Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        AK Parti iktidara geldiği günden bu yana gündelik yaşama ilişkin söylemleri daima ahlaki üstünlük konumu varsayılarak oluşturuldu.

        Kendi dinsel atıflarının kendilerine böylesine ahlaki bir üstünlüğü otomatikman sağlamış olduğunu sanıyor olmalıydılar.

        Dindar olma iddiasında olmanın kişiye ahlaki üstünlüğü otomatikman sağlamayacağını bu kişilere anlatmak ve ‘ahlak’ konusunda toplum önünde bir uzlaşıya varabilecek bir tartışma açmak, kendilerini ahlaken üstün konumda zanneden tarafta felsefe okumak, felsefi düşünmek adeti fazla var gibi gözükmediğinden, pek mümkün olamıyordu.

        Kendilerini ahlaken üstün görenler bunun sağladığı rahatlık veya tembellik içinde beyinlerini açacak, geliştirecek fikirlere daha da kapandılar yıllar içinde.

        Sonunda toplumda gelinen noktaya bakar mısınız, bazı yaşlı başlı insanlar bizlerin, özellikle gençlerin ahlaki bir yaşam sürebilmemiz için bazı kararlar alıyorlar. Ahlaken üstün olduklarını sandıklarından bu kararların tartışması da olamıyor. Bu insanlar yüzünden Melek Mosso ve diğerlerinin konserleri iptal edilebildi. Kendini ahlaken üstün saydıkları dünyalarında ne tür çarpıklıklar var bilemiyorum ama bu kararlarını bile ‘doğru ahlak’ kavramının ardına kamufle edebiliyorlar.

        REKLAM

        Son gelinen nokta bu da ben yine başlara bu iktidarın ilk yıllarına döneyim.

        Başlarda bu kesimdeki ahlaken üstünlük varsayımını gördüğüm günden bu yana iki alternatif arasında gidip geldim bir süre başlarda.

        Ya bu yanlış ve korkunç tavırları nedeniyle onlara tamamen karşı çıkacaktım ya da onlardaki ahlaken üstünlük varsayımı veri kabul edip "Acaba haklı yönleri var mı ki" diyerek kendi seküler ahlakımı sorgulama sürecine girecektim.

        Bu ikinci alternatif, o yıllarda bile bende olan, ilerde bu iki görüşün toplum önünde açıkça tartışacağı, fikir düzeyinde hesaplaşacağı günlerin de bir gün geleceği inancıma uygundu. O güne kendimi hazırlamalıydım. Gördüğüm kadarıyla o tartışma, hesaplaşma günü bugünlerde yaklaşıyor da.

        Bu yüzden ben o gün önümde durmakta olan iki alternatiften ikincisini seçtim ve o seçimimden bu yana da ahlak kavramını daha iyi anlamamı sağlayacağını umduğum felsefi metinleri okumaya, anlamaya çalışıyorum.

        İnançları yüzünden kendilerini ahlaken otomatik üstün gören kişilerin pek başvurduğunu sanmadığım bir öğrenme, oluşma süreciydi bu.

        Ha, azınlıkta olsalar da inançlı oldukları halde bununla yetinmeyip felsefi metinlerle de boğuşanlar var tabii ki ama onlar işlerin öyle göründüğü kadar basit olmadığını çoktan gördüler bence ve hala daha arayışlarını sürdürüyorlar. Toplumda Deist tavrın yükselişte olmasının bununla da bir ilgisi olmalı.

        Benim kendim için varmış olduğum sonuç ise şu: Kendimi ahlaklı kılabilmek için benim inanca ihtiyacım yok. Seküler ahlakım bana yetip artıyor bile. Sadece kendime uygun görmüş olduğum hayat tarzımı özgürce, karışılmadan yaşadığım ve tercihlerimi gerçekleştirebildiğim takdirde kendimi özgür toplumda ahlaki yaşam sürüyor olarak kabul edeceğim.

        REKLAM

        Tabii burada ben önemli değilim. 67 yaşına gelmiş bir adamın ahlaklı yaşam tanımını iktidar veya güç sahipleri beğense de beğenmese de benim için artık fazla önemi yok bunun. Ama son festival yasaklarında görüldüğü gibi gücü elinde tutanlar gençlere de ahlak öğretmeye çalışıyorlar. Daha doğrusu kendi ahlaklarını gençliğe empoze etmeye uğraşıyorlar.

        Biraz felsefe okumuş olsalardı bu çabalarının imkansızı denemek olduğunu görebileceklerdi. Kendilerini ahlaken üstün görenler bu ahlaklarını başkalarına empoze etmeye giriştiklerinde yenilmeye mahkumdurlar. Bunu hem tarih hem de önemi felsefi metinler bize söylüyor.

        Her genç varoluşçudur

        Her genç varoluşçudur
        0:00 / 0:00

        ABD’li ünlü dil bilimci Noam Chomsky yıllar önce Michel Foucault ile adalet kavramı üzerine girişmiş olduğu yoğun tartışmanın bir aşamasında, kendi ifadesiyle, kendisiyle aynı ahlak evreninde bile yaşamayan birisi ile tartışmakta olduğunu fark etmiş ve yaklaşımını buna göre ayarlamıştı.

        Ahlak kavramı üzerine bu yazıyı yazarken ben de kendilerini ahlaken üstün gören güç sahipleriyle aynı ahlak evreninde yaşamadığımı da görüyorum ama Türkiye'de bu insanların bile gerçekleri anlayabilmeleri için bazı basit gerçeklerin bile tekrardan söylenmesi gerektiğini görmekteyim.

