Binali Yıldırım'ın bilmediği sanat!
“OHH diyordum... Grip, mrip olmadan atlattım galiba bu seneyi”... Nazar ettim kendi kendime. Çünkü geçtiğimiz hafta Show, Habertürk ve Bloomberg HT ortak yayınında ağırladığımız Başbakan Binali Yıldırım programının ertesi günü yine Sayın Başbakan’la gittiğim seyahatin dönüşü yataklara düştüm. İlaçlar, vitaminler falan çok şükür ağır dönemi atlattım ama bu virüs nasıl bir belaysa girdiği andan itibaren insanın vücudunda bütün devreleri yakıyor.
Neyse... Hastalandığım için Ardahan, Artvin ve Batum’a dair izlenimlerimi de paylaşamadım sizlerle. Bunun için özür diliyorum öncelikle. Bayatladığından artık detay vermemin bir önemi kalmadığından bugün sadece Başbakan Yıldırım’la geçirdiğimiz uzun zaman boyunca yaptığım bir saptamayı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Çoğunuz bilirsiniz, “politika” Yunanca “politikos” sözcüğünden geliyor. Bu sözün ilk kullanıldığı yer de Aristo’nun Politika adlı kitabı. Kitap şehir yönetimi üzerine yazılmış. Aristo’nun bu sözü sonradan dünya literatürüne girdi ve “yönetim sanatı” anlamında kullanılmaya başlandı. Sonraları genişledi anlamı ve sadece devlet değil, aileden başlayarak her türlü toplumu, kurumu yönetme ve her türlü amaca ulaşma taktiklerinin genel adı oldu.
Neyse, sadede gelirsek... Mesleğim gereği çok politikacı tanıdım. Dolayısıyla politika sanatını kimin daha iyi icra edip etmediğini anlama konusunda uzman sayılırım. “En iyi kim?” diye soracak olsanız size bir değil, birkaç isim verebilirim. “En kötü kim?” sorusuna da... Ancak şöyle bir soru gelse... Denilse ki, “Siyaset dünyasının tam göbeğinde olup da politika yapmayan kim var?” Tek bir isim veririm hiç düşünmeden: Binali Yıldırım! Başbakan’ımız yani. Gerçekten de değerli okurlarım, bulunduğu pozisyon, oturduğu koltuk çok çok kritik ve değerli bir koltuk olmasına rağmen politika yapmaya gerek duymayan bir siyasi kişilik Binali Yıldırım. “Nasıl anladın bunu?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim... Geçen salı günü yaptığımız program sonrası gelen mesajlardan efendim. Çok garip ama Başbakan Yıldırım’ın o günkü duruşuna, açıklamalarına, sorularımıza verdiği cevaplara dair çok değişik siyasi görüşlerden biribirine tamamen zıt insanlardan gelen yorumların tamamı aynıydı. Herkesin ortak görüşü şuydu: “Başbakan çok içten ve samimi bir insan gerçekten...” (Bu mesajların çoğunluğu da “Hayır”cılardandı onun da altını çizeyim önemle!)
Gerçekten de içinden ne geliyorsa, nasıl davranmak istiyorsa öyle davranan, ince hesaplara girişmeden, en ufacık bir ego göstermeden, kompleks yapmadan siyaset dünyasında var olmayı tercih eden bir tarzı var Başbakan’ın ve bu çok net bir biçimde yansıyor karşı tarafa. Mesela bir arkadaşım şöyle bir yorum yaptı program sonrası: “Ben Başbakan’ın Anayasa değişikliğine ‘EVET’ demesinin bir zorunluluktan yani Erdoğan’a olan bağlılığından dolayı falan olduğunu sanıyordum ama o programda anladım ki değilmiş. Binali Bey gerçekten bu sisteme inandığı ve ülkenin geleceğinin bu sistemle daha iyi olacağını düşündüğü için ‘EVET’ diyor.”
Bu yoruma ek olarak ben de şunu diyeyim, eğer Binali Yıldırım Anayasa değişikliği konusunda bir tereddüt yaşıyor olsaydı veya bu sistemin ülkenin geleceği açısından sakıncalı olduğunu falan düşünseydi inanın çoktan gidip Cumhurbaşkanı’na “Ben bunu anlatamam efendim” deyip affını istemişti. O yüzden muhalefetin zaman zaman Başbakan’la ilgili, “Koltuğunu kaybedeceğini bile bile hiç kimse böyle bir sisteme ‘EVET’ demez! Binali Yıldırım’ın içinden gelen aslında ‘HAYIR’ ama şartlar gereği bunu dile getiremiyor!” tezviratlarına siz siz olun aldırış etmeyin. Tamamı palavra çünkü! Tam tersi, inanmasaydı bugün meydanlarda olmazdı Binali Yıldırım. Hani deriz ya, bir insanın içtenliğini ve samimiyetini anlatmak için, “İçi, dışı bir”... İşte Başbakan böyle bir insan!