Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Her aşamada yeni sorular sorarak adım adım sonuca gitmeye çalışmak doğrusu her zaman olduğu gibi bana çok heyecan veriyor. İktisadi düşünceler tarihi alanında uzmanlaştığım ve sürekli bir ekonomi politik (political economy, economie politique) öğrencisi olduğumdan sosyo/politik açıdan doğru soruları sorarak aşamalarla bir sonuca yürümenin dikkatli bilimsel yaklaşımla yapıldığında çoğunlukla aranan sonucu size verebildiğini bildiğimden bu tür çalışmayı her defasında çok heyecan verici bulurum.

        Bu defa da öyle oldu ve sonunda sormakta olduğum bazı sorulara nihayet tatmin edici bir cevap aldığımı sanıyorum.

        Tatmin olma konusunda yanılsam bile en azından sonunda elimde çalışabileceğim bir teorik çerçevem, tezim oluştu. Şimdi bu yaşadığım aşamalardan sizi de geçirmeliyim....

        En baştaki ilk sorum var olduğunu bildiğim ağır ekonomik krizin mutlaka olması gereken sonuçları sokakta, günlük yaşamda neden görülmediğiydi?

        Bu soruya cevap için aşamalarla yürürken buna bağlı bazı sorular da ortaya çıktı. Partisinin kuruluş aşamasında orta sınıfın güçlendirilmesinin önemini bildiğini gösteren Erdoğan acaba neredeyse bilinçli bir politika izleyerek kendi oluşmasına yardımcı olduğu orta sınıfı neden ekonomik açıdan silmeye başlamıştı?

        Orta sınıfın ortadan kalkmasının demokrasinin ortadan kalkmasına yol açacağı ve bunun o sınıfı yok eden siyasi partinin siyasi intiharı olduğundan ve Erdoğan’ın bütün bunları bilmemesinin, en azından güçlü siyasi içgüdüsüyle bunu hissetmemesi ihtimali olmadığından, eski orta sınıf yapısının bilinçli politikalar aracılığıyla dağıtılmasının mantıki bir açıklaması olmalıydı.

        Sonraki aşamada önemli ve beni hayli zorlayan kritik soru şuydu; Erdoğan orta sınıfın siyasi gücünü bildiğini geçmişte göstermesine rağmen şimdi bu sınıfı kendi politikalarıyla tasfiye ederken ne tür bir siyasi gelecek düşlüyor olabilirdi?

        Daha sonraki aşamalar uzunca süre ekonomik verilere bakmakla geçti diyebilirim. Bir noktada artık orta sınıftan olabilmek için minimum 40 bin lira aylık gelir gerektiğini öğrenince kafamda bir ışık yandığını söyleyebilirim.

        Artık benim ve arkadaşlarımın ait olduğumuzu sandığımız meslekli eğitimli ve mütevazi/rahat yaşam sağlayacak kadar geliri olan orta sınıfımız yoktu. Onun yerine yeni bir orta sınıf tanımı yapılmakta ve bu oluşturulmaktaydı.

        Sonra o yeni orta sınıfın oluşum sürecini ve içeriğini inceleyince Erdoğan’ın kafasındaki siyasi hedefe uygun olarak kendisine yeni bir orta sınıf yaratmakta olduğunu görmeye başladım.

        Bu sonuca vardıktan sonra bu yazıda ilk önce 20’nci yüzyılda orta sınıflara demokrasinin oluşması için verilen anlamı ve daha sonra 21’inci yüzyılda bu anlamın nasıl değişmeye başladığını anlatmak gerekti ve Erdoğan’ın aslında bu temel global değişimi görüp tespit ettiğini ve bundan kendi siyasi düşünceleri doğrultusunda Türkiye’de sonuçları büyük ve kritik olabilecek bir büyük oyun içine girmiş olduğunu anlatacağım.

        Demokrasinin güvencesi olarak orta sınıf

        Demokrasinin güvencesi olarak orta sınıf
        0:00 / 0:00

        Demokrasinin yüzyıllardır kurumlaştığı ABD’de bile orta sınıfın yok olmaya başlamasının Cumhuriyet sisteminin temellerini tehdit edeceğini Vanderbilt Üniversitesi profesörü Ganesh Sitaraman ‘The Crises of the Middle Class Constitution: Why Economic Imequalıty Threatens our Republic (Orta sınıf anayasasının krizi: Ekonomik eşitsizlik cumhuriyetimizi neden tehdit ediyor) adlı çalışmasında yazdı.

