‘AK Parti eriyor, Erdoğan gidici’ diyenlere karşı çıkan bir gazeteci durumun böyle olmadığını, Erdoğan’ın aslında gidici midici olmadığını ve halkın ona yönelik güveninin ve sevgisinin hala daha sürdüğünü anlattığı bir video yayınladı.
Her ne kadar ülkenin bu ortamında bugün gelinen noktada bu fikri bu kadar coşkulu savunabilmek bana ilginç ve cesur gelse de herkesin istediğini söyleyip savunma hakkı olduğuna inandığımdan videonun bu bölümüyle ilgili bir diyeceğim yok.
Benim o video ile asıl tartışmam videonun İzmir belediyesi ile ilgili bölümüyle.
Erdoğan’ın yıllardır hizmet verdiğini söyleyen gazeteci ‘peki muhalefet ne yapıyor’ diye sorduktan sonra, su kesintilerinin olduğu İzmir’e döndürüyor kameraları ve orada belediyenin halkın sorununu çözmek yerine sanat etkinlikleri yaptığını söylüyor.
Suyu kesilmiş bir insanın bunu çözmesini beklediği kurumun bunun yerine sanat gösterisi düzenlemesinin o video kadar olmasa bile hayli sinir bozucu olacağını kabul etmekle birlikte, gazetecinin bahsedilen sanat etkinliğini gösterdikten ve biraz da kadını dağa kaldırmışlar iması yaparak dağın başına götürmüşler kadını o da saz arkadaşları eşliğinde yerlerde yuvarlanıyor dedikten sonra ‘Bu da sanat mı’ diye sorması beni bu yazıyı asıl yazmaya iten nokta.
Tartışmayı kısa kesmek için sadece evet bu da sanat demekle yetinip geçebilirdim ama konuyu daha derinlikli tartışalım diye birkaç bağlantılı konuya da gireceğim…
Sanatın ne olduğu ve neyin sanat sayılması gerektiği gibi son derece zengin içerikli bir konu üzerinde sadece tek bir yazı çerçevesinde anlaşmamızın mümkün olamayacağını bilmekle birlikte İzmir’deki dans gösterisine bu da sanat mı diyen gazetecinin bazı gerçekleri de bilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Yaratıcı düşüncenin sanat bağlamında gelişimini anlatan bir kitap okuması durumunda, bu tarihte yeni olanı deneyen, alışılmışın dışına çıkan ve topluma alıştıkları dışında bir şeyler söylemeye girişen her sanatçının başta tepkilerle karşılaştığını ve bu gibi durumlarda genel tepkinin ‘Bu da mı sanat yani’ olarak yani o gazetecinin İzmirli dans sanatçısına tepkisi kapsamında olduğunu görebilecektir. Toplumdan böyle ilk tepki alan sanatçılar arasında Stravinsky, Schoenberg, Picasso, Isadora Duncan gibi devlerin de olduğunu bilmemiz lazım. Hatta Stravinsky ve Schoenberg’in yeni olanı denedikleri konserlerinde seyirci nerdeyse isyan edecek duruma bile gelebilmiştir. Bu tepkilerin gelmesi normal belki ama bu yaratıcı beyinler daha sonra yarattıklarıyla yani tepki alan eserleriyle tarihe de isimlerini yazdırmışlardır.
Haydi bunlar klasik büyük isimler deniliyorsa ormanda dans eden kadının sanatına daha yakın bir örnek olsun diye 20’nci yüzyılda müziğin ve resmin sınırını zorlayan ve deneysel eserleri ile tepkiye neden olan Rauschenberg, Steve Reich, John Cage gibi yaratıcı beyinler sanatlarına gelen ilk tepkiler aldırış etmemiş ve yollarında yürüyerek büyük yenilikler içeren devrimler yapmışlardır.
Bunu bilmek ve söylemekle birlikte 20’nci yüzyılda yeniyi deneyen müzisyen ve ressamların bazen zor ürünler verdiklerini ve bizim gibi insanların anlama sınırlarını zorladıklarını biliyorum. Ve bu durumda bizlerin yapacağı şey anlamadığımıza bu da sanat mı diye tepki koymak değil biraz zorlansak da anlama çalışmamızı sürdürmek olmalı. Ben bu tavırdayım ve İzmir’deki dans sanatı eserine tepki koyan gazeteci arkadaşı da bu tavra davet ediyorum.
Sanatta yeni olana ve deneysel olana yaklaşımını ayarlama yolunda o gazeteciye yardımcı olacaksa ona kendi yaklaşımımdaki değişimden örnek vereyim.
