Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bugünlerde iki eğitmen kadınla tanıştım. Chrish Kresge ve Beril Tokcan. Bu kadınlar, bedendeki gücü vücuda dağıtarak, dizlerde, belde ve sırttaki ağrıları öğretiyor. Hem de çok yumuşak, çok yavaş ve sakin hareketlerle. Çünkü kaslarınızı değil iskeletinizi nasıl kullanmanız gerektiğini ve duruşunuzu doğal bir biçimde geliştirmeyi gösteriyorlar. Hareketler çok basit, ama zihinsel olarak zor. Öğrenmek için zihinsel olarak odaklanıp beyninizi devreye sokmanız gerekiyor. İki saat yapılan bir egzersizin ardından bir de bakıyorsunuz her zaman doğal olarak yapageldiğiniz hareketler, oturmanız, kalkmanız, bilgisayarın başındaki postürünüz eklemlerinizi ne kadar gereksiz çalıştırmış, hareketlerinizi nasıl sınırlamışsınız. Daha yavaş ilerleyerek, gereksiz çabayı azaltarak ve daha fazla farkındalık ile kendinizi dinleyerek, sırtınızı, dizinizi, belinizi daha rahat ve işlevsel kullanmayı öğrenebiliyorsunuz.

        Bu metoda Anat Baniel Metodu diyorlar, hareketlere de Nöro Hareket. Beynin öğrenme ve algılama potansiyelini artırmayı amaçlayan bir farkındalık çalışması bu.

        Beynin kendini değiştirebilme gücünden yola çıkarak yapılan çalışmada amaç, yeni nöral bağlantılar kurarak, fiziksel ve duygusal yeteneklerin yavaş ve yumuşak hareketlerle deneylemek ve adet haline getirmek. Bu ne yoga ne de pilates. Vücuda düşüne taşına yeni alışkanlıklar kazandırmak. Bu metod, Anat Baniel Metodu nasıl ortaya çıkmış?

        1904’te Rusya’da doğup, 1984’te İsrail’de ölen Dr. Moshe Feldenkreis (Moşe Feldenkrays okunuyor), Sorbon mezunu bir fizik doktoru. Ju Jitsu sporuyla ilgilenmiş ve judo siyah kuşak sahibi olana kadar ilerlemiş. Nazilerden kaçarak İngiltere’ye yerleşmiş ve orada Deniz Kuvvetleri’nde çalışmış. Günün birinde dizlerinden sakatlanmış ve doktorlar ameliyat da dahil tedavinin bir faydası olmayacağını söylemiş. İşte o zaman vücut hareketleri ile şuur ve bilincin sıkı sıkıya bağlı olduğunu keşfemiş. Bu konudaki araştırmaları ömür boyu sürmüş, arkasında birçok kitap bırakarak ölmüş. Feldenkreis, metodunu geliştirirken anatomi, fizyoloji, çocuk gelişimi, bedensel hareketi bilimi, psikoloji ve birkaç doğu felsefesi uygulamalarından yararlanmış.

        İşte bu Feldenkreis’ın en ünlü ve ona ve metoduna en bağlı öğrencisi de Anat Baniel, çünkü o, beynin bizim CEO’muz olduğuna inanmış. Anat Baniel de bir İsrailli, babası bilim adamı ve şair, annesi peyzaj mimarı. Anat bir klinik psikolog, dansçı ve uzun yıllar İsrail ordusunda psikolog olarak çalışmış. Feldenkreis ile uzun yıllar çalışmış. Zaman içinde onun metodunu geliştirip kendi adını verdiği Anat Baniel Metodunu oluşturmuş. Bir eğitimci ve araştırmacı. Doğan Kitap’tan çıkan ‘Sınırlarını aşan Çocuklar’ adlı çok satan bir kitabı Türkçeye de çevrilmiş.

        Benim tanıştığım iki kadına geri dönecek olursak; Chrish Kresge, ABD Kolorado’da Feldenkreis Metodu'nu öğreten bir kursa gitmiş ve eğitmen. Ama aslında bir opera şarkıcısı ve tiyatro oyuncusu. Arapça, Almanca, Fransızca ve tabii İngilizce konuşuyor. Bütün dünyayı dolaşıyor ve öğrencilerine hareket- beyin- iskelet koordinasyonunu öğretiyor. Hem Chrish Kresge hem de Beril Tokcan’ı tanımak ve öğrettikleriyle ilgili bilgi sahibi olmak için iki saatlik derslerine katıldım. Dik oturma, dizlere ağırlık vermeden ayağa kalkma, merdiven çıkma, yere oturma, yerden ayağa spiral bir hareketle kalkma gibi hareketleri dizleri ve elleri kullanarak değil beyni kullanarak yapmanın mantığını anlamaya çalıştım ve bu hareketlerin sadece çocuklara değil, yetişkinlere ve hatta orta yaş üzerindeki kişilere sağlıklı bir alışkanlık kazandıracağına ikna oldum.

