0-3 yaş çocukları baş döndürücü hızla gelişiyor
1994 yılından beri Türkiye’de olan bir sivil toplum kuruluşuyla yeni tanıştım. Kurumun ismi Bernard van Leer Vakfı. Ne yapıyor? Sosyal ve ekonomik olarak dezavantajlı ve zor şartlarda büyüyen 0-3 yaş arası çocukların olanaklarını artırmak, onların sağlıklı bir biçimde gelişmesine katkıda bulunmak ve daha ilerki yaşlarda kendilerine ve topluma katma değer sağlamalarını sağlamak için çalışmalar yapıyor. Bernard van Leer Vakfı’nın Türkiye temsilcisi Yiğit Aksakoğlu. Bir sabah onunla kahvaltı ettik ve bakın neler öğrendim:
0-3 YAŞ ÇOCUK GRUBUNA FİNANSAL VE TEKNİK DESTEK
Bernard van Leer Vakfı, 1965’ten beri dünyada, 1994’ten beri Türkiye’de, erken çocukluk dönemi, özellikle de 0-3 yaş bebekleri ilgili çalışmalara finansal ve teknik destek sağlıyor. Kim bu Bernard van Leer Vakfı? Vakıf Hollanda merkezli. Bernard van Leer isimli iş adamı, 1900'lerin başında büyük bir petrol varili üreten şirket kuruyor Hollanda’da. Varillerin kapatma sisteminin de patentini alıyor. Şirket çok büyüyor ve Hollanda’nın en büyük şirketlerinden biri oluyor. O yüzden petrol çıkan her yerde petrolleri bu şirket varilliyor. Ama gel gelelim İkinci Dünya Savaşı çıkıyor ve bir Yahudi olan Bernard ülkesinden kaçmak zorunda kalıyor. Fabrikalarına el koyuluyor. Savaş bitip ülkesine geri döndüğünde böyle bir savaşın tekrar çıkmaması için çalışmalar başlatıyor ve geleceğin büyükleri çocuklara yatırım yapmaya karar veriyor. Şirketlerini kurduğu vakfa bağışlıyor, ailenin haklarını ödeyip onları da çıkartıyor ortaklıktan. Maalesef Bernard 1958 yılında ölüyor, vakfı oğlu Oscar devralıyor. O da, “Bizim erken çocukluk dönemine odaklanmamız lazım” diyerek o yıllar için öncü bir girişimle ilk fonu Jamaika’lı çocuklara yolluyor. Sonra şirketleri satıyor, parasını işletmeye koyuyor ve o gün bu gün oradan gelen gelirler, faizler bu vakıf döndürüyor. Şu anda Leer soyadlı kimse yok ve vakıf tamamen profesyonellerin yönetiminde. Hiç gönüllü yok bu vakıfta. Yani herkes hem çalışıyor hem kazanıyor. Yiğit Aksakoğlu; “Biz kendimizi finanasal ve mali destek sağlayan kuruluş olarak tanımlıyoruz. Erken çocukluk ile ilgili yaptığımız çalışmaları da partnerlik ilişkileri kurarak yapmaya çalışıyoruz. Temel derdimiz kamu kaynaklarının bu alanda harekete geçmesini sağlamak.” diyor. “Neden annenin hamileliğinden bebeğin 3 yaşına kadar olan dönem çok önemli, neden bu döneme yatırımı artırmak zorundayız?” diye de soruyor. Cevabı, ortak çalıştıkları Boğaziçi Üniversitesi gelişim psikolojisi hocası Prof. Dr. Feyza Çorapcı veriyor.
Feyza Çorapçı: "Birçok bilimsel araştırma yapılmış bu konuda. Bir bebeğin ilk 3 senesi çok önemli. Çocuklar bu 3 yılda inanılmaz bir şekilde gelişiyor. Fiziksel, bilişsel ve sosyo-duygusal becerileri baş döndürücü bir hızda. Baş döndürücü bu değişimin arkasında beyin var. Evet genetiksel potansiyel çok önemli ama 3 yaşına kadar geçirdiği kaliteli çevresel faktörler daha da önemli. Yapılan araştırmalar, çocukların duyarlı ve sevecen yetişkinlerle büyümesinin, onlara zengin bir dil verilmesinin, oyun oynaması ve haraket ve keşif imkanları verilmesinin, aslında beyni anne sütü kadar beslediğini gösteriyor. Bir bebek doğduğunda beyninde 100 milyar nöronla yani beyin hücresiyle doğuyor. Bunları, aralarında bağlantı olmayan telefon telleri gibi düşünebilirsiniz. Bu bağlantılar sadece beslenmeyle değil, çevresel uyarılarla da çok besleniyor. İlk 3 senesinde bebekler ne kadar zengin dile çevresine maruz kalırlarsa, etraflarındaki yetişkinler ne kadar onlarala sevecen ve duyarlı ilgilenirse, ne kadar etkilişime girerlerse o kadar hızlı nöronlar arasında bağlantı kuruluyor. Saniyede 700 ile bin arasında nöron bağlantısı olabiliyor bu durumlarda. Bu mekanizma da dil, dikkat, düşünme, konuşma, anlama ve duyguları ifade etme yeteneklerini; yani temel insan olma becerileri bunlar. Beyin gelişimi çevresel olaylara hem olumlu hem de olumsuz açıdan çok açık. 0-3 yaş arasında kazanılan beceriler öyle bir temel oluşturuyor ki daha sonra okul döneminde sahip olacakları soyut beceriler daha kolay geliyor. Eğer bütün bu olumlu koşullar çocuğun çevresinde mevcut değilse o zamanda çocuk devamlı stres hormonu salgılıyor. Stres hormonu uzun vadede beyni olumsuz etkiliyor. Çocuklar bu dönemde iyi gelişmedikleri zaman ilerde davranış sorunları oluyor. Okulda da başarısız oluyorlar. Bu sadece maddi durumu iyi olmayan az eğitimli ailelerde değil, zengin ve okumuş ailelerde de olabiliyor. Çocuklarıyla yeteri kadar ilgilenmiyorlar, çalışanların ellerine bırakıyorlar."
