Kütüphanemdeki Sesler
Yeni yılın ilk günlerinde içim kıpır kıpır.
Üzerinde uzunca bir süre çalıştığım ‘Kütüphanemdeki Sesler' adlı kitabım şu anda basılıyor. Şimdi kitabın sadece kapağının nasıl göründüğünü biliyorum, eli kulağında kitap sizler bu yazıyı okurken bile elime geçebilir.
Tabii her kitap yazarı için heyecan vesilesidir ama bu çalışmayı benim için heyecan verici kılan yön yazma sürecinde yeni bir deneyim şeklinde kendiliğinden gelişmesiydi.
O anda yeni öğrendiklerimi yazmaya giriştiğimden yazma süreci de gayet heyecanlı ve keyifli olmuştu.
Kitaba satışa çıktığında bakarsanız yeni bir teknik olarak düşündüğüm doğaçlama yazma tekniğini denediğimi de göreceksiniz. Caz dünyasından aldığım 'doğaçlama yazma tekniği'nde çalışmaya başlarken konunun nereye gideceğini baştan bilmeden, öğrendikçe yazdıkça ve yeni konular açıldıkça başka konulara atlanarak ilerlemek söz konusu. Yani baştan fazla planlama yapmadan konular size nereye götürürse oraya, korkmamaya çalışarak ne olacağını bilmeden, gidiyorsunuz. Kitap plansız olduğundan ve doğaçlama teknikle yazıldığından, bence sonunda heyecanlı oldu.
***
Okuyana entelektüel haz vereceğini umduğum ‘Kütüphanemdeki Sesler’ çalışmasında kafe kültürünün bir toplumun kültürünün, sanatının gelişmesinde ne kadar önemli yer tuttuğunu da irdeledim.
Aralık ayının 17’sinde New York Times gazetesinde ‘What Comes Next For the Most Empty Downtown in America’ başlıklı harika bir yazı yayınlandı.
Connor Dougherty ve Emma Goldberg tarafından kaleme alınan muhteşem çalışmada Silikon Vadisi'nin yanı başında olan San Fransisco’nun başlıca şirketlerinin bulunduğu, şimdi boşalmaya ve cansızlaşmaya başlamış 'Downtown Bölgesi'nde, başta canlılığın ve dinamizmin nasıl sağlandığı anlatılıyor. Bölgede çalışma ve dinlenme kültürünün oluşumunda 'Mixt' adındaki sağlıklı salata yenilebilen restoran zincirinin ne kadar önemi bir yer tuttuğu anlatılmış. Aynı benim çalışmamda anlattığım kafe kültüründe özellikle Paris ve Viyana’daki kafelerde buluşan sanatçıların birbirleriyle konuşarak şehrin kültürünü üretmeleri gibi, Mixt’te de bölgenin iş dünyasının insanları buluşup konuştuklarında şehrin iş kültürünün nasıl üretildiği anlatılıyor.
Şimdi ise bu bölgenin yakınındaki Silikon Vadisi'nde kazanılan paralar nedeniyle, özellikle kiraların artmasıyla boşalmaya başlayan bölgede başlarda kültürün nasıl Mixt gibi buluşma yerlerinde oluştuğu ve o kültürün hala daha nasıl direndiği anlatılıyor.
***
Kafelerin şehir kültürünün gelişimindeki yerini incelemiş olduğumdan, Mixt gibi restoranın da San Fransisco kültüründeki yerini öğrendiğimden yakında krizden çıkış yollarını aramaya başlayacak Türk ekonomisinde gereken dinamizmi sağlamak için insanların buluşup konuşabileceği mekanların kültürel önemini de düşünmeye başladım. İstanbul’un yemek kültürü hakkında güzel tespitleri ve yazıları olan Oray Eğin’in yazdığı mekanlara bir de bu şehrin kültürünü oluşturacak sohbetlerin yeri olarak daha yoğun bakmaya başlamasını umuyorum.