Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Her insan doğup büyüdüğü ülkenin geleceği hakkında hayaller kurar. Hepimizin nasıl bir ülkede yaşamak istediğimize dair hayallerimizin, beklentilerimizin umutlarımızın olması doğaldır.

        Demokrasinin nüfusun çoğunluğuna içselleşebildiği ülkelerde siyasetin ana görevi vatandaşların bu birbirinden farklı olabilen ülke hayalleri arasında bir ortak noktayı bulan bir uzlaşmayı sağlayabilen politikalar üretmesidir.

        Bunca yıldan sonra yoğun bir hüzünle görüyorum ki bir gün bu ülke kendi içinde bu tür bir uzlaşmayı sağladığını düşünse bile benim bu uzlaşmanın herhangi bir yerinde olabilmem imkanı bulunmuyor.

        Bu gerçeği görmemle birlikte yaşlılık sürecimde olmasına en çok ürküttüğüm düşünceyle birlikte yaşamaya mecbur bırakıldığımı anlıyorum maalesef.

        Çetin Altan 88. yaş gününü kutlarken Cumhuriyet gazetesine yaptığı bir hayat değerlendirmesinde "Hayal ettiğim ülke bu değildi" demişti.

        Eskiden yaşlanma günlerime yaklaşırken en büyük umudum yaşlılığımda bu cümleyi tekrarlamadan kalan hayatımı yaşayabilmekti.

        Artık bunun olamayacağı belli oldu. Çetin Altan gibi "Hayal ettiğim ülke bu değildi" demeye başladım. Bundan korkuyordum çünkü yaşlılık zaten kendiliğinden insana bir burukluk hüzün yüklüyor. Bir de bu düşüncenin getirdiği ilave ağır yükü toptan taşıyabilmek hayli güç olacağa benziyor.

        Yazının diğer bölümlerinde bu berbat ruh halimin analizine yarayabilecek bölümler olmasını umduğum yazılar olacak.

        Hayallerimiz uyumsuz

        Hayallerimiz uyumsuz
        0:00 / 0:00

        İnsan olmasını istediği ülkeyi hayal ederken keşke şu konuları tartışsak, keşke bunlar da gündemde olsa diye de düşünüyor. Bu da hayal kurmanın da bir parçası aslında.

        Ben mesela bu ülkenin daha güzel olabilmesi için şu tür ve benzeri konuların toplumda mutlaka konuşulması gerektiğini düşünüyorum:

        1- Var olan üniversitelerin çoğunluğunun acilen kapatılmasının gerekebileceği sistemde ayakta kalması değebilecek üniversitelerde öğrencilere ilk yıllarında sadece klasik edebiyat kitaplarını okuyup tartıştıracak derslerden geçme zorunluluğu mu getirilse acaba? Böylelikle şu anda okumakta olan öğrencilerimizin çoğunluğunun mezun olduklarında iki lafı bir araya getiremeyen kara cahiller olmalarına son verilebilir mi diye düşünmeli, bu konuyu konuşmalıyız.

        2- Tıp alemi hasta insanı her durumda yaşatabilmek için kendini örgütlemiş durumda. Bu normal ve tabii ki olacak ama bunun yanı sıra insanın bilinçli tercih ettiği takdirde onurlu biçimde korkmadan, rahat, acı fazla çekmeden ölebilmesi için de tıp aleminin yardımcı olabileceği düzenlemeleri acilen konuşmalıyız.

        3- Cinsellik sonradan özgür tercih edinilen bir şey değildir. Hepimizin cinselliği ya doğuştan ya da gelişme aşamamızda mecburen edindiğimiz bir özeliğimizdir. Bu nedenle hiçbir insana cinselliği yüzünden baskı, ayrımcılık uygulanamaz. Bunu bir çok insanın anlayamayacağına eminim ama eşcinsel veya cinselliği ne olursa olsun onlar arasında evlilik talebi son derece meşru ve karşılanması gereken bir taleptir. Bunun da acilen tartışılması gerekiyor.

        Ben bu gibi konuların tartışılması gerektiğini düşünürken Türkiye kendisine 20’nci yüzyılın nerdeyse tümünü ıskalatan en favori tartışma konusuna geri döndü ve önemli konular yerine yine başörtüsünü konuşmak istiyor. Anlaşılan 21’inci yüzyılı da ıskalama yolunda bir toplumsal uzlaşı muhalefet ve iktidar arasında bulunuyor. Kusurumuza bakmayın bazılarımız sizlerin bu tuzağına düşmeyeceğiz. Bu konuyu artık düşünmeyi bile istemeyenler de bulunuyor. Türkiye laik olabilsin ve vatandaşın beyniyle siyaset için oynanmayıp onları özgür bıraksın yeter konu kendiliğinden çözülecek ve gündelik yaşam içinde çözülmüştü bile. Bunu anlamayanlar sadece yasaklanmaya çalışılan bir konserden gelen görüntülere baksınlar ve orada mini etekli ile türbanlı kızların yan yana nasıl da coşkulu eğlendiğini görüp belki akıllarını başarına toplayabilirler. Aslında buna hiç umudum yok ama yine de denemeye değer bu.

