Bu iş dikiş tutmaz!
AKLIMI seveyim! “Hem biraz rutinin dışına çıkayım, hem de siyasetin göbeğinde neler oluyor acaba?” merakıyla iyi ki çıkıp gelmişim Ankara’ya...
Çok verimli bir seyahat oldu iş güç açısından...
Bagaja bayağı bir siyasi kulis yükledim.
Aslında birkaçını bugün paylaşacaktım sizlerle ama bugün (yani dün) öğleden sonra CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun avukatı Celal Çelik, FETÖ’cü olduğu iddiasıyla gözaltına alınınca bu konuya girmek elzem oldu.
Tesadüf işte... Çelik’in Ankara’da gözaltına alındığı haberinin kamuoyuna yansıdığı sıralarda ben de uzun zamandan beri yüz yüze görüşmediğim eski bir dostumla öğle yemeğindeydim.
Adı bende saklı bu dostum, Celal Çelik’i çok yakından tanıyan tecrübeli bir siyasetçi.
Şoka girdi haberi duyunca ve böyle bir iddianın doğru olmasının mümkün olmadığını iddia etti.
YARGIÇLIĞI BIRAKMIŞ
Ben şahsen Çelik’i tanımadığım için, dostumun yüksek sesle, “Olamaz! Celal’le ilgili böyle bir şey asla doğru değildir!” itirazına itiraz ettim.
Dedim ki: “Bence bu kadar iddialı olma! Nihayetinde olamaz denilen kimlerin nasıl FETÖ mensubu olduklarını gördük!”
Benim bu sözlerim üzerine bayağı bir öfkelendi siyaset erbabı dostumuz ve bir çırpıda Celal Çelik’le ilgili tüm bildiklerini aktardı.
Dedim ya tanımıyorum ben. Adını ilk kez bu gözaltı vesilesiyle duydum. Meğer bugün avukat olan Celal Çelik, 2011 yılına kadar Yargıtay’da tetkik hâkim olarak görev yapıyormuş ve o dönem yargıyı ahtapot misali saran FETÖ’cülerle başa çıkmasının mümkün olmadığını gördüğü için istifa edip yargıçlığı bırakmış.
Celal Çelik
FETÖ’YLE MÜCADELE ETMİŞ
O anda hemen internetten açıp izlettirdi bana istifa sonrası CNN Turk’te yaptığı açıklamayı. Bunun üzerine kafam allak bullak oldu tabii. Ve netleştirmek için hemen Yargıtay’da halen görevli olan başka birini aradım.
O da çok yakından tanıyormuş Celal Çelik’i ve çok şaşkındı bu gözaltı karşısında. Çelik’in FETÖ’cü olabilmesine imkân vermiyordu.
Yargıtay üyesi bu kaynağım da bir yığın şey aktardı Çelik’in geçmişte FETÖ’ye karşı nasıl mücadele verdiğini ve bu uğurda Yargıtay’daki görevini nasıl terk ettiğini.
Tabii bunun üzerine sorgulamaya başladık telefonda karşılıklı... Dedim ki: “Peki sizin bilmediğiniz bir şey olabilir mi?”
“Olamaz” dedi ve devam etti: “Hangi belge ve kanıtlara dayanılarak bu gözaltı yapıldı bilmiyoruz henüz, ama eğer şu anda söylendiği gibi Celal Çelik’in irtibatta olduğu kişilerin bazılarının FETÖ mensubu olması nedeniyle ise korkunç bir yanlışa imza atılmış demektir. Çünkü FETÖ’cü birilerinin Celal’le irtibat kurmuş olması yahut görüşmüş olması onu FETÖ’cü yapmaz!”
‘BİLİNÇLİ YAPILIYOR’
Neyse... Celal Çelik üzerinden başlayan telefon sohbetimiz sonunda FETÖ’yle mücadelede yargının ne durumda olduğu konusuna geldi.
Kaynağım son dönemlerdeki bazı olayların eski dönemleri anımsattığının altını çizdikten sonra aynen şöyle dedi:
“Lütfen bunu yaz! Çok rica ediyoruz yaz! Yargı üzerinden birtakım yanlışlar yapılıyor ve bizim tahminimiz bu yanlışlar bilinçli yapılıyor. Amaç belli ki hükümeti zora düşürmek! O nedenle hükümeti bu oyunlara düşmeme konusunda sık sık uyarmak lazım.
Bana göre bu bir oyun! Çünkü FETÖ’nün kurduğu korku imparatorluğu karşısında susulan bir dönemde bu örgüte aslanlar gibi kafa uzatan ve bu tavrı kayıt altına alınan bir ismi FETÖ’cü olduğu iddiasıyla gözaltına almak, toplumda bu mücadelenin artık tamamen siyasileştiğine ve bambaşka noktalara kaydığı algısının oluşmasına hizmet eder.
Zaten epeyden beridir bu yapılıyor birileri tarafından sinsi sinsi...
Mesela Cumhuriyet davası... Mesela ByLock kullanıcısı olmasına rağmen siyasi gücü olduğu iddiasıyla bazılarının serbest bırakılması gibi...
Bu son olay zannımca tuz biber olmuştur! Eğer Celal Çelik bir ByLock kullanıcısı falan değilse, hangi iddiayla onu FETÖ’cü yapmaya çalışılırsa çalışılsın o iş dikiş tutmaz! Bu böyle biline!”
‘BU İŞ PROVOKASYON’ DEMEK GERÇEĞİ PERDELEMEKTİR!
Ne halde geldik demeyeceğim... Yanlış olur böyle söylemek; çünkü doğrusu ne hale getirildik biz? Ne ara bu kadar kötü olduk? Gerçekten şu an bile bu konuda yazarken elim ayağım titriyor... İnanılmaz bir şeydi yaşanan. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiç olmamış, yaşanmamış bir olaydı.
Hangi konudan bahsettiğimi anlamışsınızdır sanırım. HDP’li Aysel Tuğluk’un annesinin cenazesine yapı- lan saldırıdan bahsediyorum. Hakikaten iki gün önce Ankara’da yaşanan bu olay büyük bir kepazelikti. Tuğluk’un annesinin cenazesine o saldırıyı yapanlar kim ya da kimler bilmiyorum ama bu ülkenin geleneğine, töresine, değerlerine yapmıştır o saldırı ve herkes bu saldırı karşısında en yüksek perdeden “ama, şu, bu” demeden tepkisini göstermelidir. Aksi bizi çok ama çok kötü bir ayrışmaya götürür ve o gidilen noktadan artık geri dönüş de mümkün olmaz!
Bir de bu korkunç olayın arkasında provokasyon arama çabalarına dikkat çekmek istiyorum. Olay zaten başlı başına bir provokasyon, orası ayrı konu ama esası, gerçeği perdelemek için de bir yerleri adres gösterme işlerinden herkes uzak durmalı.
Özellikle biz gazeteciler... Bu gibi olayların neticesinde yazdıklarımıza, yorumlarımıza çok ama çok dikkat etmemiz gerekiyor. “O’cular, ‘şu’cular, ‘bu’cular yaptı” deyip toplumun geldiği ayrışma noktasının üzerini örtmeyelim lütfen.
Bilakis üzerine gidelim ve açık açık konuşalım... “Biz neden bu hale geldik? Ne ara bu kadar kötü ve öfkeli olduk?” diyerek soralım ve sorgulayalım...