Bir süredir doğaçlama yaratma süreçleri bağlamında sanatın gelişimi üzerine bir çalışma yapmakta olduğumdan her sanat dalında klasiklerin gelişimini inceledikten ve benim için özellikle önemli olan 19'uncu yüzyıl sonu ile 20’nci yüzyıl arasını da geçtikten sonra 20’nci yüzyılın avangardına, yeni olanı cesur biçimde deneyen sanatçılarına geldim.
Onların neler yaptığına bakarken arada bir ‘Bu da sanat mı yani’ dediğim olabiliyordu. Bir ara acaba ben 19'uncu yüzyıl sonu ile 20'nci yüzyıl başında mı kalsaydım diye bile düşündüğüm olmuştu. Görev tanımı anlamak ve çözümlemek olması gereken bir yazara bu tavrın yakışmayacağını düşündüğümden ilk başlarda sanatlarını tam anlamasam da onları da anlamak çabamı sürdürdüm.
Olan biten ile ilgili çarpıcı bir örnek vereyim. Daha sonra 20’nci yüzyılın en önemli müzisyenleri arasına konulan John Cage’in 4 dakika 33 saniye adını verdiği bir ‘parçası ‘var.
Bu sadece sessizlikten oluşan bir müzik. Konserinde piyanist parçayı icra etmek için sahneye geldiğinde 4 dakika 33 saniye hiçbir şey yapmadan piyanonun önünde oturuyor ve salondaki seyircinin sesinden başka hiç bir şey duyulmuyor.
İtiraf ediyorum ben de buna ilk başlarda ‘bu da sanat mı’ tepkisi vermiştim.
Ama daha sonra John Cage’in hayattaki her gürültünün müziğin parçası olması gerektiğini anlatan ve sessizliğin de bu yüzden müziğin parçası olduğunu söyleyen teorisini ve buna uygun parçalarını öğrendikten ve onun özellikle sessizliğin ve durağanlığın hakim olduğu çöl ortamında da etkilenmiş olduğunu anladıktan sonra o parçayı daha anlayarak karşılayabiliyorum onun da bir önemli sanatın parçası olduğunu artık biliyorum. Bu örneği de verdikten sonra İzmir’deki performans hakkında bir kaç laf etmeye gelebiliriz sanıyorum.
Avangard diyebileceğimiz, yeniyi, deneysel olanı deneyen modern sanatçının sanatı ile ne yapmak istediğini anlamanın en sağlam yolu sanatçının kendi anlatacaklarını dinlemek olur diye düşünüyorum. Keşke İzmir’deki dansçı arkadaştan da bunu dinlemek imkanımız olabilse veya belki de belediyenin bu performansı anlatan bir broşür de vardır bunu bilemiyorum şu anda.
Bu olmadığı durumda ise bizim yapabileceğimiz sadece kendi anladıklarımıza dayanmak olmalı. Eğer o dans ormanda dağ başında yapılıyorsa dans bir ihtimal orman yangınlarına ve çevre tahribatına dikkat çekmek boyutu taşıyor olabilir. Ona kızan gazetecinin dediği gibi dansçı arkadaş arada bir yere uzanıyor ve yuvarlanıyor da, bu da tabiat ile bir arada olmak onunla iç içe geçmeyi de ifade edebilir. Tabii anlamı çıkarmak için gösterinin tümünü izlemek ve onu yorumlayan uzmanı da dinlemek gerekebilir. Ben ise sadece bahsettiğim eleştirel videoda gördüğüm kısa parçadan çıkardığımı söylemeye çalışıyorum burada. Ama genelde tavrım bu, gördüğümde ilk bakışta görememiş olabilecekleri ve anlamları düşünmeye ve bulmaya çalışmaktan ibaret, dağda gördüğüm o dans Batı'nın birçok şehrinde görmüş oldum performans gösterilerindeki danslardan farklı değildi. Bu tür performanslarda dansın yapıldığı ortam da anlamın bir parçası oluyor genellikle. Bu yüzden tabiata ve orman yangınına karşı duyarlılık teması olduğunu düşünüyorum bu performansta ve yanlışsam da doğru olanın açıklanması durumunda bunu da zevkle kabul ederim.
Sizlere daha iyi bir hizmet sunabilmek için sitemizde çerezlerden faydalanıyoruz. Sitemizi kullanmaya devam ederek çerezleri kullanmamıza izin vermiş oluyorsunuz. Detaylı bilgi almak için ‘Çerez Politikasını’ ve ‘Aydınlatma Metnini’ inceleyebilirsiniz.