Türkiye ile ABD arasındaki krizin arka planında yaşananlar
ŞAHSEN ben de Amerika Birleşik Devletleri ile Türkiye Cumhuriyeti arasında yaşanan krize neden olan olayı, konsolosluk çalışanı Metin Topuz adlı şahsın FETÖ üyesi olduğu iddiasıyla tutuklanması diye biliyordum...
Ama değilmiş!
Eminim ki siz de çok şaşıracaksınız az sonra okuyacaklarınız karşısında çünkü bu büyük krizin nedeni çok farklıymış değerli okurlarım!
Evet, krizin kaynağı Metin Topuz adlı şahıs, ama asıl nedeni bugüne kadar kamuoyuna yansımamış.
Ben de işin aslını dün çok güvendiğim istihbaratçı haber kaynağımdan öğrendim.
TUTUKLANMA SÜRECİ
Şimdi size onun anlattığı biçimde aynen aktarmak istiyorum hikâyeyi...
Lütfen dikkatle okuyunuz...
ABD İstanbul Başkonsolosluğu çalışanı Metin Topuz’un hangi gerekçelerle gözaltına alınıp tutuklandığını biliyorsunuz.
Bu konuyla alakalı çok şey yazılıp çizildiği için ben zaman ve yer kaybı olmaması açısından tekrar etmeyeceğim.
Benim aktaracaklarım, onu tutuklanmaya kadar götüren süreçte verdiği ifadeler ve halihazırda ABD’nin İstanbul Başkonsolosluğu binasında tutulduğu iddia edilen Mete Cantürk adlı şahısla ilgili olacak.
KİM BU METE CANTÜRK?
Tıpkı Metin Topuz gibi ABD’nin konsolosluk çalışanlarından biri olan Cantürk, İstinye’deki başkonsoloslukta güvenlik amiri olarak görev yapıyor.
Adamın belki de FETÖ ile falan hiç ilgisi yok, ama bir şekilde bu büyük krizin anahtarı olmuş durumda.
Ve çok şaşıracaksınız, onu bu krizin orta yerine koyan, yani krize neden olan isim yapan kişi Metin Topuz’un ta kendisi!
Yani FETÖ’cü olduğu iddiasıyla gözaltına alınıp sonrasında da tutuklanan mesai arkadaşı...
Peki nasıl?
Efendim, Topuz gerek cumhuriyet savcısına, gerekse onu tutuklayan sulh ceza hâkimine verdiği ifadelerde Mete Cantürk’ün de adını zikrediyor.
17/25 Aralık sürecinin muktediri olan emniyetçilerle ve savcılarla sık sık görüştüğü yönündeki iddiaların tamamını kabul eden Topuz, “Konsoloslukta bildiğin başka FETÖ’cü var mı?” sualine cevaben de Cantürk’ün adını veriyor.
Aynen şu ifadeyi kullanıyor: “Zaman Gazetesi okuması, çevresindeki kişilerle dini konular üzerinde sohbet etmesi, benim onda FETÖ/ PDY sempatizanı olabileceği yönünde bir kanı oluşturdu, kendisi etkili bir pozisyonda değildir, başkaca bildiğim bir isim yoktur.”
Bunun üzerine İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, Mete Cantürk’ü ifadesini almak için adliyeye davet ediyor. Aslında o şartlarda Cantürk elini kolunu sallaya sallaya İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na gidip ifade verse belki bugün yaşanan tüm bu saçmalıkların hiçbiri olmayacaktı.
Ancak ifadesinin alınmak istendiğini konsolosluk yetkililerine iletince bir panik başlıyor.
BASS İŞİ ABARTIYOR
İstanbul Başkonsolosluğu, yıllardan beri güvenlik amiri olarak görev yapan Cantürk’le ilgili bu bilgiyi Ankara’ya, büyükelçiliğe iletiyor.
Büyükelçi John Bass da Cantürk’ün diplomatik dokunulmazlığı olmasa bile güven duydukları eski bir çalışanı olması nedeniyle ifadeye gitmesini istemiyor.
Sonra da bu durumu Washington’a iletiyor, ama biraz abartarak... Sanki Türkiye’den ABD’nin diplomatik personeline karşı bir hamle varmış gibi yansıtıyor.
Yani basit bir olayı, Sayın Bass uluslararası diplomatik krize devşiriyor ve Washington’a hem Cantürk’e sahip çıkılması hem de Türkiye’ye karşı bu konuda tavır alınması yönünde görüş bildiriyor.
Ondan sonra da dananın kuyruğu kopuyor işte!
Gereksiz yere dersem hiç yanlış olmaz!
Eğer Bass o günkü şartlarda Cantürk’ün ifade vermeye gitmesine müsaade etseydi tüm bu saçmalıklar da yaşanmıyor olacaktı.
Hakkında yakalama kararının çıkarılması işi büyüttü haliyle.
Bu arada ilk telefon sinyalinden Amasya’da olabileceği anlaşılmış Cantürk’ün, ancak orada sadece eşi ve kızı olduğu için onlar gözaltına alınmış, ama gözaltında tutmak için hiçbir gerekçe bulamadıklarından da hemen salıverilmişler.
CANTÜRK FETÖ’CÜ MÜ?
Özetle değerli okurlarım... Amerika ile aramızda gerçekten çok derin bir ayrışmaya sebep olan bu olayın temelinde Metin Topuz’un, arkadaşının ismini vermesi meselesi var.
Kaynağım, “Topuz’un Cantürk’le ilgili doğru söyleyip söylemediğinden bile emin değil savcılık... Belki de her şey bir palavradan ibaret” diyor ve şunu ekliyor:
“Bu krizin bu hale gelmesinin elbetteki tek nedeni Cantürk’ün ifadeye çağrılması falan değil. Bu olay üzerinden maalesef Sayın Büyükelçi Bass’ın giderayak işi şova döküp Trump ve iktidarına çelme takmak istemesi de olayı bu boyuta taşıdı!”