        Chrish Kresge: Ben dersime katılanlara Feldenkreis Metodu'nu öğretiyorum yani hareket aracılığıyla farkındalık. Aynen bebekler ve çocuklar nasıl hareket etmeyi, ayağa kalkmayı, yürümeyi öğreniyorsa o metodla. Judo gibi rakibin dengesini bozarak mağlup etme prensibiyle, vücudunuzu hafifleterek hareket ediyorsunuz. Feldenkreis’in dizlerinden ameliyat olacak kadar rahatsız olduğunu biliyorsunuz. İşte o, dizlerini değil pelvisini kullanarak dizler üzerinden yükü kaldırma prensibini keşfetti. Benim öğrettiğim çabayı ve yükü tekrar organize edip dağıtarak dik oturup, pelvisi geri çekip başı öne eğerek dizlere baskı yapmadan hareket etmek. Yani bir tahteravalli gibi. Feldenkreis, İsrailden ABD’ye gelerek yüzlerce binlerce kişiye bu kendi bulduğu metodu öğretti. Hepimiz onun prensiplerini öğrenerek yetiştik, buna Anat Baniel de dahil. Tabii insanlar ağrılarından sızılarından kurtulabilmek için bu metoda dört elle sarıldılar. Duruşlarını düzelttiler, bilinçsiz vücut hareketleri yerine harcadıkları enerjiyi dağıtarak dizlerden, belden, sırttan fazla yükü uzaklaştırdılar. Yani beyin kapasitelerini de devreye sokarak rahatladılar.

        Serfiraz Ergun: İskelet mi kas mı önemli vücut hareketleri için?

        CK: İkisi birden. İskelet kasların çalışmasına yardımcı olan bir yapı. Verimli ve süratli hareket edebilmemiz için ikisinin koordinasyonuna ihtiyacımız var. Zahmetin, gayretin dağıtılması bizim de hafiflememizi sağlıyor. Tabii pelvis çok önemli eğer vücudumuzun o bölümünü verimli bir şekilde kullanmıyorsak, dizlerimizi , sırtımızı ve omuzlarımızı fazla yoruyoruz demektir.

        SE: Sizi tanıyabilir miyim? Neden bu işe başladınız, dünyayı dolaşıyorsunuz?

        CK: Vaşingon’da oturuyorum ve çalışıyorum. Bir stüdyom var. Hala sürekli öğreniyorum. Amacım insanlara yaşamları süresince zahmet çekmeden hareket edebilmelerini öğretmek. Doğanın bize öğrettiği şekilde ne eksik ne fazla.

        SE: Nasıl başladınız?

        CK: Şarkıcıydım, bir ses hocasıyla çalışıyordum. Bu metodu öğrenmeden önce çok çalışıyordum, sesimle adeta boğuşuyordum, çaba sarfediyordum. Kendi kendimin yolunun üzerinde bir engel olduğumun farkında değildim. Aslında ne kadar zorlarsan o kadar kötü ses çıkartırsın. Sesimi Feldenkreist Metodu'yla doğru kullanarak kendi yolumun üzerinden kendimi uzaklaştırdım.

        ALKIŞLANACAK BİR ANNE

        Beril Tokcan’ın hikayesi ise mecburiyetten doğmuş. Bir doğum yapmış, biri kız, biri erkek ikiz bebeği olmuş, erkek bebek Emre ‘in beyninin hasarlı olduğu teşhisi konulmuş. Gösterdiği çaba, kararlılık ve sabır alkışlanacak cinsten. Bu konuda Türkçe’ye de bir de el kitabı kazandırmış. Çocukları aynı durumda olan annelere umut ışığı vermiş.