        Özellikle gençlerin hayat tarzına düzenlemeler getirmek için çalışan kurallar, yasaklar koyanlar şunu unutmasınlar.; bugün hangi genci alırsanız alın, bu modern olarak tanımlanabilecek her şeyi kendine uygun gözen bir genç kız da olsa veya muhafazakar yaşamı kendisine uygun seçmiş bir genç kadın da olsa fark etmez her genç aslında temelde varoluşçudur.

        Bence varoluşçu olmak genç olmanın tanımı gibidir.

        Çünkü asıllık varoluşçu felsefenin en temel etik ilkesidir.

        Asıllık, başkalarının dayatabileceği rolleri reddederek insanın kendi kararlarını yansıtan bir biçimde davranmasıdır. Bu ilke aslında varoluşçuluğun ana hedefidir. Bu yüzden hangi hayat tarzını benimsemiş olursa olsun her genç bence temelde varoluşçudur. Onlara yasaklar koyarak hayat tarzları empoze etmeye çalışan kendilerini ahlaken üstün gören güçlüler aslında siyaseten intihar etmekte olduklarını göremiyorlar. Gençlik bu yüzden kendilerini anlamayan bu yaşlı başlı güçlü insanlara öfkeliler ve bu öfkelerini olacağı söylenen seçimde gösterecekler bence.

        Siyasi ahlak

        Siyasi ahlak
        0:00 / 0:00

        Türkiye’de tanımını herkesin çok iyi bildiğini sandığı ahlak kavramını sakin ve düşünceli biçimde tartışamıyoruz. Ne bireysel ahlak anlayışlarımızı açıklamamıza uygun ortam var ne de kendilerini ahlaken üstün sayan güçlülerin koyduğu yasak ve anlayışları tartışacak ortam var. Kavramları felsefi tartışmadığımız için konulan yasaklar ve talimatla empoze edildiği sanılan ahlaklara rağmen topluma genel bir ahlaksızlaşma yaşandığı şikayetleri de yaygınlaşıyor.

        Birey olarak kendimiz için tanımladığımız ahlakı ne açıklayabiliyoruz ne de bunu doyurucu biçimde tartışabiliyoruz. Ama şunu da unutmayalım özellikle yasakçı zihniyetin hakim olduğu ortamda siyasi ahlak kavramının tartışılması ayrı bir önem kazanıyor.

        Bu konuda eleştirel olmaktan korkmayacak beyinlerin siyasi ahlak konusunda Karl Popper’ın düşüncelerini muhakkak öğrenip anlamaları gerekiyor.

        Karl Popper, ilk kez Almanca olarak 1957 yılında yayınlanan 'Açık Toplum ve Düşmanları’ adlı eseri ahlak üzerine büyük düşünceleri bulunan filozof Immanuel Kant’a ithaf edilmiştir.

        Popper’in kurduğu felsefi konum için kullanılan ‘eleştirel rasyonalizm’ veya ‘rasyonel eleştiricilik’ kavramı da onun Kant’a yakınlığını gösterir. Bu esere paralel olarak Popper, biraz daha katı biçimde tezlerini ‘Tarihselciliğin Sefaleti’ adlı eserinde açıklamıştır. (Hans Joachim Störig, ‘Dünya Felsefe Tarihi’ sayfa 677).

        Bizim açımızdan önemli olan Popper’in özetle şunu dediğini anlamamızdır:

        "Nasıl ki bilim çürütülemez bilgileri ilan etmeye yetkili değilse devlet de vatandaşlarının mutluluğunu sağlamaya yetkili değildir.

        Devlet zararları bizden uzak tutuyorsa bununla yetinelim. Şahsi mutluluğu herkes kendisi kendi çevresinde arayacaktır."

        Basit bir gerçeğin ilan edilmesi gibi gelebilir bu ama maalesef değil bizlerin de çok iyi bildiği gibi bu basit gerçek herkes tarafından ne yazık ki anlaşılamıyor ve bu yüzden bunu tekrarlamak gerekebiliyor.

        Gençler ne istediğini biliyor, kimsenin karışmasına ihtiyaç yok

        Gençler ne istediğini biliyor, kimsenin karışmasına ihtiyaç yok
        0:00 / 0:00

        Özetle devletin bizlerin, özelikle gençlerin nasıl mutlu olacağını ve nasıl yaşaması gerektiğini tanımlamasına ihtiyaç yoktur. Çünkü özelikle gençler ne istediklerini bilmekte ve o hayat için neler yapabileceklerini hissetmektedirler.

        Devlet bizim özgürlüğümüzü koruyacak ve bizi kötülüklerden uzak tutacak tedbirleri alsın yeter bizler kendimiz için gerekeni nasıl yapacağımızı zaten biliyoruz. Nasıl mutlu olabileceğimizi bizden başka birisi zaten tanım gereği bilemez.

        Kimsenin yasaklar koymakla filan zaman harcamasına da gerek yok. Çünkü o konulan yasaklar bir ihtimal sadece koyanı mutlu etse de gençler açısından önemi gerçekten yoktur. Yasağın bir gün mutlaka yapılacak olanı ertelemekten başka pratik yararı da yoktur.

        Yasaklar koyan açısından bunlar üzücü olabilir ama ne yapayım gerçek bundan ibaret.

        Diğer Yazılar