CHP lideri cumhurbaşkanı olmayı gerçekten istiyor mu?
Bunca yıldan sonra CHP’nin liderine bir tavsiye yazısı yazacağımı ve bir seçimi bu kadar şahsileştireceğimi hiç düşünmezdim.
Ama görüyorum ki önümüzdeki birkaç yıl içinde bir yanlış yapmaması için Kemal Bey'in ‘arkadaşça’ tavsiyeye ihtiyacı bulunuyor.
Ben 1955, Kemal bey ise 1948 doğumlu aramızda 7 yaş var sadece, dolayısıyla tavsiyeme ‘arkadaşça’ dememi mazur görür inşallah. İnşallah beni de devlet adamlarıyla arkadaşlık ilişkisi kurmaya çalışan gazetecilerden görmeye başlamaz. Bu tavsiye girişimim 30 küsur yıllık her düzeyinde yapmış olduğum gazetecilik nedeniyle Türkiye’de politikacı olmanın dayanılmaz ağırlığını bilen ve kendi 67 yılının deneyimlerini kendisine yakın gibi hissettiği bir insan ile paylaşma arzusudur.
Deniz Baykal CHP başkanıyken makam odasında yaptığımız bir sohbette "Son analizde seninle ben aynı hayat tarzını yaşayıp paylaşıyoruz" demişti. Sonra bu lafın üzerinde düşündüğümde benim CHP’ye ve onun liderlerine yaklaşımımı belirleyen asıl konunun da bu paylaştığımız hayat tarzımız olduğunu fark etmiştim. Atatürkçü düşünceye saygımız, bu düşünceyi hayatımızın belirleyeni yapmamız, laikliğimiz, kadınlarla ilişkimiz, hayatın önemli olabilecek konularına modern yaklaşımımız paylaştığımız bu hayat tarzının belirleyeniydiler.
İşte bu nedenle bugün de Kemal Bey'e bir, belki de istemeyeceği bir tavsiye verirken çıkış noktam bu ortak arkadaşlık duygumun bir sonucu.
Ha bir de yanlış anlamayın bu yazı sadece bir gazeteciden bir siyasi lidere şahsi meselelere değinen mektuptan ibaret değil. Aksine ülkenin önemli yakıcı meselesi olan Cumhurbaşkanlığı konusunda şahsi bir yaklaşım ortaya koymak amacı da taşıyor.
Asıl konuyu açmadan önce bu yaklaşımımın ana noktalarını da netleştireyim de sonradan istenmedik sorun çıkmasın istedim.