Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Seçmenin aslında ne istediği sorusu Türk siyasetinin yıllardır net bir cevap bulamamış gizemlerinden bir tanesidir. Yeni bir seçime giderken bu defa da bu sorunun cevabının verilebileceğine inanmıyorum ama bu yakıcı soru tekrardan gündemime Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu’nun açıklamalarını dinlerken fena halde girdi.

        Hemen hemen hayata dair hiçbir konuda anlaşamayacağımızı bildiğim halde ben Temel Bey'in farklı konulara yaklaşımını itidalli ve düşünceli bulurum. Değindiği konuda benim yaklaşımımdan ne kadar da farklı ve bana ters gelen biçimde konuşsa da onun yaklaşımını saygıyla, dikkatle dinleyip farklı düşünceleri öğrenmeye çalışırım.

        2 saate yakın televizyon programında yine böyle oluyordu.

        Ta ki Temel Bey İstanbul Anlaşması ve İsrail konusu üzerine konuşmaya başlayıncaya kadar. Bu iki konu gündeme gelince diğer konular hakkında düşünceli ılımlı konuşan Temel Bey ortadan çekilmiş ve yerine nerdeyse sıradan komplo teorilerine inanan sert, ideolojik konuşan bir lider gelmişti.

        İstanbul Anlaşması'nı neredeyse sadece eşcinsel haklarına indirgemişti ve sapıklık dediği eşcinselliğe bu yaklaşımı kabul edemeyeceğini söylüyordu. Buna tamamen katılmamakta olduğumu açıklamama bilmem gerek var mı ama bundan sonra da Temel Bey'in çok daha fantastik düşünceleri olan bölgemizde İsrail üzerine oyunlar meselesine geldik. Temel Bey bir Mesih geleceğine inanarak bölgede İsrail üzerine oynayan ABD neo-konları üzerine kurduğu yaklaşımında Rusya ve Çin olduğunu söylediği Yecüc ve Mecüc anlatımını da ihmal etmeyerek bölgemizde büyük bir nihai savaş çıkacağını bu yüzden İsrail’e dikkat etmemizi söylüyordu.

        Beni yanlış anlamayın bu konularda isteyenin istediğini düşünüp anlatmasından kesinlikle yanayım ama söz konusu olan yaklaşan seçimde kazanma ihtimali yüksek görülen bir ortaklığın önemli bir ortağı söz konusu olunca CHP ve Yeni Parti’nin bu ortakla birlikte İstanbul Anlaşması veya İsrail ve ABD ile ilişkiler gibi hayati dış politika konularında nasıl tutarlı bir tavır alabilecekleri konusunda endişeye düşmeye başladım. Ve bu endişem de beni asıl konum olan seçmen ne düşünüyor sorusunu tartışmaya getirdi.

        Liderler neden böyle konuşmak zorunda hissediyorlar?

        Liderler neden böyle konuşmak zorunda hissediyorlar?
        0:00 / 0:00

        Temel Bey'in bu konuşmalarını dinledikten sonra programı birlikte seyretmekte olduğum eşime "Liderler neden bu şekilde konuşmak zorundalar" dedim. O da bana "Her partinin bazı konuları belirli şekilde duymak isteyen bir kitlesi var ve liderler de o kitleyi bir şekilde tatmin etmek zorundalar" dedi.

        Tamam ben de zaten böyle düşünüyorum bu konuda da anlaşıyoruz ama belki de Türkiye’nin siyasetinde yıllardır bir tıkanıklık, çözümsüzlük yaşanması da tam buradan kaynaklanıyor olabilirdi.

        Tabii tecrübeli liderlere onların bilmediklerini düşündüğüm fantastik öneriler filan getirecek değilim altılı masadaki tüm partilerin bazı konularda belli yaklaşımın dışına çıkmak istemeyen kitleleri tabii ki var. Ve liderler de partiyi iyi yönetebilmek için belki de bu kitleyi de sürekli de tatmin emek zorunda olabilirler.

        Fakat hiçbir parti bu kendi kitlesinin beklentileri yüzünden yıllardır sorunları gerçekten aşmamıza yardımcı olacak modern yeni yaklaşımları bir türlü formüle edemedi. Belki de Türkiye siyasetinde konulara farklı yaklaşmaktan korkmayacak liderlere ihtiyaç da olabilir. Bu konuyu da bundan sonraki bölümde biraz açmaya çalışacağım.

        Artık risk almaktan korkmayan liderlere ihtiyaç var

        Artık risk almaktan korkmayan liderlere ihtiyaç var
        0:00 / 0:00

        Liderleri yönettikleri partilerin seçmen kitlesi gibi olmak ve düşünmek onları bir noktaya kadar rahatlatıyor ve ellerini hem partiyi yönetmek hem de seçim ortamında kazanma iddialarını sürdürmek açısından güçlendiriyor olabilir. Bunu tabii ki anlıyorum.

        Tamam bu gerçeği kimse ret edecek durumda değil ayrıca kimse de hariçten gazel okuyup liderlere bilmediklerini sandığımız tavsiyeler filan vermeye de kalkmamalı tabii ki.

        Ama neredeyse bir matematik denklemi kadar net ve tartışılmayacak bir gerçek de var ortada. Liderler kendi seçmen kitleleri gibi olup aynen onlar gibi düşünme başlayınca o kitleyi bir ölçüde mutlu edebilirler ama o seçmen kitlesinin daha modern, daha yeni olan tavırlara geçmesi şansı da bu şekilde tamamen ortadan kalkmış oluyor.

