Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Hayat hakkında paylaştığımız ortak değerlerimiz pek olmasa da, nasıl bir ülke istediğimize dair üzerinde hemfikir olduğumuz kolektif bilinçaltımız bulunmasa da, Türkiye’de bulunmak ve Türk olmak ne demek sorusuna çoğumuzun katılacağı ve gönül rahatlığıyla paylaşacağımız cevap olamasa da ve bütün bu nedenlerden dolayı ülkenin bugünkü durumunda anlamlı bir anayasa yapılması pek mümkün görünmüyor diye düşünsem de, 6'lı masa yine de giriştiği anayasa oluşturma adımıyla Türk siyasetinde bence ilk kez çok anlamlı bir tartışma ve büyük bir potansiyelin kilidini açma aşamasına geçti.

        Bu büyük potansiyelin kilidinin açılmasının ne anlama geleceğini heyecanımı kontrol altına alıp düşünceli bir biçimde açıklayabilmem için biraz dolambaçlı yoldan ilerlemeliyim. Bunun için özgür dilerim ama konu gerçekten çok önemli ve bu konu öyle siyasetin gündelik lisanı ile veya üstünkörü kavramlarla geçiştirilemeyecek kadar ciddi ve anlamlı.

        30 yıla yakın yazı yazıyorum, işe başladığımdan bu yana beni okumalarımda çok etkilemiş olan ‘Weltanschauung’ kavramını acaba bir gün yazımda kullanmak ihtiyacı duyacak mıyım diye hep düşünmüştüm. Açıkça söyleyeyim derin Alman felsefesinin içinden gelmiş olan bu önemli kavramı bugüne kadar kullanmama değecek düzeyde bir gelişme özellikle siyasette bugüne kadar olmadı.

        REKLAM

        Bence 6'lı masa iktidara gelmek de dahil başka hiçbir şeyi başaramasa da açıkladığı anayasa metni ile yaşadığımız hayatlar üzerine düşünceli analizler yapmaya önem veren insanlara ‘Weltanschauung' ve benzeri kavramlarla yazma ve konuşma imkanını verdiler. Bu bile Türk siyasetinde önemli bir kalite sıçraması 'An’ıdır. 6'lı masa anayasa metni ile bu ülkede yaşayan ve ortak değerlere dayalı anlamlı bir bilinçaltı ve bilince ulaşma umudu taşıyan herkese ilk kez büyük bir umut vermiştir.

        Almanca kavramı kullanarak yazıya ağırlık verme peşinde filan değilim. Bu kavram tabii ki ‘dünya görüşü’ anlamına geliyor. Bunu direkt 'dünya görüşü' diye değil de Weltanschauung diye anlatmam inanınız bir entelektüel tatmin arayışı filan değil. Bu dünya görüşünün de öyle sosyal medyalarda filan paylaşılan türde basit hayata bakışlarla alakası yok. Bizim için hayatın anlamı nedir ve daha mutlu olmak için ne tür hayatlar istiyoruz sorularına verilen felsefi ve kültürel kavram ağırlığı da bulunan bir dünya görüşü bu Weltanschauung.

        Anayasa metni açıklanıncaya kadar siyasi tartışmalar ağırlıklı olarak şimdiki yönetim ne yaptı veya yapamadı, yolsuzluklar veya ocaktaki tencerenin içine ne konulabiliyor türden konular ile sınırlıydı.

        Bu konular önemsizdir demiyorum. Katiyen böyle demiyorum, bunlar çok da önemlidirler.

        Ama bunlarla sınırlı kalmak Türkiye’yi inanılmaz bir kısır döngü içine sokmaktaydı.

        Nasıl bir ülke istiyoruz ve nasıl bir ülkede birey olarak çoğunluğumuz mutlu olabilecek türünde sorularla uğraşmamıza ve bunları düşünmemize fırsat verecek türde konular değildi bunlar.

        Türkiye’de bir tek Atatürk kendi Weltanschuung’unu ortaya koydu ve dünya görüşü ile bizlere içinde yaşamaktan onur duyacağımız ve mutlu olmak imkanlarını arayabileceğimiz bir ülke verdi.

        Atatürk’ten sonra Türkiye’nin yaşamında Weltanschuung kavramına yakışan türde anlamlı sorular sorulamadı. Bu eksikliğin bizleri nerelere getirdiği ve ülkeyi ne duruma soktuğu ortada.

        REKLAM

        6'lı masa sonunda anayasa metni ile Türk düşünce hayatında önemli bir paradigmatik kopuşun yolunu açtı.

        İlk kez Türkiye’deki bireyleri kendi dünya görüşünün merkezine koyan ve o bireyin mutlu olabilmesi için o mutluluktan ne anlıyorsa onu arayıp bulabilmesi için ve bulduğu takdirde onu hiçbir kısıtlama olmadan tamamen özgür biçimde yaşayabilmesi için imkanlar açılmak isteniyor.

        Açıkçası ilk kez gerçekten mutlu bireylerden oluşan bir mutlu ülkeye ulaşmanın nasıl olacağını düşünmenin yolu açıldı bence bu son gelişmeyle.

        Şimdi doğal olarak uzun metnin maddeleri tartışılıyor.

        Bu doğal, tabii ki olacak bu.

