Manda yoğurdunu anlamak ve Noam Chomsky
Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında her şeyi söyleyebilirsiniz ama....
Herhalde en kararlı karşıtları bile onun iyi oyun kurucu bir siyasetçi olduğunu ve konuşmasıyla, kullandığı dil ile seçmen kitlesini yönlendirme gücü olduğunu inkar edemez.
Muhalifleri onun Saray’a çıktığından bu yana halktan koptuğunu söylüyorlar ya ben aynı fikirde değilim. Yıllardır her düzeyde halkın içinde siyaset yapmış ve onları iyi tanıdığından halkın kullandığı dili de kullanarak iktidar olmuş bir kişinin Saray’a çıkar çıkmaz halkla ilgili bilgisinin tamamen sıfırlanacağını ve onları artık tanımamaya başladığına inanmak da manasız.
Anlayacağınız halkın nasıl tepki vereceğini hala bilen ve onları tanıyan bir siyasetçi neden tepki alacağı belli olan manda yoğurdunu yeme formülünü anlattı bunu anlamaya çalışmamız gerekiyor.
Recep Tayyip Erdoğan gibi zeki, tecrübeli ve halkı tanıyan bir siyasetçi buna tepkinin oluşacağını görmemiş olabilir mi? Hiç sanmıyorum peki o zaman bile bile neden o lafları söyledi .
Bunu anlamaya çalışmanın bugün Türkiye siyasetindeki en önemli konu olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu muamma çözülürse Erdoğan’ın hala daha onca yıpranmadan sonra bile sağlam gibi duran karizmasının nedenini muhalefet de sonunda anlayacak ve belki de daha tutarlı bir strateji çizebilecek kendisine.
İçgüdüm bana bunun çözümünün dil teorisinde bir yerlerde olduğunu söylemekteydi. Bu yüzden ABD’nin meşhur dil teorisyeni Noam Chomsky’nin kitaplarına başvurdum.
Tabii Chomsky o kadar derin, yaratıcı ve üretken bir bilim insanı (150 kitabı var) ki onun dil teorisi üzerine katkılarını kısa sürede okuyup tam anlayabilmek ve anlaşılsa dahi bu köşede bunu tüm karmaşıklığı ile anlatabilmek mümkün değil.
Ama yine de bence Chomsky, Erdoğan’ın manda yoğurdu söyleminin anlamını daha iyi anlayabilmemiz için bize bazı ipuçları veriyor.
Chomsky’nin birçok teorik katkısı arasında 'Kartezyenci dilbilimi' dediği dal ile insanın kullandığı dil ile onun psikolojisi arasındaki bağlantılar konusunda da yaklaşımları var.
Vardığım sonuç şu; Erdoğan hangi konuda konuşursa konuşsun, konu ne kadar basit ve net olsa da bunun farklı hatta birbirine karşıt gruplar tarafından anlaşılma ve anlamlandırılma biçimi değişiyor.
Belli gruba dahil olmuş bir insan eğer o grubun kolektif bilinçaltındaki varsayımları paylaşıyorsa gruptaki diğerleri gibi düşünmeye ve konuşmaya başlıyor.
Chomsky’de bir de 'içselleştirilmiş varsayımlar' kavramı da var.
Bu da şöyle bir şey: örneğin siz eğer bugün Türkiye’deki tüm sorunların dış güçler tarafından yaratıldığı söylemine inanırsanız bu varsayımı içselleştirdiğinizde, konuştuğunuzda veya oy verme gittiğinizde bu varsayım doğrultusunda davranıyorsunuz.
Eğer aynı kişi 'benim gibi dindar olan Erdoğan’ın benim kötülüğüme neden olacak bir şey yapması imkansız' düşüncesini de içselleştirirse, Erdoğan manda yoğurdunu nasıl yediği konusunda konuştuğunda o kişi o an aç bile olsa 'Erdoğan yine benim için iyi olacak bir şeyin tarifini veriyor' diye düşünebiliyor ve konuştuğunda bunu savunabiliyor da.
Muhalefet bugün bazı konuların otomatik tepkiye yol açacağını bekliyor ya. Mantıken haklı olabilirler ama burada düz mantık değil, Erdoğan’ın daha önce yıllar içinde kendi hakkında bilinçli oluşturmuş olduğu varsayımları içselleştirmiş olan halkın mantığı söz konusu.
İşte bu yüzden bazen çarşıda pahalılıktan boş filesiyle eve dönmekte olan bir vatandaş bile Erdoğan’a yönelik eleştiri getirmek istemeyebiliyor, bir süredir açlık çekmekte olan vatandaş bile manda yoğurdu söylemine kızamıyor, onlara göre ekonomik sorunlar da dış güçlerin yarattığı bir durum olduğundan onlar oylarını yine de Erdoğan’a verecekler.
Peki muhalefet bu güce karşı ne yapmalı? Eğer bu kurduğum teorik çerçeve kabul edilirse o zaman yapmaları gereken şey Erdoğan’ın halkta kendisine dair oluşturduğu varsayımların yerine muhalefetin halkın kendi haklarında yeni varsayımlar oluşturmasını ve bunu içselleştirilmesini sağlamak gibi görünüyor.