        Bu bölüme bu çarpıcı çalışmayı anlatarak başladım, çünkü Amerika koşullarında bile ekonomik eşitsizliklerin orta sınıfı ve dolayısıyla demokrasiyi nasıl tehdit edebildiğini gördüğümüzde özellikle Türkiye koşullarında bir ekonomik eşitsizlik durumunun yol açabileceği tehdidin büyüklüğünü belki daha derinden hissederiz diye düşündüm.

        Toplumlarda güçlü bir orta sınıfın varlığının o toplumda demokrasinin var olabilmesinin önkoşulu olduğu 20’nci yüzyıl ekonomi-politiğinin önemli bir önermesidir. Bu önerme yaygın olarak kabul görmüş bir düşünceydi.

        Orta sınıflar meslekli, eğitimli olmalarıyla, istikrarlı demokratik yaşama duydukları güvenle, ev sahibi olmaya verdikleri öncelik ve kültürel önem ile, toplumlarda kültürel ve siyasi söylemleri belirleyici yapılarıyla, aşırı uçlara kaçmayan ılımlı inanç ve düşünceleriyle her toplumda istikrarın ve sağlam bir demokrasinin oluşumunun güvencesiydiler. Bu konuda atıf verebileceğim çalışma sayısı çok fazla ama bunların hemen hepsinde orta sınıfın demokrasi açısından önemi vurgulanıyordu.

        Atatürk aslında ekonomisi olmayan Türkiye’yi yönetmek için devraldığında meslekli, eğitimli cumhuriyete inanmış bir orta sınıfın oluşturulmasının önemini görmüştü. O dönemde ekonomide, eğitim sisteminde, devletin verdiği dış meslek burslarında, devletin ekonomi politikasında verdiği önceliklerde sağlam bir orta sınıfın oluşturulmasına verilen önem, bu açıkça söylenmese de, görülebiliyordu.

        Ağırlıkla laik olan meslekli, eğitimli bir orta sınıfın varlığı Türkiye’de diğer demokrasilerde olduğu gibi cumhuriyetin ve demokrasinin istikrarlı var oluşu için bir ön şart gibiydi.

        AK Parti laik cumhuriyet sisteminde hak ettiğini bulamamışların yani ‘Öteki Türkiye’nin partisi olarak kuruldu. Erdoğan iktidarının ilk yıllarında meslekli eğitimli olmasına rağmen laik sistemde hak ettiğini bulamayanların haklarını savundu ve orta sınıfa bunlar da dahil olmaya başladı. Orta sınıfın yapısı içinde bir değişim olmasına rağmen sınıfın hakim ideolojik yapısı fazla değişmedi ama yeni insanların bu sınıf içinde yer almaya başlamasıyla birlikte sınıf içinde sosyal ve toplumsal olasılıkları büyük olan bir diyalog ortamı da oluşmaya başladı. Bu olasılığın sunmuş olduğu potansiyelin tam anlamıyla kullanılabildiğini söyleyemem ama en azından toplumun omuriliği sayılan orta sınıf içinde inançlı kesim ve laik kesim arasında bir diyalog açılması imkanı oluşmuştu.

        Orta sınıf bu yeni yapısı ile Türkiye’de cumhuriyetin ve demokrasinin geleceği için daha sağlam bir güvence oluşturabilirdi.

        Ama 21’inci yüzyıldaki gelişmeler ve AK Parti'nin ve liderinin yeni siyasi çizgisi nedeniyle bu orta sınıfın tasfiyesi ve yerine yeni bir orta sınıfın oluşması gündeme geldi.

        Şimdi ilk önce 21'inci yüzyılda orta sınıf kavramında yaşanan değişimi daha sonra ise bunun Türkiye koşullarındaki anlamını irdelemeye çalışacağım.

        Otokratik orta sınıf

        Otokratik orta sınıf
        0:00 / 0:00

        Orta sınıfın demokrasinin var olması için bir ön şart olduğu fikri 21’inci yüzyılda ağırlıkla Çin ekonomisinin gelişimi ile sorgulanmaya başlandı. Bir demokrasi olmadığı halde kapitalizmini geliştiren Çin’de bir orta sınıf da oluşuyordu. Ama bu sınıf demokrasinin değil Çin'de oluşan özel sistemin sürekliliğinin güvencesi olarak rol oynamaktaydılar.

        Jie Chen, ‘A Mİddle class Without Democracy: Economic Growth and the Prospect for Democratization in China’ (Demokrasi olmadan bir orta sınıf: Ekonomik büyüme ve Çin’de demokratikleşme için bir açılım) başlıklı çalışmasında demokrasi olmayan ülkelerdeki orta sınıfın değişen anlamını Çin örneğinde inceledi.

