Ucuz atlatmadık o geceyi!
HERKESİN diyecek bir şeyleri vardır 15 Temmuz gecesi yaşananlar için ama benim o herkesten farklı bir diyeceğim var... Kimse kusura bakmasın. Alınmasınlar da ama er geç o gece yaşanacaktı. Sinsice ve yıllarca TSK içerisine çöreklenmiş o alçaklar bir gün bu hain kalkışmayı yapacaktı.
Haklı olarak tabii soracaksınız, “Göz göre göre geldiyse, kim peki bunun sorumlusu?” diye.
Biraz belki sert bir yanıt olacak ama gerçek olan şu ki; o gece yaşananların sorumlusu maalesef bu ülkenin son 40 yıldır yönetiminde yer almış tüm devlet adamlarıdır! Çünkü bundan tam 40 yıl önce tohumu atılan bu alçak FETÖ örgütünün yeşermesinde, dallanıp budaklanmasında kabul etsinler etmesinler bu ülkede 40 yıldır yönetimde bulunmuş herkesin kabahati vardır.
Bütün devlet kurum ve kuruluşlarını yönetenlerin hem de... En başta da tabii “Peygamber Ocağı” olarak andığımız Türk Silahlı Kuvvetleri’nde komuta kademesinde bulunanların.
Hatırlayın bundan 10 sene öncesinin YAŞ kararlarını. Her YAŞ’ta onlarca insan ihraç edilirdi? Ya irtica tehlikesi taşıdığı için ya da aşırı sol görüşlü bilmem ne olduğu için. İşe bakınız ki, bir yığın insanı sırf mütedeyyin, namaz kılıyor, ibadet ediyor, eşinin başı kapalı ya da Kürtçü, aşırı sol görüşler taşıyor diye kapının önüne koyan TSK, ne yazık ki kurumun içerisine, en kritik noktalarına kadar sızmayı başarmış olan bu alçakların tek birini bile tespit edememiş.
Özetle değerli okurlarım... Kaçınılmaz bir geceydi vesselam. Bazıları, “Ucuz atlattık” diyor. Ucuz atlatmadık! Onlarca insanı kaybettik o gece. Ben buradan tüm şehitlerimize, o gece sokağa çıkıp bu vatanın o hainlerin ellerine geçmemesi için hayatını feda eden tüm demokrasi kahramanlarımıza rahmet diliyorum ve bu ülkenin bir ferdi olarak minnet borçlu olduğumu özellikle belirtmek istiyorum.
Bugün bir gazeteci, yazar olarak bu yazıyı kaleme alabiliyorsam eğer, ben bunun tamamını o demokrasi kahramanlarına borçluyum.
O gün sokağa çıkan, tankların üzerine yürüyen ve silahlara siper olan tüm şehitlerimiz, gazilerimiz haklarını helal etsinler...
SARHOŞUMUZ BİLE BUYKEN...
1 haftadan bu yana sosyal medyada geçen yıl bugün kâh vatandaşlar kâh haberciler tarafından çekilen video kayıtları yayımlanıyor. Tüm samimiyetimle söylüyorum, bazılarını izlerken tüylerim diken diken oluyor.
Mesela birinde vatandaşın, TSK maskeli teröristlere direniş anı var. Bizim SHOW Haber muhabiri çekmiş. Kurşunlara karşı siper almış vatandaşın yanından haberi sunarken, “Vatandaş korku içerisinde” diyor muhabir.
O anda inanılmaz bir şey oluyor değerli okurlarım. Muhabir öyle deyince oradaki vatandaşlar dönüp, “Korkmuyoruz! Hayır korkmuyoruz! Biz bu ülkeyi teslim etmeyeceğiz. Şu anda 2. Çanakkale yaşanıyor burada. Biz bu ülkeyi hainlere teslim etmeyeceğiz” diyor.
Bir diğer videoda ise alkollü bir vatandaşımız var. Belli ki bir yerlerde yemek yerken haberi almış ve fırlamış sokağa. Kafası bayağı iyi. Kalabalık içerisinde basbas bağırıyor o haliyle: “Çanakkale’de yenemeyenler Kızılay’a saldırıyor. Ey dünya, yedi düveli toplayıp gelin bir gram toprak alamazsınız!”
Dün Akın Gören isimli Twitter kullanıcısı, bu videonun altına şöyle bir yorum yazmıştı. Sizinle paylaşmak istiyorum bu yorumu; zira gerçekten bu milletin o gece yazdığı destanın nedenini anlatan en müthiş tespitlerden biriydi: “Sarhoşunun bile milli bilinci her daim açık olan bir millete darbe yapmak, aptallıktan öte bir şey değildir!”
BU MUDUR?
BELKİ hiç yeri değil bu konunun. Böyle bir günde yazmamam gerekirdi ama dayanamadım. Yazmasam içim içimi yerdi ve bir daha da kendimi hiç affetmezdim.
Önceki akşam Başbakan Binali Yıldırım, İstanbul’da belli başlı gazetelerin yayın yönetmenleriyle yemekte buluştu. Vahdettin Köşkü’ndeki bu buluşma sonrası bir kare yansıdı kamuoyuna. Görmüşsünüzdür ama ben özellikle rica ettim köşemin mimarı Recep’ten (Coşkun) bu fotoğrafı yazıma iliştirsin diye; çünkü nasıl kahrolduğumu anlamanız için bu elzemdi!
Fotoğrafta gördüğünüz gibi Başbakan Yıldırım ayakta ve etrafında gazetelerin yayın yönetmenleri. Bizim yayın yönetmenimiz Selçuk Tepeli de aralarında, önde...
Fark ettiniz mi bilmiyorum ama içlerinde bir tek kadın yok! Köşe yazarları, yöneticiler arasından olsun bir kadın davet edilemez miydi? Yayın yönetmenleri davet edilmiş belli ki, gelen gelmiş. Ve gelenlerin tamamı erkek! Peki neden tablo böyle? Çünkü Türk medyasında maalesef bir gazetenin başında, yani yayın yönetmeni pozisyonunda olup çağrılabilecek kadın yok! Gördüğünüz fotoğraf değerli okurlarım, yeni Türkiye’nin medyasının fotoğrafı. Ben şahsen sindiremedim bu fotoğrafı ve merak ediyorum o fotoğraf karesinde olanlar ne düşünüyor?
Not: Sanmayın ki derdim o fotoğraf karesinde olmak. Benden yönetici falan olmaz, öyle bir hayalim ya da amacım hiç olmadı. Ancak olanlar var. Yönetici olabilecek hemcinslerimiz var. Neden onlardan birine fırsat verilmiyor? Aralarında tek biri de mi bu fotoğrafta yer almayı hak etmiyor?