Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Nil Eğitim ve Yardım Derneği’nin (NEYAD) tanıtım gecesinde verilen “önümüzdeki 1000 yıla hazırlanan gençlik” mesajı üzerine düşünmeye devam ediyorum.

        TÜRGEV Yönetim Kurulu üyesi Esra Albayrak’ın gecede yaptığı konuşmada dile getirdiği şu cümleler, AK Parti’nin gençlik tahayyülü hakkında fikir veriyor:

        “15 Temmuz bize şunu gösterdi: Eğitimin temel gayesi, fikri ve vicdanı hür nesiller yetiştirmektir. Bizler vatanını, milletini seven, Allah’tan başka hiçbir yüksek iradenin onayını beklemeden, ‘Ben varım’ diyecek, özgüvene, akademik donanıma sahip; vicdani, ahlaki değerlerine güvenen nesiller yetiştirmeliyiz.”

        Bu sözlerin birincil adresinin FETÖ olduğunu anlamak zor değil.

        Onlarca yıldır bilimsel başarıları ile övülen FETÖ okullarında, “vatan ve demokrasi düşmanı” gençler yetiştirildiğini görmek için acı bir süreci yaşamak zorunda kaldık.

        İLK SİYAHLAR ÖLÜYOR!

        Albayrak aynı konuşmasında, “aşağılık kompleksi” olarak tarif ettiği Batı hayranlığına yönelik eleştirisini, dünyaya “özgürlükler ülkesi” olarak pompalanan ABD’de kurulan ‘Siyah Hayatlar Önemlidir’ (Black Lives Matters) hareketi üzerinden sürdürdü.

        Hareket, 4 yıl önce Amerika’da öldürülen 17 yaşındaki Trayvon Martin olayından sonra, polis terörüne dikkat çekmek üzere uluslararası siyahi bir platform olarak başlamıştı.

        Grup, 6 Eylül’de Londra’da yaptığı protestoda “Londra’da City Havaalanı’ndan küçük bir grup elit uçabiliyorken, 3 bin 176 mülteci Akdeniz’de ya ölüyor ya da kayboluyor” diye sesleniyordu.

        Çevre kirliliğinin ırkçı bir sorun olduğuna dikkat çekerek, “Siyah insanlar her zaman ilk ölenler oluyor, uçabilenler değil” diyordu. Mülteci sorununa duyarlılığı ile gönül bağı kurulan hareketin, “çevreci” yönünü de aynı tonda sahiplenebilecek miyiz?

        Gezi direnişi sırasında, polislerin hunharca öldürdüğü 19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz ile Martin olayı karşısında yaşanan duygu kopukluğunu, FETÖ ile açıklamak içimizi rahatlatır mı?

        Albayrak’ın “Bilim tarihi aydınlanma ile başlıyormuş gibi anlatılır. Antik Yunan-Roma arada 1000 yıl var kocaman; anlatılmaz. Biruni, Farabi, İbni Sina, Meryem el-İcliya, Fatıma el- Fihri bilemiyorum kaçınızın hafızasında yer etmiştir. Newton dediğimde hepinizin gözleri parlar…” sözleri, Doğu-Batı medeniyeti tartışmasını güncelleme fırsatı veriyor.

        İLK ÜNİVERSİTE NEREDE?

        Dünyanın ilk üniversitesi nerede kuruldu sorusuna, akademik çevreler farklı referanslarla yaklaşıyor. Eski İstanbul Medeniyet Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hamit Okur, şöyle söylüyor:

        “Batı literatüründe dünyanın ilk üniversitesinin Bologna Üniversitesi (1088) olduğu iddia edilir. Kültürümüze baktığımızda Abbasiler döneminde (800’lerde) Beytül Hikme kurulmuş. Yine Fas’ta Emeviler tarafından Keyruvan Üniversitesi (859), Selçuklular zamanında Nişabur’da Selçuklu Medresesi (1046) ile Bağdat’ta Nizamiye Medresesi (1068) kurulmuş. Daha geriye gittiğimizde ilk üniversite-nin Peygamberimiz Hz. Muhammed tarafından kurulan Suffa Medresesi olduğunu görüyoruz.”

        AYDINLANMA VE SANAYİ 4.0

        Fransız Rönesansı ile başlatılan “aydınlama çağı” 18. yüzyılda sanayi devrimlerini tetikliyor.

        Doğu ile Batı medeniyeti arasındaki uçurum, tam da bu dönemde ortaya çıkıyor.

        Aradaki 1000 yıllık boşluğu anlamamız için, bugün dünyanın en iyi 500 üniversite sıralamasında neden Amerika, İngiltere, Almanya’daki üniversitelerin ilk sıralarda olduğuna bakmamız gerekecek.

        İngiliz kuruluşu QS’in (Quacquarelli Symonds) ülkelerin yükseköğretimdeki kalitesini değerlendiren sıralamasında, ABD başta yer alıyor.

        50 ülke içinde Türkiye’nin yeri ise 39’uncu sıra.

        ABD, İngiltere, Almanya, Avustralya, Kanada, Fransa, Hollanda ve Çin’in ardından gelen Güney Kore; eğitim ve araştırmaya yaptığı yatırımla dünyanın 13’üncü, Asya’nın 3’üncü ekonomisi haline geldi.

        Doğu: küresel rekabette “Sanayi 4.0” (Dördüncü Sanayi Devrimi) sürecini yakaladığında, Batı ile arasındaki tarihsel/bilimsel boşluğu doldurabilir. Özgür, araştırmacı, sorgulayıcı, fırsat eşitliği tanıyan bir eğitim sistemi ile sürdürülebilir ekonomik büyüme sağlayabilir.

        Diğer Yazılar