yıkıcı alaycı dilin sayesinde halk içindeki baskı altına alınmış duyguları dışa vurup rahatlıyor böylece sisteme ve dini otoriteye daha büyük şevkle hizmet etmeyi sürdürebiliyor.
Bu aşamada şu notu koymalıyım bu sadece Bakhtin’in yaptığı bir yorum değil ama dönemin özellikle Fransa’daki ilahiyat eğitim kurumlarında üzerinde düşünülüp tartışılmış olan bir tavırdı.
VE RABELAIS
Mikhail Bakhtin ‘Karnavaldan Romana’ adlı önemli çalışmasında Rabelais’in 'Gargantua ve Pantagruel' adlı çalışmasına özel önem verir.
Çünkü bu romanında Rabelais tarihte ilk kez daha önceki yazında kullanılan hakim monoloğun dilinden çıkmış ve grotesk ve halkın sınırları zorlayan mizah diliyle fantezi, hiciv, grotesk, müstehcen güldürü türünün tarihteki ilk eserini oluşturmuştur.
Romanda görünürde Gargantua ve Pantagruel adlı iki dev baba ve çocuğunun yaşadıkları anlatılırken aslında dönemin karnavallarında halkın kullandığı yıkıcı dilin aracılığı le önemli bir toplumsal eleştiri hiciv yoluyla yapılmaktadır. Bu toplumsal eleştiri boyutuyla, yıkıcı mizahıyla Rabelais’in romanı bir başyapıttır ve bir çoğunca Avrupa roman sanatının da başlangıcı olarak görülmektedir.
Aslında Rabelais karnavallarda halkın kullandığı dili roman diline dönüştürürken Fransızca’ya yeni kelimeler de eklemiştir ve bu açıdan yeni bir dil geliştirdiği ve bu yönüyle James Joyce’un da öncülüğünü yaptığı söylenebilir.
Rabelais ayrıca toplumsal eleştirisiyle, baskıcı sisteme karşı alaycı, yıkıcı diliyle Avrupa toplumlarının ilerlemesinin temelini oluşturan hümanizminin de önemli düşünürü olarak kabul edilmektedir. Jean Paul Sartre hümanizme bu katkısı ve yeni dili de oluşturmuş olması nedeniyle Rabelais’e sevgi ve saygısını net biçimde ifade etmiştir.
Yukarda yazının bir yerinde bazılarının Gargantua ve Pantagruel romanını Batı roman sanatının başlangıcı olarak kabul ettiklerini söylemiştim.
Buna teorik bir itirazımız olamaz da yine önemli sayıda düşünürce roman sanatının başlangıcının aslında Cervantes’in Don Kişot’u olduğu söylenir.
Bakhtin’’e göre Orta Çağ'ın hiyerarşisine ve kapalılığına yönelik eleştiri, grotesk benzetmelere yer veren ve romanın çekirdeğini oluşturan Rabelais’in Gargantua’sı iken, Orta Çağ'ın yazın türü olan epiği eleştiren ve ilk roman örneği olarak bilinen eser ise Don Kişot’tur.
Bu aşamada Cervantes’in Don Kişot romanına bir başka yazıda gireceğimi söylemek istiyorum.
Ancak bitirirken bana çok önemli gelen bir başka vurguyu da yapmalıyım.
Bakhtin’e göre karnaval neşesinin zirve noktası Rönesans’tı. Yani kendisiyle, toplum yapısıyla alay edemeyen, mizahını kaybetmiş toplumların Rönesans gibi büyük bir işi başarmaları mümkün değildir. Bu o günlerde de geçerli olan bir gerçekti ama bugün de geçerli.
*
Danışılan eserler:
Mikail Bakhtin - ‘Karnavaldan Romana’
Sevra Fırıncıoğulları - ‘Mikhail Bakhtin ve Romanın sosyolojisi’ Akademik Bakış Dergisi Mart-Nisan 2016