        Beril Tokcan: İkizlerim 29 haftalık prematüre doğdular. Bir yaş civarında Emre’nin gelişimindeki geriliği fark ettik. Teşhis, ‘serebral palsi’ yani ‘beyin felci’ idi. Başını tutamıyor, dik oturamıyordu. Doktorlar fizyoterapiye yönlendirdi. Bir süre denedik ama Emre çok mutsuzdu ve çok ağlıyordu. Ben de her anne gibi başka neler yapabilirim diye düşünmeye ve araştırmaya başladım. Dünyadaki farklı metodları ve terapileri de okumaya başladım. Karşıma sürekli Anat Baniel’in ismi çıkıyordu. Kitabı ‘Children With Special Needs’ de yeni çıkmıştı. Doğan Kitap'a sundum. ‘Sınırlarını aşan Çocuklar’ başlığıyla çevrildi ve basıldı. Kitapta 9 temel esas vardı. Beynin uyanması, farkındalığı arttırıp, sınırları aşıp, insanın içindeki potansiyele ulaşması için hangi kaynaklara ihtiyaç duyulduğunu anlatan 9 temel. (Yazının sonunda ilgi duyanlar için bu 9 Temel Esas’ı sizlere de yazacağım.) Bu kitapta çocuğuma yaralı olacak çok ilginç fikirler vardı. Türkiyede öğrenebileceğim ya da çocuğumu götürebileceğim hiç muadili yoktu. Yurt dışına gidip öğrenmek istedim. Ailece toparlanıp Kanada’ya üç hafta diye gittik. İki buçuk ay dönemedik, çünkü Emre Türkiye’de göstermediği gelişimi gün be gün göstermeye başladı. Sol kolunu hiç kullanmıyordu, ikinci haftadan sonra sol kolunu yukarıya kadar kaldırmaya başladı. Nörologların konuşamaz dediği çocuğun dönüşte 42 kelimesi vardı. Buna tanık olduktan sonra, bu işi sadece kaslarla değil, beyinde nöroplasti bağlantılarını kullanarak yapabileceğini fark ettim. Bu Anat Baniel Metodu bizim lokomotifimiz ve umudumuz oldu. Çok yurt dışına gittik geldik. Çünkü her ay birer haftalık iki kür yapılması gerekiyordu. Maddi, manevi iki çocukla epey yorulduk. Bizi bu yolculuklar çok zorlamaya başlayınca, İstanbul’da başka ailelerle tanışıp onların dertlerine de ortak olunca, yabancı eğitmenleri Türkiye’ye davet etmeye başladım. Diğer çocuklarda da faydasını gördüler.

        YÜRÜYEMEZ KONUŞAMAZ DEDİLER, YÜRÜDÜ, AKICI TÜRKÇE VE İNGİLİZCE KONUŞUYOR

        Nörologlar Emre için konuşamaz, yürüyemez diyordu. Emre şimdi Türkçe ve İngilizce’yi akıcı konuşuyor. Yürümeye 6 yaşında başladı ama başladı. Şimdi 7.5 yaşındalar ikizler. Anlayacağınız, bu metodla tanışmak bizim hayatımızda bir dönüm noktası oldu. 3.5 senelik profesyonel bir eğitim almak için ABD’ye gitmek gerekiyordu. 3.5 senede çok büyük bir zamanımı Amerika’da geçirdim. Hem zaman olarak hem de parasal olarak ciddi yatırım yaptım. Dönüşte de kendi işimi kurdum. Çocuklarla kür şeklinde çalışıyoruz. Çocuğun teşhisine ve durumuna göre haftada, iki haftada gelip kürlere katılıyorlar. Yoğunlaştırılmış bir eğitim veriyoruz. Sonra öğrendiklerini hazmetmek için bir zaman geçmesi gerekiyor.

        HEM TÜRKİYE’DEN HEM KOMŞU ÜLKELERDEN ÇARE BULMAYA GELİYORLAR

        Hem Türkiye’den hem komşu ülkelerden bana çok gelen var. Bölgede çok az eğitmen var. Çok ciddi bir talep var. Kitabın da çok katkısı oldu. Metodun ismi Anat Baniel Metodu. Feldenkreist kendi dizlerini tamir etmek için bir metod geliştiriyor. Anat onun ilk öğrencilerinden. Onun çocuk konusunda özel bir eli olduğunu anlamış ve Anat’ı tamamen çocuklara yöneltmiş.

        SE: Konuşmasını, yürümesini bilmeyen çocuğa nasıl öğretiyorsunuz?

        BT: Bir kere çocuklara bir bütün olarak bakıyoruz. Çocuk hareketi nasıl yapıyor? Bu ağız hareketi de, yürüme de olabilir, bir düşünce de. Vücudun neresi beyinde haritalanmış, neresi haritalanmamış. Ona nasıl bir deneyim yaşatabilirim ki, parçaları bir araya kendisi getirsin? İşte bu 9 Temel Esas’ı kullanıyoruz. Basit ve o kadar da anlamlı. Bunları uygulayarak iskelet sistemindeki bağlantıları harekete geçiriyoruz. O bağlantılar kuvvetlendince çocuk daha az güç kullanarak hareketi yerine getirebiliyor ve öğrenmeye daha açık hale geliyor. Her zaman, yetişkinler de çocuklar da, hareketlerimizi çok daha kolay yapabiliriz. Konvansiyonel metodlarda çocuğun yaşına göre tedavi vardır. Bizim yaptığımızda ise çocuğun seviyesine biz gidiyoruz ve yaptığını daha kolay hale getiriyoruz. Bunun için de yavaş, yumuşak hareketlerle güvenli bir ortam yaratıyoruz. Hiç biri zorlanmıyor, hepsi mutlu ayrılıyor.

