Krize rağmen sokakların canlığının bir açıklaması var... Ama ben yine de tatmin olmadım
Sesli Dinle
0:00 / 0:00
'Ekonomik kriz ve sokaklar' başlıklı son yazımda ekonomide büyük ve derin bir kriz olduğunu bilmek ve kabul etmekle birlikte sokaktaki gözlemlerimde bunu nedense göremediğimi anlatmıştım. Bu gözlemim ekonomide kriz olduğu düşüncemi değiştirmemekle birlikte bu görünümün de açıklanmaya ihtiyacı olduğunu söylemiştim.
Bu yazıya olumlu yorumlar yanında eleştirel yaklaşımlar da geldi. Ekonomik kriz ile sokaktaki görünümler arasındaki tutarsızlığı çözecek bir açıklamaya bir ekonomist olarak ulaşmalıydım. Çünkü bana bir arkadaşımın gönderdiği eski merkez bankası başkan yardımcısı ve borsa eski başkanı Prof. Dr. İbrahim Turhan’ın konuyla ilgili bir dizi tweet’inde benim gibi gözlemlerde bulunan birçok insanın bundan yola çıkıp ekonomide kriz olmadığını söylediklerini anlatıyor ve bunun yanlış olduğunu söylüyordu. Ben sokaktaki gözlemlerime rağmen krizin olduğundan hiçbir zaman bilimsel şüphe duymadığımdan sokak gözlemlerimi de bilimsel bir tabana oturtmak için çalışmak ve o görüntülere rağmen krizin olabileceğini bilimsel açıklamak zorundaydım.
Bir dizi okumadan ve konuşmadan sonra sokakların dinamik canlılığına rağmen krizin derinliğini anlatan açıklamayı anladım. Konu hakkındaki ilk yazımda sokakların canlılığı nedeniyle belki de ekonomik krizin anlatıldığı kadar derin olmayabileceğini yazmış oluğumdan, bu sokakların canlılığına rağmen krizin derin olduğunu açıklayan görüşü de yazmak benim entelektüel borcumdu tabii ki.
REKLAM
Aşağıda bu açıklamayı göreceksiniz, ama ben bunu bir ekonomist olarak anlamakla birlikte yine de tam tatmin olduğu mu söyleyemem. Bence bu açıklama da sokak canlılığını tam anlatmaya yetmiyor.
Belki de sokakların dinamizmi ile derin ekonomik kriz söylemi arasındaki çelişkiyi açıklamak için ekonomi dalının bilinen, klasik teorileri ve varsayımları ile çalışmak yetmiyor olabilir. Belki de bu açıklamayı doğru yapabilmek için Davranışsal İktisat' (Behavioral Economics) dalının kavramlarıyla çalışmak da gerekli olabilir.
Klasik iktisat bilgisi ile donanımlı bir kişiden anlamak için yardım almalıyım diye bilgisine, birimine her zaman güvendiğim CHP Milletvekili İlhan Kesici’yi aradım ve onunla konu hakkında uzun konuştuk.
Sonunda bana yazan değerli okurlardan aldığım bilgiler üstüne bir de İlhan Kesici’nin değerli yorumlarını alınca sanırım ben meseleyi sonunda bilimsel tutarlılık açısından çözdüm. Ancak şunu söylemem lazım; biraz sonra ortaya koyacağım yaklaşım tamamen beni sorumluluğumdur. Bilgisinden yararlanmış olduğum sayın İlhan Kesicinin bu yaklaşımda kesinlikle bir sorumluluğu tabii ki yoktur. Yani diyeceklerimde eğer bir yanlış olacaksa onların nedeni tamamen benden kaynaklanıyor.
İlk yazımda 2001 krizinde sokağın görüntüsünü tamamen farklı olduğunu ve 'Öteki Türkiye' kavramıyla geleceğinin işaretini çok önceden vermiş olduğum o krizin sokakları neredeyse boşaltmış olduğunu söylemiştim.
