Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Normal hayat rutinlerine alışık demokrasileri sadece bir tanesinin bile yıkmaya, yıkmasa dahi tüm düzeni allak bullak etmeye yol açabilecek türden gelişmelerden bizde günde ortalama on adeti olsa bile hayat sanki normalmiş gibi sakin sürebiliyor.

        Bu şekilde yaşamaya alışık olduğumuzdan bu durum bize normal gibi gelse de aslında dışardan bakan bir insanı dehşete, paniğe düşürebilecek bir ürkütücü özellik bu.

        İnsanlara bu dayanma gücünün nereden geldiği net belli değil. Bu ayakta kalma gücünü toplumun tam da nereden aldığını açıklayacak sağlam bir teori yok ortada.

        Sadece ekonomiden bir örnek vererek açıklamaya çalışayım meseleyi.

        Son yıllarda ekonomimiz öyle büyük darbeler yedi ki öyle alt üst oluşlar yaşadı ki bunlardan sadece bir tanesi bile örneğin ABD’de olsaydı, Amerika merkezli inanılmaz büyük boyutta bir global kriz çıkacağı kesindi. Türkiye ise biraz başta sarsılır gibi olsa da kısa sürede sanki hiçbir şey yokmuş gibi hayata devam edebiliyor. İnsanlar da sanki bu tuhaf dayanma gücünü bildiklerinden olsa gerek, normal ülkelerde insanları panikten intihar kıyısına getiren ağırlıkta kriz durumlarında bile gündelik yaşamlarını sanki her şey normalmiş gibi sürdürebiliyorlar. O ortamda bile kahvehaneye gidip sohbet ederken okey oyunlarına devam edebiliyorlar.

        Bunun neden, nasıl olabildiğini kolay anlayabilmek mümkün değil. Faydalı olacağını sanmamakla birlikte benim bir ‘X faktörü’ açıklamam var yıllardır. Bu 'X faktörü' dediğim şey sistemimizde, düzenimizde mantıki açıklaması katiyen olamayan başka hiçbir ülkede de görülemeyecek ve rasyonel açıklaması da bulunmayan bir tuhaf kendiliğinden çözüm, yeni bir denge oluşturma gücü mekanizmasını ifade ediyor.

        Bu 'X faktörünün' her durumda bir şekilde devreye gireceğinden emin olduğumdan FETÖ darbe girişimi gecesi evde sakin bir şekilde tek başıma televizyon seyrederken birden büyük şehirlerimiz jetlerle havadan bombalanmaya başlandığında bile ben seyrettiğim diziyi bilgisayarımdan seyretmeyi sakin biçimde sürdürdüm. Düzenin dayanma gücüne duyduğum güven nedeniyle erkenden yattım bile. Sabah ben de her koşulda okey oynamaya giden insanlar gibi kafeye gidip espressomu (tabii ki single, duble katiyen değil) içtikten sonra ne olup bittiğine baktığımda sabaha karşı neredeyse savaş yaşamış toplumda yeni bir denge oluşmaya başlamıştı bile. Aynı olayın ABD'de olduğunu ve bir gece aniden hem Washington’un hem de New York'un jetlerle bombalandığını düşünün ve nelerin olabileceğini hayal etmeye çalışın o zaman anlarsınız Türkiye’nin dayanma ve anormali normalleştirme gücünü.

        Dediğim gibi bu inanılmaz dayanma gücünü açıklayacak net bir teori yok ortada henüz ama ben bu konuya takmış durumdayım. Sonunda galiba bir tesadüf nedeniyle bir açıklamaya yaklaşmaya başladım sanıyorum. Bu zihin netliği bana belki inanmayacaksınız Nişantaşı’nda gördüğüm bir sokak görüntüsünden geldi.

        ’Belki inanmayacaksınız’ diyorum çünkü bu alemde Türkiye’yi gerçekten tüm tuhaflığıyla açıklayabilecek bir teorinin bir Nişantaşı sokak gözleminden çıkabileceğini düşünebilmek hakikaten zor olmalı. Bu Cihangir'in Türkiye'nin düşünce özgürlüğüne örnek verilmesi gibi bir şey olurdu, Nişantaşı tipik bir Türkiye ortamı değil onun için bu oldukça zor inanılır bir şey ama bu oldu ve bunu bugün sizinle paylaşmak istiyorum. O ortamı anlattıktan sonra onun 'Kaos Teorisi'yle bağlantısını da açacağım.