        SE: Başarı kaydediyor musunuz?

        BT: Tabii ki, tabii ki, tabii ki, ama bu her çocuğun beyniyle ilgili bir durum. Gelişim süreci de ona göre farklılık gösteriyor. Yerde yuvarlanma aşamasından 6 ayda yürüyüp giden çocuklar da var, otizmli tek tük konuşup, üçüncü dersten sonra zıplayıp annesine ‘seni seviyorum anne’ diyen çocuk da var. Mucize gibi. Hareketi kullanarak beyni organize ettiğimiz için daha iyi işler hale getirdiğimiz zaman işte bu mucize gerçekleşiyor. Kendi farklılıklarını anlıyorlar. Beyinle çalışıyoruz, hareket sadece bir araç.

        SE: Sadece çocuklarla mı çalışıyorsunuz?

        BT: Hayır yetişkinler de var. Ama çocuklar benim gerçekten çalışmak istediklerim. Çünkü ben bu yolculuktan geçtim. Ailelere, ‘ kader arkadaşlarım benim’ diyorum. Felçlilerle, parkinson hastalarıyla da çalışıyorum. Çocuklara farklı yetişkinlere ayrı kürler ayrı tedavi süreçleri uyguluyoruz. Bir kür alan kişinin biraz ara vermesi gerekiyor. Bu ne kadar çok o kadar faydalı asla değil. Kendi başına zaman geçirme, öğrendiklerini hazmetme periyodu var.

        SE: Emre 7.5 yaşında ne durumda şu anda?

        BT: İlkokul 2’ye geçti. Normal okulda, Enka’da. İkizi de 2’ci sınıfa geçti. İngilizcesi Türkçesi kadar akıcı. Bir senedir yürüyor, ama hala bazen merdiven çıkarken vs destek almaya ihtiyacı oluyor. Onu da çözeceğine eminim. Emre 6 senede yürür hale geldi ama 6 ayda yürüyen çocuk da gördüm. Her birey kendine uygun tempoda gelişiyor. Emre son derece sosyal, özgüvenli ve mutlu bir çocuk, benim için önemli olan Türkiye şartlarında onun bu psikolojisini böyle devam ettirmesidir. Buraya gelmesinin nedeni yüzde elli bu metodsa yüzde elli de kızkardeşi Deniz’dir. Ona çok güzel motivasyon veriyor.

        SE: Nasıl abla gibi mi davranıyor ikizi?

        BT: Yeri geliyor abla gibi yapıyor, ama yeri geliyor, kardeşine rol model oluyor, Emre de onun yaptıklarını yapmaya çalışıyor. Emre’ye her zaman yardım etmekten çok kendi başına başarabilmesi için olanak sağlamaya çalıştık. Kavgada da sevgide de kardeşim derler birbirlerine.

        İLGİLENENLERE ANAT BANIEL METODU NÖROHAREKET ÖZÜ 9 TEMEL ESAS

        Dikkat ile Yapılan Hareket

        Hareket yaşamdır. Hareket, beynin gelişimine ve şekillenmesine katkıda bulunur. Bunun karşılığında bütün hareketlerimizi -bedenimizin hareketlerini, düşüncelerimizi, hislerimizi ve duygularımızı- düzenleyip şekillendiren de yine beyindir. Ancak hareket tek başına yeterli değildir. Otomatik hareketler -bir dikkat göstermeden yaptığımız hareketler- yalnızca zaten mevcut olan kalıplar çerçevesinde gerçekleştirilir. Hareket ederken ne hissettiğimize dikkat ettiğimizde, beynimiz milyarlarca yeni sinir bağlantısı oluşturmaya başlar ve bu bağlantılar değişikliklere, öğrenmeye ve dönüşüme zemin hazırlar.

        Yavaşlık

        Ancak bildiğimiz şeyleri hızlı yapabiliriz. Yeni beceriler edinip bunlarda ustalaşmak ve kısıtlılıkların üstesinden gelmek için, yapmamız gereken ilk şey yavaşlamaktır. Yavaş olan şey beynin dikkatini çeker ve yeni bağlantıların oluşmasına neden olur.