        Düşük düzey vasat dengesi onlara yetiyor

        Düşük düzey vasat dengesi onlara yetiyor
        0:00 / 0:00

        Mesele sadece başörtü tartışmasından ibaret olsaydı belki bunu bir şekilde geride bırakıp 20’nci yüzyılı atladığımız gibi 21’inci yüzyılı da kaçırma riskini belki geçiştirebilecektik ama aklın kapanması sorunu tabii ki sadece bu konuda kendini göstermiyor. Hangi sorunu ele alırsanız alın çözümü modern olan, çağa uygun olan fikirler dışında aramak için özel bir arzu var gibi toplumda.

        Örneğin ben bir önceki bölümde tartışılacağını hayal ettiğim konuları yazarken acilen kapatılmayanlar dışında üniversitelerin birinci yılında sadece roman okutulan ders verilmesi gibi bir öneri düşünürken, biraz kalite gelebilmesi için bunu hayal ederken bunlar üniversiteyi üniversite olmaktan daha da çıkaran adımlar atmayı sürdürüyorlar. Üniversite sayısının artmasının var olan sorunları azaltmak yerine daha da arttıracağını ya görmüyorlar ya da görseler dahi genel kaliteyi bilinçli bir şekilde aşağıya çekmek için bunu sürdürüyorlar. Yeni üniversitelere ders vermek için atanan hocaların bazıları öğrencilerinden daha cahil olabildiğinden bir genel kalitesizlik dengesi felaketine doğru gidiliyor.

        Ayrıca ben her türlü cinselliğe daha düzgün daha düzenli, insanca ve sakin yaşama fırsatlarını düşünürken bunlar eşcinselliği yasaklamaya uğraşıyorlar. Bilmem dikkat ettiniz mi yapılan bunca lüzumsuz tartışmada LGBT bütün kötülüklerin kökeni gibi düşünülüyor ve işin daha da kötüsü buna fazla itiraz da edebilen de olamıyor. Sanki iktidarıyla muhalefetiyle herkes aslında bu vasatta uzlaşmış gibi. Utanç verici bir durum bu.

        Gördüğüm kadarıyla toplum düşük düzeyde vasat dengesinde bir uzlaşma, bir denge sağlamaya doğru gidiyor gibi. Oluşacak bu korkunç dengenin herhangi bir yerinde olamayacakların bu toplumda nasıl nefes alabilecekleri henüz belli değil.

        Halk

        Halk
        0:00 / 0:00

        Yıllarca halk bunu anlamaz veya istemez kılıfına sığınılarak insanımıza hiçbir gerçek yeni fikir, hayata dair modern bir düşünce anlatılamadı siyaset tarafından. Böylelikle Türkiye yeni ve modern düşünceyle ilerleme şansını hep kaçırdı.

        CHP nedense sürekli bir ‘halk gibi olmak’ arayışı sürdürdüğünden, Görevimiz Tehlike dizisinin başlarındaki görevi aktaran teyp gibi kendi kendini tahrip etmeye giriştiğinden, onların karşısında Erdoğan ise halk olduğundan yani 'gibi olmak' arayışına ihtiyaç duymadığından oy oranı düşemiyor. Bu bir başarı tabii ki ama her başarı da oldu gibi bunun da bir toplumsal maliyeti var. Halkın hayal kurmak, moderne uygun yeniliği düşünme kapasitesi sınırlı olduğundan ne onlar gibi olmaya çalışanlar ne de zaten onlar gibi olanlar da yeni bir şey söyleyemiyorlar bir süredir. Sonunda coşkulu tartışma bir tek başörtüsünde olabiliyor ne yazık ki.

        Körler ile sağırlar birbirlerini ağırlar deyimini çağrıştıran biçimde iktidar ile muhalefet birbirlerinden çok hoşnut gibiler, çağları kaçırmayı sürdüren ülkede siyaset oyununu oynamayı sürdürecekler. Dediğim gibi onların kurmaya başladıkları düşük düzey vasat dengesinin hiçbir yerinde olamayacak insanların bu ortamda nasıl nefes alabilecekleri ise henüz meçhul.

        Diğer Yazılar