Feminizm bence 12. yüzyılda Bayan Heloise ile başladı
Modern kadına özellikle kendi benliğine, vücuduna sahip çıkmak ve cinsel konularda dönemine göre cesur diye nitelendirilen ama daha sonra norm haline gelen tavsiyeler veren Cosmopolitan dergisinin yayın yönetmeni Helen Gurley Bown’ın yazdığı ‘Sex and the Single Girl ‘ kitabı 1962 yılında piyasaya çıkınca ortalık tam anlamıyla yerinden oynadı.
Çünkü Brown bu kitabında kadının da erkek gibi kendi cinsel arzuları doğrultusunda serbestçe seks araması ve uygun kişiyi bulduğunda da cinsel ilişkilere girmesi gerektiğini anlatıyordu. Amerikan Food and Drug Administration 1960 yılında kadına hamile kalmasını önleyerek cinsel ilişkiye girmesini kolaylaştıran ‘HAP’a onay vermişti. Bu iki olayın bir araya gelmesi ile cinsler arası ilişkilerde bir devrimin olduğu ve gerçek Amerikan feminizmin 1960 ile 1962 arasında başladığı söylenir.
Ben bu tespite itiraz etmiyorum, Gurley gibi cesur kadınlara ve o hapı bulan bilim insanına tüm kalbimle destek de veriyorum.
Germaine Greer, Kate Millett, Gloria Steinem, Betty Friedan gibi feminist teorinin kurucu kraliçeleri diyebileceğimiz kadınların kitapları da bu iki olaydan sonra birbiri ardına geldiler. Bu da bir gerçektir.
Feminist teori içinde tartışmalar hala sürüyor, henüz daha cevaplanamamış birçok mesele de var ancak gelinen noktaya baktığımızda Gurley Brown yaşasaydı şu anda vizyonunun gerçekleşmiş olduğunu görecekti.
Bu yüzden teorinin tarihinde onun yeri tartışılmazdır. Ancak ben 12’nci yüzyıldaki bir kadın kahramanın da kadın mücadelesi tarihindeki hak ettiği yerinin görülmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bayan Heloise 12’nci yüzyılın başında bir kadının cinsel arzularından ve cinselliğini açıkça yaşamaktan çekinmemesi gerektiğini söyleyip teorisini de pratiğe geçirmiş cesur bir kadındır.
Heloise, sanatın bütün dallarında kendilerini ifade etme imkanı elinden alınmış kadınların duygularını dışarıya vurabileceği en etkin güç olan mektup yazmak konusunda özelikle becerikli bir kadındı. Onun bir mektup yazma uzmanı olduğunu bile söyleyebiliriz. Avrupa ülkelerinde kadınların kendilerini edebiyatta, ancak 19’uncu yüzyılda roman yazma yoluyla ifade edebildikleri döneme kadar yazma becerileri o kadar uzun yıllar boyunca mektuplarda bir sanat haline mecburen dönüştü. Heloise ise bu sanatın bir başlatıcısı sayılabilirdi.
Onun mektuplarından gördüğümüz kadarıyla Heloise kadın cinsel özgürlüğü konusunda 1962 yılındaki Gurley Brown'dan farklı düşünmüyordu. Gurley Brown hippilerin yerleşik düzeni her düzeyde sorgulamaya başladıkları bir dönemde yazdığından onu işi daha kolaydı. Heloise ise düşünün 12’nci yüzyılın koşullarında ifade diyordu cesur düşüncelerini, bu yüzden ilk cesur kadın nitelendirmesini de hak ediyordu bence. Onun yaşadıkları kolektif bilince Heloise (1101-11649 ) ve Abelard’ın (1079-1142) hikayesi olarak geçmiştir.
Abelard döneminin önde gelen düşünürü, teoloğu ve filozofuydu. Aynı zamanda çok iyi bir eğitmendi de.
Ailesi iyi eğitim almalarını istedikleri kızları Heloise’ye özel ders vermesi için Abelard’ı seçince bir anlamda tarih yazılmaya başladı.
Abelard ilk başta kızın olağanüstü zekasına ve öğrenme yeteceğine, kültürüne şaşırdı ve daha sonra çok da seksi bulduğu genç kızın farklı boyutunu da keşfetmeye başladı.
Heloise cinsel arzusunu bastırmak istemeyen arzularını tüm boyutuyla yaşamak isteyen bir kızdı.
Abelard’ın değil Heloise’in onu tavladığını söylemek mümkün. Ondan sona ikisi arasında cinsellik boyutu hayli yoğun olan tutkulu bir aşk başladı.
Kızın ailesi bu durumdan fazla hoşnut değildi ama Heloise hamile de kaldı. Kızın ailesi bazı serseriler ile anlaşıp Abelard’a bir ders vermelerini istediler. Serseriler Abelard’ı dövüp onu hadım ettiler.
Abelard bu olaydan sonra utancından manastıra kapandı ve hayattan elini çekerek felsefe çalışmaya başladı. Heloise ise sürekli mektup yazarak sevgilisini baştan çıkarmaya kendi yanına gelmeye ikna ermeye çalışıyordu. Kadının coşkulu mektuplarına karşı Abelard hep ruhsuz ve soğuk cevaplar veriyor ve kızın da kendisini manastıra kapatmasını tavsiye ediyordu. Heloise sonunda isteksiz de olsa bir manastıra kapandı ama cinsel arzuyla dolu olan coşkulu mektuplar yazmayı da sürdürdü.
Aralarında cinsel ilişki bir daha tabii ki olamadı ama aralarında yıllar içinde bir arkadaşlık oluştu. Abelard arada bir Heloise’yi manastırda ziyaret etti ve onun manastırı için bir dini şarkı sözü bile yazdı.
Sonu olmayan bir ilişki olmasına rağmen Heloise’nin 12’nci yüzyılda ilişkisini yaşayış biçimiyle ve duygularını ifade ediş stili ile dünya feminizminin ilk gerçek gerçek kadın hakları teorisyeni olduğunu söyleyebiliriz.
Bu arada bitirmeden önce söyleyeyim Salvador Dali’nin Abelard ve Heloise’yi birlikte çizdiği bir resmi de var.