Şimdiki krizde ise sokakların görüntüsü böyle değil çünkü iki kriz yapısal olarak birbirinden çok farklı.
2001 krizi kurlarla, bankalarla ilgili bir ikizdi. Bir gecede derin kriz yüzde 100'lük devalüasyonla vurmuştu. Krizin asıl vurduğu kesim bilgili birikimli eğitimli insanlardı. Tam bir beyaz yakalı kriziydi o.
Şimdiki kriz ise çok daha derin yapısal bir kriz. Bugüne kadar neredeyse 2001 krizinin üç misli devalüasyon olmasına rağmen bu zaman içine yayıldığından etkisi aniden vurmuyor insanları. Bu krizin ağır enflasyon ile vurduğu kesim ağırlıklı olarak orta ve alt sınıflar daha çok. İşsizlikle birlikte ağır enflasyon orta sınıfın orta ve üst kısımlarının bir bölümünü aşağıya çekti. Onlar şu anda orta sınıf olmaktan çıkıp alt sınıf olmamak için mücadele ediyorlar. Alt sınıfların durumu ise perişan onlar nerdeyse sistemin dışına bile çıkmaya başladılar.
Bu 2001 krizinin tersine yapısal bir kriz olduğundan toplumdaki sınıfsal eşitsizlikler daha da arttı. Bir grup insan hızla yoksullaşırken toplumun yüzde 10’u diyebileceğimiz bir bölümü zenginleşti. Bazı analistler bu zenginleşen bölümün yüzde 20 olduğunu söyleseler de biz daha emin bilimsel bölgede kalmak için bu oranın yüzde 10 olduğunu söyleyelim. Yani bugün Türkiye’de yaklaşık 8.5 milyon daha rahat para harcayabilen insan olduğu söylenebilir.
Bu yüzde 10 oranından gidersek İstanbul'da ise bu tür insan sayısı 1.5 milyon kadar. Ülke genelinde kafe ve restoranların kapasitesinin taş çatlasa 150 bin kişilik olduğunu düşünürsek 1.5 milyon paralı insanın bulunduğu İstanbul’da dolaştığımız her restoran ve kafeyi dolu görebilmemiz bu nedenle doğal ve bu da büyük bir kriz olduğu gerçeğini de yalanlamıyor. Yani kriz nedeniyle alt gelir grupları tamamen sistem dışı kalacak kadar fakir hale gelirken bizler gibi orta sınıftan insanlar da alt gelir sınıfına düşmemek için mücadele ederken toplumun sadece yüzde 10’unu oluşturan insanlar sokaklarda kriz görünümünün olmadığı ortamı oluşturuyorlar bu açıklamaya göre.
İlk yazımda CHP’nin ekonomik kriz üzerine kuracağı bir stratejiyle seçimi zor kazanacağını söylemiştim. Şimdi ise zenginleşen yüzde 10’luk kesime güvenerek seçim hesabı yapmasının AKP'nin hatası olacağını söylemeliyim.
Gayet tabii ki nüfusun yüzde 10’u seçimde büyük önem kazanıyor ama bu dönemde zenginleştiler diye bu kesimin tamamının AKP’ye oy vereceğini düşünmek yanlış olacak. Çünkü bir açıklamaya göre bu kesim ekonomik krizi tam hissetmese de bunların bir bölümü Türkiye’deki anti demokratik uygulamalar ve hukuksuzluğun nedeni olarak AKP’yi görüyor ve onların da oyunun muhalefete gitmesi ihtimali büyük.
Bu ekonomik krizde orta sınıfın bir bölümünün ve alt sınıfın büyük darbe yemesi daha önce AKP’ye oy vermiş seçmenin kafasının karışmasına neden oldu. Bu kesim şu anki fakirleşmesinin nedeni olarak AKP’yi görseler de ideolojik nedenle hala daha AKP’ye karşı tavır almadılar ve kamuoyu yoklamalarında kararsızlar diye anılan bölümü oluşturmaya başladılar.