Yiğit Aksakoğlu bize iki beyin grafiği gösteriyor. Stresli bir ortamda büyümüş, kendisiyle ilgilenilmemiş bir çocukla, stressiz bir ortamda büyümüş aynı yaşta iki çocuğun beyin gelişmesi grafiği. Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra ilgililer Romanya’da bir yetimhaneden içeri giriyorlar, her yer tertemiz ama çocukların beyinleri akranlarına göre yüzde 10 daha küçük.
Yiğit Aksakoğlu: "Bu arada tabii anneyi unutmamalıyız. Beslenme, annenin çocukla ilişkisi, annenin depresyonu, çocuğun gelişimi esnasında bilgi eksikliği bunların hepsi çocuğun gelişiminde negatif etki yapıyor. Ama bizim anneyi karşımıza alıp parmak sallamak yerine ona destek olacak mekanizmaları yaratmamız gerekiyor. Omuzundaki yükü hafifletmek gerekiyor. Daha hamilelikte çocuk gelişimi başlıyor. 3 yaşa kadar çocuk beyni çok hassas, hatta bir yetişkinin beyninden iki kat daha aktif."
VERİYE DAYALI KARAR VERME
Yiğit Bey’in biraz önce söylediği gibi, kamu kaynaklarını harekete geçirmek istiyor Bernard van Leer Vakfı Türkiye’de. O yüzden ilçe belediyelerine gitmişler, amaçları büyükşehir belediyelerine örnek olmak. 15 ilçe belediyesi ile görüşmüşler, 4 belediyeyi pilot bölge seçmişler. Beyoğlu, Maltepe, Sarıyer ve Sultanbeyli. 2 Ak Parti’li 2 CHP’li, 2 Anadolu yakasından 2 Avrupa’dan. Vakfın Türkiye’de üç ana hedefi var. İlki, veriye dayalı karar verme. Mahalle düzeyinde çocuklardan ve bakım veren kreşlerden veri toplayarak kaynakların daha iyi kullanılmasını ve sektörler arasındaki koordinasyonu sağlamak istiyorlar.
İSTANBUL95
Yaptıkları araştırmada Türkiye’de halkın yüzde 80’inin kentlerde yüzde 20’sinin kırlık yerlerde doğduğunu tesbit etmişler. O yüzden kentlere çocukların gözlerinden bakma gereği duymuşlar. Öyle bakınca da bu projeye 'İSTANBUL95' demişler. 95, 3 yaşındaki sağlıklı bir çocuğun boyu. "İstanbul’a 95 santimden baksaydık acaba kentte ne yapmak gerekirdi" diye düşünmeye başlamışlar. Kent yöneticilerine, mimarlara, peyzaj mimarlarına, sosyologlara, eğitmenlere sormuşlar. İstanbulla ilgili en büyük sorun, 15 milyon nüfus, her yıl 230 bin bebek doğuyor. Yüzde 10’u dezavantajlı olsa 23 bin bebek ediyor. Kadir Has Üniversitesi ve Bernard van Leer Vakfı ortak çalışarak bir harita çıkartmışlar, görmüşler ki İstanbul genelinde gelir seviyesinin düşük olduğu yerde hem 0-4 arası çocuk nüfusu çok hem de onlara götürülen hizmet az. İlginç bir harita çıkmış ortaya, E-5’in deniz kenarı tarafı ile üst kısmı arasında ciddi gelir farkı ve çocuk sayısı farkı var. Dezavantajlı çocuklar kentin çeperlerine dağılmış durumda. Sahile doğru geldikçe çocuk sayısı azalıyor ve gelir seviyesi artıyor. Ve maalesef dezavantajlı bölgelerdeki belediye kreş sayısı da çok çok az, hatta 70 çocuğa da 1 öğretmen düşüyor bu bölgelerde. Oysa 6-8 çocuğa 1 öğretmen düşmeli. Aynı şekilde yeşil oyun parkları da öyle. Yani çıkardıkları veri tabanını iyice incelemeye aldıklarını söyledi Yiğit Aksakoğlu.