        Yani liderler kendi seçmen kitleleri gibi olmaktan vazgeçip onları aşıp, yeni olanı anlatmak riskini alırlarsa eğer ancak o zaman Türkiye’ye gerçek özgürlükçü demokrasi gelecek diye umuyorum ben.

        Bu yapılmadığı takdirde bu seçime de giderken gördüğümüz gibi her parti kendinden zaten beklenilen eski ve bilinen tavırlarıyla yeni hiçbir şey söylemeden bu karmaşık ve yeniliğe çok ve acil ihtiyacı olan ülkeyi yönetmeye aday oluyorlar.

        Temel Bey'in İstanbul Anlaşması konusunda dediğine bakarak biraz açayım meseleyi. Dünyanın her yerinde olduğu gibi eşcinselliği bir sapıklık olarak nitelendirmekle rahatlayan insanlar Türkiye’de de var tabii ki. Bunların önemli bir bölümü de Saadet Partisi seçmeni arasında yer alıyor olabilirler. Bunda da bir sürpriz ve zor anlaşılır bir şey yok ama bir düşünsenize Temel Bey kendi seçmen kitlesinden korkmasaydı ve eşcinsellik hakkında daha modern daha 21’inci yüzyıla yakışan bir yeni yaklaşımı (mesela cinselliğini özgürce yaşamak hakkı gibi) oluşturup parti kitlesinde bunu tartışmaya açtırabilse memlekette neler olabilirdi hiç düşündünüz mü?

        Liderler bunu hiç yapmıyor derken haddini bilmeyen bir hata da yapmayayım. CHP lideri bazı konularda örneğin partisinin alışıldık laiklik anlayışı ve inançlı insanlara yaklaşım konusunda CHP seçmenine ilk başta ters gelebilecek tavırları aldı ve bu konuda partisi içinde bir tartışma yaratmayı başardı. Onun bu başarısı CHP'ye bir zarar vermediği gibi CHP’yi daha modern, daha demokrat bir parti haline de dönüştürdü. Ben başka birçok konuda düşünceli ve ılımlı tavırlar alabilen Temel Bey'in kendi partisinde de hassas olarak görülen konularda bu yeni fikirler oluşturma ve kendi kitlesini eğitme riskini alabilecek çapta bir insan olduğunu umuyorum.

        Bu ülkeyi seven herkes şunu görmeli bence Atatürk’ü büyük bir lider yapan ve dünyada saygıyla yaklaşılan lider haline getiren yönü doğru bildiğini korkmadan insanlar ne der diye düşünmeden cesur biçimde halka anlatması ve onları eğiterek modern bir cumhuriyet kurabilmesindedir. Tüm liderlerin Türkiye Cumhuriyeti'nin ikinci yüzyılına giderken büyük liderimizi biraz da kendilerine örnek almalarında yarar var.

        Hiçbir gerçek sorunu tartışmadan seçim olabilir mi?

        Hiçbir gerçek sorunu tartışmadan seçim olabilir mi?
        0:00 / 0:00

        Seçmene sadece duymak istediğini değil duyulması gerekeni anlatmaktan çekinmeyen, risk almaktan korkmayan cesur liderler etkin olmadığından ülke yeni bir seçime giderken bile hiçbir ciddi konuyu gerçekten tartışmadan, konuşmadan gidiyoruz oy gününe doğru.

        Tamam ekonomik krizi tartışıyoruz. Ekonomik kriz olmadığını söyleyen parti yok. Bu konuda bir uzlaşma var gibi. Kriz olunca da ne yapılacak tabii, bunu ortadan ortadan kaldıracak yöntemleri konuşacağız doğal olarak değil mi? Nitekim bunu da yapıyoruz. Türkiye gibi zengin bir tarihi, kültürü olan ve potansiyelleri büyük bir ülkenin geleceği sadece ocağa konulmuş yemek tenceresinin içi nasıl dolduracak meselesinden ibaretmiş gibi bırakılamaz. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında ülkemiz gerçekten gelişmiş ve özgürlükçü demokrasiye ulaşabilmek için insanların yaşamakta olduğu hayatlara dair çok kritik konuları da konuşup modern çözümlere ulaşmak zorunda. Örneğin insanların kendilerinde yaradılıştan buldukları cinsel arzuları nasıl özgürce ve müdahale edilmeden yaşayabileceklerini konuşmak ve bu işi bir çözüme ulaştırmak zorundayız. Ayrıca Türkiye çocuklarına nasıl bir eğitim vermeli bu da temelde hiç kapsamlı konuşulmuyor. Buna bağlı olarak iş bulamadığı için evde oturmak zorunda olan eğitimli, birikimli gençlerimize yeni evlenen gençlerimize nasıl bir gelecek umudu sunacağız bunu da acilen düşünmeliyiz.

        Ben buna çok önem veriyorum. İnsanı her koşulda ne olursa olsun yaşatmak için birikimi bulunan tıp sistemimizi acaba yaşlılarımıza korku duymadan acı çekmeden ölme imkanlarını da sunmaya başlaması acaba iyi olur mu bunun da bence bu yüzyılda tartışılması gerekiyor.

        Ortada bu tür riskli konularda kendi seçmenini eğitmeye gidecek cesur lider fazla henüz görülmüyor. Umudum önümüzdeki 10 ay içinde hayatımıza dair bu saydığım ve bunlara benzer gerçek sorunlara yeni ve modern çözümler üreten ve bunun için seçmenini eğitecek liderlerin de cesur biçimde ortaya çıkmasıdır.

        Diğer Yazılar