Bunlar seçmen kitlesinin yaklaşık yüzde 20’sini oluşturuyor ve bu nedenle de gayet tabii ki önemleri çok büyük.
İlhan Kesici bu grubun oy kararlarını genelde seçime 3 ay kala verdiklerini yüzde 10’unun ise kararını seçime bir ay kalınca netleştirdiğini söyledi.
Anlayacağınız seçim dönemi bu nedenle son ana kadar oldukça heyecanlı geçecek.
Ekonomiye dair tüm göstergelerde derin bir kriz görülebilirken, derin kriz ile sokakların verdiği görünüm arasındaki tutarsızlığı açıklama yönünde bu bilimsel yaklaşımı anlamakla birlikte benim içim hala daha rahatlayamadı.
Çünkü ekonomik krizin bir yönüyle sosyolojik, davranışsal önemli boyutları da olduğunu biliyorum. Türkiye'deki her şehrin nüfusuna göre yüzde 10'un o şehirde topluma açık mekanlarda kriz görünümünün olmamasına belki yeteceğini anlıyorum ama şehirlerimizin gündelik yaşam rutinlerine dikkatli baktığımızda büyük krize özgü ruh halinin hakim olduğunu söyleyebilmek mümkün değil. Aksine bir dinamizm, bir iyi gelecek beklentisi hakim gibi sokaklara. Yaşamlara eleştirel bakmaya çalışan bir göze bu algıyı vermek için sadece yüzde 10'un davranışlarının yetebileceğine inanmak zor benim için. Ben İstanbul'un bazı semtlerinde o denilen yüzde 10'un içinde olması katiyen mümkün olmayan insanları da dinamik ve sanki kriz hiç yokmuş gibi olan yaşamları içinde gördüm
Ayrıca şehirlerin yüzde 10'unun kafe, lokantaları doldurabilmeye yettiğini kabul etsek bile, trafikte yaşanan yoğunluğu nasıl açıklayabileceğimiz meçhul. Pahalılığa rağmen trafiğe çıkanların sadece o yüzde 10'dan ibaret olmadığı kesin gibi.
Ayrıca her kriz döneminin toplumun her kesiminin psikolojisi üzerine olumsuz etkisi olması gerektiğini bildiğimizden bu söylenen yüzde 10'un bu ortamda bile para harcamayı sürdürmeleri gelecek ile beklentilerinin olumlu olduğunu gösterir. Bu da var olduğu söylenen derin krizin öyle denildiği gibi derin olmadığının da bir göstergesi olabilir
Anlayacağınız bugün anlattığım sokakların görünümüyle, göstergeler, derin kriz söylemleri arasındaki tutarsızlığı çözümleme çabasını saygıyla karşılamakla birlikte, geçmişte ekonomik kriz içindeki toplumların kolektif bilinçaltını ve psikolojilerini çalışmış bir ekonomi tarihçisi olarak içimi bilimsel olarak rahatlatan net bir açıklamaya henüz ulaşmış oluğum söylenemez.
Kusura bakmayın konu biraz çözümsüz ortada kalmış gibi oldu ama bunu anlamanın bir süreç olacağını unutmayın sonunda hem kendimi hem de sizi tatmin edecek bir açıklamaya ulaşacağımı sanıyorum.
Bugün ilk yazımda yapmış olduğum tespite gelebilecek eleştirileri de içeren görüşleri aktarmaya çalıştım. Bu bilimsel bir tutarlılık için gerekiyordu ama sokakların durumu ile derin kriz söylemi arasında bir tutarsızlık olduğu fikrini belki de şimdi daha güçlü biçimde hala daha taşıyorum.
Sizlere daha iyi bir hizmet sunabilmek için sitemizde çerezlerden faydalanıyoruz. Sitemizi kullanmaya devam ederek çerezleri kullanmamıza izin vermiş oluyorsunuz. Detaylı bilgi almak için ‘Çerez Politikasını’ ve ‘Aydınlatma Metnini’ inceleyebilirsiniz.