        O kavşak aslında Türkiye'nin mikro kozmosuydu

        O kavşak aslında Türkiye'nin mikro kozmosuydu
        0:00 / 0:00

        Nişantaşı’nda Vali Konağı Caddesi'nden hastane yönüne giderken bence geçmişte trafik sıkışıklığı nedeniyle karşı tarafa zamanında geçemediği için birçok ambulansta hastaların hayata veda etmiş olması gereken Rumeli Caddesi ile kesiştiği kavşağa geldik.

        Bu dünyada 'Aydınlanmacı' gelişmeye inanan ve sorunların rasyonel çözümü aranması gerektiğini düşünen bir insanın inanması mümkün olmayan bir karmaşa vardı o kavşakta. Her yönde her araba öncelikli geçiş hakkının sadece kendinde olması gerektiğini düşündüğünden dünyada başka hiçbir kültürdeki sürücülerde görülmesi mümkün olmayan manevralar yapıyordu her araba. Üstelik bu her manevranın çözülmesi zaten imkansız olması gereken trafik tıkanıklığını daha da arttırdığı bilindiği halde, bu gerçek hiç umursanmadan yapılıyordu bu manevralar.

        Yayalar ise başka alemdi. Kavşağın güney sağ köşesinden kuzey sol köşesine onca araba arasında diyagonal olarak karşıdan karşıya geçmeye çalışan ve hatta bunu ölmeden başaran yaya sayısı bile pek boldu. Buna belki inanmayacaksınız ama ben o gün diyagonal karşıya geçmeye çalışan iki kadının caddenin tam ortasında arabalara hiç aldırış etmeden durup koyu bir sohbete daldıklarını bile gördüm.

        Hatta o anda tüm karmaşanın tam merkezinde tamamen sakin biçimde durmuş ve iplerini tuttuğu balonlarını satmaya çalışan bir balon satıcısı da vardı. Her yönden ilerlemeye çalışan arabaların arasından geçip baloncudan balon almaya gelen çocuklar bile oldu. Bir ara baloncunun yanına bir çiçek satan kadın da geldi, sürücülerden bazıları o karmaşadan kurtuluncaya kadar çiçeklerin doğal olarak öleceğini bile bile çiçek bile aldılar.

        Ve şöyle bir şey de oldu. Bir köşede alışverişte aldığı birçok paketi yere koymuş beklemekte olan bir kadın boş taksiyi kavşağın tam ortasında gördü ve paketlerin hızla toplayıp ona diyagonal biçimde yöneldi. Kadın tam taksiye binecekken bir motosiklet kuryesi ünlü Amerikan motosiklet cambazı Evil Kinievel'ı bile kıskandıracak manevralar yaparak birden otaya çıktı ve az daha taksiye binmeye çalışan kadını ezecekti,.

        Kadın paket taşımayan eliyle motosikleti kullanana sadece dur işareti yaptı ve o da sakin biçimde kadının binmesini beklemeye başladı, yaşanan her olaya rağmen ortamda inanılmaz bir sakinlik ve irrasyonel bir uyum vardı.

        Dikkatimi çeken bütün bu çözümsüz olması gereken karmaşa içinde kimsenin sinirli olmaması hata bazılarının gülümseyebilmeleriydi de. Sanki ki herkes çözümsüz görünen tıkanıklığın, açmazın bir şekilde kendiliğinden çözüleceğini biliyor, buna inanıyor gibiydi.

        Buna herkes o anda inanıyor olabilirdi ama ben hariç. Bense trafik sıkışıklığının ilk yarım saatinden sonra o noktada hayatımın geri kalan bölümün geçireceğim fikrine kendimi alıştırmaya başladım ama diğerleri gibi nedense ben de sakindim.

        Sonra inanılmaz bir şey oldu. Yediği her darbeden, karşı karşıya kaldığı her anormal olaydan, krizden sonra kendini toparlayan Türkiye gibi o kavşakta da birden işler nedense kendiliğinden çözüldü ve arabalar yollarına gittiler.