        2003 yılında yayınlanan ve çok konuşulup üzerinde çok tartışılan çalışması The Future of Freedom (Özgürlüğün Geleceği)'nde Fareed Zekaria, demokrasisi tam olmayan ve liberal de olmayan ülkelerde oluşan orta sınıfın o ülkelerin ve özgürlüklerin geleceği açısından ne anlamı olabileceğinin teorik temelini kurmuştu.

        Bu çalışmalar ile bugün Türkiye’de yaşanmakta olan değişimi daha iyi anlamamızı sağlayacak teorik çerçeveye daha yaklaşıyoruz.

        Ama bunun asıl ipucunu veren çalışma ’The Autrocratic Middle Class: How State Dependency Reduces the Demand for Democracy' (Otokratik orta sınıf: Devlete bağımlılık demokrasiye talebi nasıl azaltır) yazarı Bryan Rosenfield.

        Bu çalışmada liberal olmayan toplumlarda devletin ekonomi politikalarına bağımlı olarak oluşan bir orta sınıfın olduğu ve zaten demokrasi olmayan toplumda bu nitelikteki orta sınıfın demokrasiye talebi nasıl daha da azalttığı anlatılıyor.

        Çalışmada incelenen 21’inci yüzyılda liberal olmayan toplumlara özgü bu trend, Türkiye'nin oluşan koşullarına da çok uygundu. Eski Türkiye’nin laik, meslekli, eğitimli orta sınıflarının ekonomik açıdan tasfiyesi ile birlikte yerine devlet politikalarıyla ve ona direkt bağımlı gelişen yeni paralı insanlar orta sınıfı oluşturulmaya başlandı. Bunun siyasi ve toplumsal sonuçlarını yakında göreceğiz.

        Büyük oyunların riskleri de var

        Büyük oyunların riskleri de var
        0:00 / 0:00

        Erdoğan 21’inci yüzyıl orta sınıf trendini görmüş ve liberal olmayan toplum gelişmesini iyi tespit etmiş ve oyununu ona göre oynamaya başlamıştı bana göre.

        Şimdi eskinin orta sınıfı ekonomik kriz yoluyla tasfiye olurken yerine devlete bağımlı olarak oluşmaya başlayan yeni bir orta sınıf geliyor. Bir süredir takmış olduğum krize rağmen gündelik yaşamda görülen harcamaları da bu sınıf yapıyor olabilir.

        Dediğim gibi Erdoğan büyük ve cesur bir oyun oynamaya girişti. Başarırsa yeni orta sınıfıyla cumhuriyet sistemini de yeniden tanımlar ve demokrasiye olan talebi de kontrol altında tutabilir.

        Evet başarırsa dedim çünkü bu oyunun global düzeyde tespit edilmiş bazı riskleri de var.

        PEW Research CEnter’ın, Economist dergisiyle birlikte yapmış olduğu Global Attitutes projesinde demokrasisi güçlü olmayan ülkelerde oluşturulan yeni orta sınıfların gelişmelerinin bir aşamasında ve artan gelirleri bir düzeye eriştiğinde,oluşmasını devlete borçlu olmasına rağmen yeni özgürlükler daha fazla yeni demokratik haklar talep etmeye başlayabileceğini gösteriyor.

        Dahası bu yeni orta sınıfın gelir artışının bir aşamasında inançla ilişkisinin zayıflaması ihtimali de var.

        Bir de ekonomist Richard Esterlin’in adını taşıyan 'Esterlin paradoksu' var. Bu da ekonomik durumu iyileşen sınıflar bir aşamada maddi olmayan yani yeni haklar ve özgürlükler talep etmeye başlıyorlar yani maddi iyileşme her zaman hayat tatmini sağlamaya yetmeyebiliyor.

        Bu yüzden yeni Türkiye’nin yeni orta sınıfının gelişmesinin bir aşamasında kendinden beklenenleri siyaseten vermemesi ihtimali bulunuyor.

        Bir de tasfiye edilmekte olan eski orta sınıfın bu tasfiyesine karşı sınıfsal konumunu kaybetmeme mücadelesi vermesi ihtimali var.

        Yaklaşan seçimi hangi orta sınıfın siyaseten daha etkili olacağı belirleyebilir ve seçim sonucu ne olursa olsun orta sınıf ideolojisi üzerine uzun yıllar sürecek yeni bir ideolojik/siyasi mücadele olacak gibi gözüküyor.

        Diğer Yazılar