İki yıl sonra "deprem" bienali
"Zaman" acılarımıza uyum sağlamamız açısından genellikle acımasız ama nadiren de olsa çok şefkatli olabilir.
Yaşanan felaket nedeniyle şu anda hepimizin ruhları vurgun yemiş, üzüntülerimiz sonsuz ve hiç de azalmayacak gibi. Bu felakette yakınlarını, sevdiklerini kaybedenlerin acıları ne zaman ve hangi süreçten sonra yaşanabilir olabilecek bunu bilebilmek mümkün değil.
Ama hayatın geneldeki acımasızlığı nedeniyle bir süre sonra normale dönmek ve olabildiğince normalleşebilmek yoluna girilmesi gerekecek.
Birçok bireysel dramın, kahramanlığın, trajedinin yaşandığı ve herkesin farklı bir deprem hikayesinin olduğu bu felaket aynı zamanda toplumun kolektif bilinçaltında ve hatta dünya kamuoyunun bilinçaltında da ağır bir yara açtı.
Öncesinde, sonrasında ve deprem anında yaşanılanları ne bizlerin ne de dünyanın unutmaması gerekiyor. Bunu ilerde anlamlı şekilde yapabilmemiz bir tek sanat aracılığıyla olabilir.
Unutmayalım ki sanat elimizdeki tek kültürel hafıza deposudur.
Toplumun ve dünyanın kültürel hafıza deposuna "Türkiye Depremi"ni gelecek kuşaklar için sağlam ve anlamlı yerleştirebilmemiz için bir önerim olacak:
"Acılarımızın biraz daha başa çıkılabilecek hale geleceğini umduğum en azından 2 yıl sonra dünyanın en büyük ve uluslararası katılımlı bienalini 10 ilimizin bulunduğu bölgeye yayacak şekilde örgütleyebiliriz."
Deprem mükemmel bir bienal ismidir. Çünkü bienallerde isimlerin direkt ifade ettiği dışında sosyal ve bireysel yönleri de bulunması beklenir. Deprem bir tabiat olayına işaret derken aynı zamanda sosyal oynamalar ve bireysel ruh hallerindeki alt üst oluşlara da işaret edebilir. Bu yüzden bienal adı olarak deprem mükemmeldir.
Eğer biz deprem başlığı altında dünyanın coğrafi alan açısından en büyük bienalini düzenlersek ve dünyanın dört bir tarafından gelecek sanatçılara kendilerine deprem kavramın çağrıştırdıklarını ifade edecekleri eserlerle buraya katılmalarını istersek sanırım bu bienal Türkiye’nin dünya sanat tarihine katkısı olarak literatüre girecektir.
Çeşitli ülkelerden sanatçılar performans sanatlarıyla, enstalasyonlarıyla, resim, heykel ve video gösterileriyle bienale katıldıklarında ve bu da ayrıca bölgede yapılacak tiyatro gösterileriyle ve konferanslarla desteklendiğinde dünya bir felaket vesilesiyle de olsa Türkiye hakkında güzel konuşmayı sürdürecektir.
Bienale bağlı olmasa da bölgede kalıcı bir deprem müzesi oluşturulması da düşünülmelidir.
Frank Gehry nasıl ki Guggenheim müzesi ile Bilbao’yu dünyada konuşulur hale getirdiyse, ona benzer bir mimarın yapacağı bir deprem müzesiyle biz de aynı momentumu yakalayabiliriz. Bienal dönemlerinde müze farklı gösterilere de kapılarını açabilir.