        Ancak ben kendi dünya görüşü temeline bireyin seküler biçimde mutluluğu arayıp bulabilmesini koymuş bir siyasi tavrın anayasa metnini bu kadar detaylandırmasının doğru olup olmadığını bilemiyorum.

        Bu konuda kuşkularım var. Yani 'Bireyin mutluluk arayışının önüne yasaklar konulamaz, herkes nasıl mutlu olacağına karar verip bunun için arayışlarını engelsiz sürdürebilir’ türünden genel bir lafın anayasaya yazılan birçok teferruat maddeyi gereksiz kılma ihtimali olabilir diye düşünüyorum veya ‘Bireyler tercihlerinde ve düşüncelerinde tamamen özgürdüler’ gibi genel bir yaklaşım da keza yine birçok detayı gereksiz kılabilir bence.

        Bireyin mutluluğu ve bunu bulabilmek için çıkılacak arayışın kısıtsız yasaksız ve tamamen özgürce olabilmesi Türkiye için radikal bir paradigmatik kopuştur.

        Bunun tartışılması zamanı çoktan gelmişti ve özelikle bireyin sistemdeki yeri konusunda çok daha farklı anlayışa sahip olan ve bunu de ifade eden şimdiki yönetimle bu konuların tartışılması vakti çoktan gelmişti.

        REKLAM

        Bu tartışma yapılmasaydı Türkiye 20’nci yüzyıldan sonra 21’inci yüzyılı da ıskalamak tehlikesine düşecekti, bu nedenle 6'lı masa konuyu gündeme getirip anlamlı bir tartışma başlatma fırsatını bize sunduğu için bir teşekkürü hak ediyor bence.

        AVRASYACI TEHDİT

        Farklı demokratik ülkelerin sistem oluşturma çabalarını bu aşamada tabii ki inceleyeceğiz.

        Hayatımızda ilk kez bireyin mutluluk arayışı önündeki engelleri kaldırma fikri gündemimize gelmişken bir siyasi tehlikeye de dikkati çekmek istiyorum.

        Mutlaka bir şekilde duymuşunuzdur ülkemizde şimdiki global düzene tepki olarak oluşan ve güçlenmeye başlayan bir Avrasyacı akım da var.

        Bunu da tabii ki tartışacağız ama tam bireysel özgürlüklerin önemi tartışılacakken Avrasyacı tavırların sunduğu tehdite de dikkat çekmek zorundayım.

        Dünyamızda bireyin mutluluğunu sisteminin temeline koyarak örgütlenmeye uğraşan ilk ve tek ülke Amerika’dır. Bizim Atatürkçü düşünceye tam sahip çıkamadığımız için sonunda ıskalamış olduğumuz 20’nci yüzyılın 1920’ler ve 30’larındaki global siyasi tartışmalarına bir bakın tamamen özgürlükçü ve demokrat bir anayasaya sahip olan Amerika’ya karşı bu dönemlerde Almanya ve Rusya da kendisini ‘yeni’ bir bakışla örgütlemeye girişti. Ancak bu iki ülkede Amerika gibi bireyin önemine değil bir tanesinde ırkın (Almanya) diğerinde ise sınıfların (Rusya) önemine inanılıyordu. Bu iki ülke mutluluğu bireyden değil topluluklardan, gruplardan yola çıkılarak bulacağına inanmıştı. Sonunda bir tanesi faşizmi diğeri ise sonsuz acılara yol açan Stalinizmi buldu. Birey merkeze alınmadan yapılan her sosyal düzenlemenin sonunda varacağı nokta budur. İki ülkede milyonlarca insan öldürüldü. Bir tek Amerika, aksamalara rağmen, düşünce sisteminin merkezine bireyi koymaktan vazgeçmedi ve sonunda tabii ki mükemmel olmasa da güzel bir sistem oluşturabildi. Avrasyacı bakış güçlenirken bu geçmişleri de mutlaka düşünmek gerekiyor. Bu arada tabii ki Mao’nun Çin’ini de unutmadım orada da birey düşünce sisteminin temeline konulamadığından faşizm/Stalinizm benzeri Maoist düzenlemeyle milyonlar acı şekti ve öldüler.

        REKLAM

        Toplumumuzda ilk kez bireyi ve onun mutluluk arayışını gündemimize sokan partiler (özelikle ulusalcı gruba sahip CHP) kendi içlerinde var olan Avrasyacı totaliter düşüncelere dikkat etmeliler bence.

        Özetle toplumuzda ilk kez bireyin özgürlükleri ve mutluluk arayışının bu şekilde düşünce hayatımıza ve anayasal düşüncemize yerleşmesi tabii ki çok güzel ve önemli bir paradigma değişikliğidir. Bu paradigma değişikliğini kendisine göre farklı biçimde yapmaya çalışan AK Parti ve yandaşları ile 6'lı masa ve yandaşları arasında bu konuda çıkacak bir kapsamlı tartışmanın önemi büyüktür ve bunun ülkeye uzun döneme büyük yararı olacağı kesindir.

        Bu tartışmanın yapılmasının ve seküler bireylerin mutluluk arayışı ne demektir, bu nasıl sağlanır düşüncelerin de ortaya dökülmesi ve bir şekilde sonuçlandırılmasının zamanı çoktan gelip geçmek üzereydi bile.

        Diğer Yazılar