        Çeşitlendirme

        Çeşitlilik, beynin hareketlerimiz, hissettiklerimiz, düşüncelerimiz ve eylemlerimizle ilgili yeni olasılıklar yaratmak için gereksindiği bilgi zenginliğini sağlar. Farkındalığımızı artırmaya; katılıktan, “sıkışmışlık hissinden” kurtulmamıza yardımcı olur. Yaptığımız her şeye çeşitlilik kattığımızda, bütün duyularımızı harekete geçiririz. Aklımıza yeni fikirler gelir ve yaşamımızda yeni olasılıklar ortaya çıkar.

        Daha Az Güç Kullanma

        Beynin yeni bilgileri alabilmesi için, farklılıkları algılaması gerekir. Hareket ve düşünmeye harcadığımız gücü azaltarak, duyarlılığımızı artırabiliriz. Artan duyarlılık sayesinde, beynimizin en ince farklılıkları bile algılayabilme yeteneğini güçlendirebiliriz. Bu algılar, beynin başarılı eylemler organize edebilmesi, bedensel ve zihinsel olarak daha canlı ve yaşamsal bir hale gelebilmesi için gereksindiği yeni bilgileri edinmesini sağlar.

        Coşku

        Coşku, insanın kendi içinden gelen bir şeydir; geliştirebileceğimiz bir beceridir; hevesli olmayı seçebilir ve bunda başarılı olabiliriz. Coşku beynimize bizim için neyin önemli olduğunu söyler; onu güçlendirmemizi, ön plana çıkarmamızı, daha da gelişmesi için onu enerjiyle beslememizi sağlar. Coşku, bizi yükselten, hem bize hem de etrafımızdakilere ilham veren güçlü bir enerjidir. Beynimizi aydınlatır; değişime öncülük eder.

        Esnek Hedefler

        Hangi yolun bizi hedefimize götüreceğini önceden kestirebilmek mümkün değildir. Hedefimizi bilmek, ama her türlü beklenmedik adıma, yanlış adıma veya yeni yollara da açık olmamız gerekir. Bütün bunlar, hedefimize ulaşma yolunda beynimizin çok değerli bilgiler kazanmasını sağlayacaktır. Esnek hedefler, kaygılarımızı azaltıp yaratıcılığımızı artırır, daha başarılı, canlı ve neşeli olmamıza imkân verir.

        Öğrenme Şalteri

        Sağlıklı bebeklerin öğrenme şalterleri açıktır ve gösterge “yükseğe” ayarlıdır. Gözleri parlaktır, hareketleri kıvraktır ve enerjiyle doludurlar. Aynı şeylerin tekrar tekrar yinelenmesi, gündelik stresler, alışılmış düşünce kalıpları öğrenme şalterini kapatma eğilimindedirler. Beynin işlevini gerektiği gibi yerine getirebilmesi için, “öğrenme şalterinin” açık olması gerekir. Şalter bir kez açıldı mı, hangi yaşta olursak olalım, yaşamımız hareket, yaratıcılık ve yeni olasılıklarla dolup taşan harika bir maceraya dönüşür.

        Hayal Gücü ve Düşler

        Einstein “Hayal gücü her şeydir. Sizi bekleyen güzelliklerin önizlemesi gibidir" demiş. Beyin, hayal gücü sayesinde, faaliyete geçmeden önce yeni olasılıkları görebilmemizi sağlar. Hayal kurarken beyinde yeni sinirsel bağlantılar oluşur. Hayallerimiz geleceğimizin habercileridir. Bize izleyeceğimiz yolu gösterir, beynimizin gelişip ilerlemesine kılavuzluk ederler.

        Farkındalık

        Farkındalık –bilinçli olma hali-, yaşamımızın herhangi bir anında ne yaptığımız, ne hissettiğimiz, ne düşündüğümüz ve ne deneyimlemekte olduğunuz hakkında bilgi sahibi olmamız anlamına gelir. Farkındalık, otomatikliğin ve dürtüselliğin tam karşısında yer alır. Bizi çok yükseklere çıkartabilen, insana özgü bir özelliktir. Farkındalık, tam bir uyanıklık hali içinde varlık göstermemiz demektir. Beynimiz en yüksek düzeyde çalışmakta, böylelikle etrafımızda ve içimizde olan bitenlerle ilgili en ince ayrıntıları fark etmemizi, olasılık ve olanakları gözden kaçırmamamızı, hızlı öğrenmemizi sağlamaktadır.

        Diğer Yazılar