        Dediğim gibi her şeyin çözümsüz gibi durduğu kaotik anlarda bile insanlar gayet sakindiler ve güler yüzlü olmayı dahi ihmal etmiyorlardı. Normal demokratik ülkelerde yaşandığı takdirde insanları isyan ettirebilecek veya delirtebilecek karmaşa bizim insanlarımızı katiyen etkilemiyordu. Herkes yeni bir dengenin bir şekilde kısa sürede tekrardan kurulacağına inanmış biçimde kendilerine normal gelen ama dışardan bakıldığında kesinlikle anormal olan davranışlarını sergilemeyi sürdürüyorlardı. O kavşakta herhangi bir anda görülebilecek yüzlerce farklı anormal davranış bir araya gelince bir şekilde farklı bir hayat dengesi oluşturup hayatın sanki normalmiş gibi sürmesini sağlıyordu.

        Bence Türkiye’yi yediği onca darbeye, geçirdiği onca krize rağmen ayakta tutan güç işte o kavşakta o gün gördüğüm davranış biçimi olmalıydı. Nişantaşı semti belki tarihinde ilk kez tüm Türkiye’yi açıklamaya yetecek bir teori oluşturmaya imkan vermişti.

        Yaşadığım karmaşanın ve bunun çözüm biçiminin kaos teorisiyle de bağlantısı var bunu da bir sonraki yazımda anlatmaya çalışacağım.

        Kum saati ve Türkiye

        Kum saati ve Türkiye
        0:00 / 0:00

        Üniversitede bize kaos teorisinin makro ekonomiye uygulamasını anlatmaya başlamadan önce teoriyi kum saati örneği ile açıklamışlardı.

        Biliyorsunuz kum saati içinde kum olan altı ve üstü geniş beli ince bir cam kavanozda kumların bir bölümden diğerine akmasıyla zamanın ölçümünü mümkün kılan objedir.

        Kum bir bölümde toplanmışken bunu üste aldığınızda ve kum aşağıdaki bölüme dökülmeye başladığında aşağıdaki bölümde kumun düzgün toplanmasından önce her kum tanesi akış içinde kendine belirli pozisyon almak için hareket halindeymiş gibidir.

        Bu bireysel hareketler ilk önce her tanede bulunduğundan, sanki bir düzensizlik, bir kaos varmış görüntüsü verir. Oysa bu bireysel hareketler sonunda kumun aşağıda aktığı bölümde düzgün toplanması ve düzgün birikmesi için gereken bir süreçtir. Yani süreç içinde mikro düzensiz, mikro kaotik gibi olan davranışlar sonunda kaos içinde bir tür düzen oluşmasına neden olmaktadır.

        Dersteki bu anlatımı Nişantaşı’ndaki kaosa uygularsak orada her bireyin kaotik düzensiz davranışı bir şekilde sonunda kaosun içinde bir düzenin oluşmasına neden oluyor. İşte ben bu nedenle ne tür bir kaotik süreç içinde olursa osun Türkiye’de bir düzenin sonunda daima oluşacağına inanıyorum.

        Siyasiler 'Kaos Teorisi'nden haberdarlar mı?

        Siyasiler 'Kaos Teorisi'nden haberdarlar mı?
        0:00 / 0:00

        Peki acaba siyasi liderler Türkiye'yi açıklayabilecek 'Kaos Teorisi'nden haberdarlar mı?

        Bu konuya açıktan girmeseler de Recep Tayyip Erdoğan arada halka sabırla bekleme tavsiye etmesiyle ve Kılıçdaroğlu da kendileri iktidara geldikleri takdirde her şeyin kısa zamana düzeleceğini söylemesiyle temelde Kaos Teorisi'nin anlattığı süreci bunu açıktan söylemeseler de, bildiklerini göstermektedirler. Yani siyasiler de ne yaşanırsa yaşansın kaos içinde bir tür düzenin sonunda sağlanacağını düşünüyor ve buna güveniyor olabilirler.

        Hem iktidar hem de muhalefet Türkiye ne tür kriz yaşarsa yaşasın bir süre sonra bir Türkiye'ye özgü dengenin bir şekilde kurulacağına inanıyorlar gördüğüm kadarıyla.

        Diğer Yazılar