YEŞİL ALANLAR/PARKLAR
Veri tabanını doğru okuduktan sonra Bernard van Leer Vakfı, Türkiye Şubesi, var olan parkları ya da fiziksel alanları küçük çocukların doğayı ve kendilerini keşfetmeleri için ve ebeveynlerinin dinlenmek ve diğer annelerle tanışmak için kullanacakları alanlara dönüştürmek için kolları sıvamış. Önce yeşili olan çocuk parklarının gelişmiş bölgelerde olduğunu saptamışlar. Vakıf tasarımı üstlenmiş, seçilen 4 pilot belediye, inşaatı. Belediyelerin tahsis ettiği arazilerde 0-3 yaş arası çocukların ihtiyacı olan tümsekler, üzerinde yürüyeceği bloklar, anneler için gölgelik oturma yerleri, bir çeşme, çocukların bezlerini değiştirecek bir yer, bir tuvaleti olan park alanları yapmaya başlamışlar. Daha önce belediye görevlilerini bu parkların çok iyi örneklerinin bulunduğu Rotterdam ve Kopenhag’a 20 şer kişilik gruplar halinde götürürlermiş. Şimdi yaptıkları bu pilot bölgelerdeki pilot parkları gelip görsünler ve sonra sadece bu 4 belediye değil tüm belediyeler örnek alsın ve kendi ilçelerinde yapsın istiyorlar. Sıra gelmiş bu anne ve bebeklerini bu parklara bilinçli bir şekilde yönlendirmeye. O yüzden de Vakıf, Ebeveyn Rehberliği ve Ev Ziyaretleri Programı hazırlamış.
EV ZİYARETLERİ VE EBEVEYN REHBERLİĞİ
Erken çocukluk olarak tanımlanan 0-3 yaş dönemi, fiziksel, bilişsel ve sosyo-duygusal becerilerin en hızlı olduğu dönem demiştik. Bu dönemde çocukların elde edecekleri beceriler, çevrenin ve ebeveynlerin desteği ile çok artıyor. Boğaziçi Üniversitesi bir müfredat hazırlamış; dezavantajlı mahallelerden seçilen ailelere ziyarette bulunan rehberler bu programa göre sohbetlerini geliştiriyor yeni anane babalarla. Gebelikten başlayarak beslenme, sağlık, bakım, doğum sonrası stres ve depresyon, çocuk ve beyin gelişimi konularında onları bilgilendiriyor, hazırlanan broşürleri veriyor ve orada yazılı bilgileri ailelerin yerine getirip getirmediğini kontrol ediyor. Bu aileler pilot ilçelerden yani Beyoğlu, Maltepe, Sarıyer, Sultanbeyli’den seçiliyor ve o belediyelerin sosyal uzmanları tarafından ziyaretler gerçekleştiriliyor. Her ilçeden 120 aile seçiliyor yani toplam 4 ilçede 480 aile bu hizmetten yararlanıyor. Bu aile rehberliği tanımını Prof. Feyza Çorapcı söyle yapıyor: “4 hedef alanı belirledik; hem hamile annenin daha sonra da emzirirken de hem annenin hem bebeğin doğru beslenmesini sağlamak, annenin ruhsal sağlığını desteklemek, çünkü annelere doğum sonrası sosyal destek çok az, bebeğin öğrenme kapasitesini desteklemek, bebeğin sosyo-duygusal becerilerini desteklemek. Örnek vermek gerekirse çok basit ve temel mesajlar veriyoruz. Emzirirken çocuğunun gözüne bak, çocuğunla sohbet et, çocuğun oyun kapasitesini geliştirebilmek için evdeki atık şişelerden, kartonlardan, iplerden oyuncak yap ve birlikte oynayın gibi. Belediyelerin rehberlerine Boğaziçi Üniversitesi ekibimizin hazırladığı 10 günlük hem içerik hem yöntem eğitimi verdik."
Yiğit Aksakoğlu: "Bizim derdimiz bu 480 aileyi eğitmekten çok, iyi bir örnek oluşturmak ve bunu bütün Türkiye’ye yayabilmek. Her belediyeden 3 rehber bir süpervizör geliyor. Rehberlerin ücretlerini belediyeler, süpervizorlerinkini Bernard van Leer Vakfı ödüyor. Aslında oldukça düşük maliyetli bir yatırım. Yeter ki tüm ilçe belediyeleri bunun faydasını görebilsin ve süratle kaynaklarını bu yöne çevirsinler."
Bernard van Leer Vakfı geçen yıl 1 buçuk milyon Euro'luk yatırım yapmış. Bu yıl bu rakam 1 milyon Euro'ya düşmüş. Vakıf, Kadir Has Üniversitesinin Sanat ve Tasarım Fakültesinde konulan yüksek lisans programında eğitim almak üzere pilot belediyelerden birer kişiye burs veriyor. Tek amaç tekrarlanabilir ve maliyet düşük modeller yaratmak.