OHAL Komisyonu'nun karara bağladığı dosya sayısı ne kadar?
“KEŞKE elimden daha fazlası gelse... Keşke...” 2 günden beri tarafıma iletilen mektupları okudukça dilime dolanan cümle bu sevgili okurlarım. Aslında daha OHAL Komisyonu ile ilgili yazıyı yazarken tahmin ediyordum binlerce insanın derdini anlattığı mektuplarla karşı karşıya kalacağımı. Biliyorum ki bu mektupları tarafıma ileten herkesin beklentisi, bu köşede o mektubu sizlerle paylaşmam ve ne yaşamış, nasıl yaşamış tek tek aktarmam. İmkân olsaydı evet, ama takdir edersiniz ki bunu yapabilmemin imkânı yok! Yapmaya kalkarsam iş tamamen zıvanadan çıkar; zira bin değil, 10 bin değil, tam 100 binin üzerinde kişi var aynı durumda olan. O nedenle anlayış bekliyorum herkesten ve yapabileceğim tek şeyin de ancak onların durumunu inceleyen, araştıran OHAL Komisyonu’nun çalışmalarıyla ilgili doğru bilgileri aktarmak olduğunu bilmelerini istirham ediyorum.
Bir kez daha tekrarlayayım... İçleri rahat olsun bu insanların. Komisyon çalışıyor. Ve kanaatime göre de olabildiğince titiz ve olabildiğince hızlı. Komisyondaki yetkililerle yaptığım görüşmelerimden bizzat bildiğimi söylüyorum. Bir kere şu “Bugüne kadar ancak 300 kişinin dosyasına karar verildi” bilgisi yanlış. Hem de çok yanlış. Komisyondaki yetkililer ısrarla bir sayı vermekten kaçınıyor ama yaptığım görüşmeler çerçevesinde tahminimi söylüyorum: Rakam 300’ün çok çok üzerinde!
İkincisi de şu: Bir önceki yazımın sonunda, görüşmelerimden edindiğim izlenime göre şöyle bir yorum yapmıştım: “Bence komisyon çok hassas bir çalışma yürütmüş. Bir kere, görevden alınanların tüm itirazlarını dikkate almış. Ve galiba ibadet ya da sosyal çevrenin etkileri gereği yapının bir terör örgütü değil, dayanışma ve yardımlaşma amaçlı oluşmuş bir dini grup yani cemaat olduğu niyetiyle ilişki içerisine girmiş kişileri affetmiş. Affetmedikleri, bu örgütle ibadet ya da ticaret gereği ilişkiye girenler değil, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın defalarca üzerine basa basa söylediği gibi İHANET amacıyla ilişki kuranlar olmuş.”
Keşke yapmasaymışım bu yorumu. Zira bazıları başka manalar yükledi benim bu yorumuma ve haklı olarak komisyon üyelerini de rahatsız etti bu durum. Komisyonun, “affetmek” yani kararları ancak somut verilere göre kabul ya da reddetmek dışında bir yetkisi yok! Özetle, yorumumdaki “affetmek” ibaresi yanlış olmuş gerçekten. Bir de, komisyonca başvurusu reddedilenlerin, “FETÖ ile ilişkisinin kesin olduğu” yönündeki tespitte, komisyonun başvurucuların FETÖ’cü olup olmadığını kesinleştiren bir merciymiş gibi anlaşılmasına neden olmuşum yorumumla. Bu da doğru değil çünkü komisyon bu çalışmaları başta MİT olmak üzere İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı’na bağlı tüm kurum ve kuruluşlarla birlikte yapıyor. Bu kurumlardan gelen istihbaratlar, belgeler, kanıtlar belirliyor komisyonun kararını.
Bir nokta da ByLock meselesinde var. “ByLock bile tek başına kesin delil kabul edilmemiş” ifadesi. Aslında yazdığım doğru ama bu da yanlış anlaşılmış. Açmam gerekiyormuş bu ifademi de. Bildiğiniz gibi, ByLock kullandığı tespit edilen kişi yargı nezdinde kesinlikle örgüt üyesi olarak kabul ediliyor. Dolayısıyla tek başına kesin delil olmadığı açıklaması doğru olmamış. Dolayısıyla komisyona başvuranlara açık açık sesleniyorum!
Eğer Bylock kendi kullandığınız hatta ve telefonunuzda ise göreve dönmeyi falan unutun! Zira durumu bu şekilde olanlar bilmeliler ki kesinlikle terör örgütü üyesi olarak kabul ediliyorlar ve bu kişilerin işe iadesi mümkün değil. Ancak benim özenle üzerine basa basa vurguladığım şeydi bir önceki yazımda... Eğer kişinin kendi adına olan hattının başkaları tarafından kullanıldığı tespit edilip ByLock programını da onların indirdiği kesinleştirilmişse ve bu kişinin FETÖ ile başka bağlantısının da olmadığı anlaşılmışsa, kanıtlanmışsa, göreve iadesi mümkün. Aksi imkân, ihtimal dahilinde değil!
*************
SİYASET BU ANLAYIŞI ZORUNLU KILIYORSA BEN YOKUM!
İSTANBUL Büyükşehir Belediyesi Zabıta Daire Başkanı Tayfun Karali denilen zalim adamın yaptığını biliyorsunuz hepiniz. Bu konuyla ilgili yazacaklarım var değerli okurlarım. Olay sosyal medyaya ilk düştüğü anda farkında olanlardan biriydim. Ben, takipçisi olduğum CHP Milletvekili Tuncay Özkan’ın paylaşımı vesilesiyle farkına vardım olayın. Özkan, söz konusu görüntüleri paylaşıp altına da yerden göğe kadar haklı olarak aynen şunu yazmıştı: “O bayılma anını asla unutmayacağım, siz de unutmayın! Ekmek parası için çalışan zabıtayı tokatlamak hangi vicdanın ürünüdür? İBB Başkanı Mevlüt Uysal, bu daire başkanını derhal görevden almalıdır! Aksi halde suça ortaktır!”
Dün tekrar baktım hesabına; Özkan o paylaşımı saat 23.09’da yapmış. İşte bu paylaşımdan yaklaşık 2 saat sonra 02.05’te de İBB Başkanı Mevlüt Uysal, yine Twitter adresinden söz konusu olaydan duyduğu üzüntüyü dile getirdikten sonra “Zabıta Daire Başkanı’nı görevden uzaklaştırdım ve hakkında soruşturma başlattım. Vatandaşlarımız gerekli işlemlerin yapılacağından emin olsunlar!” mesajını verdi kamuoyuna.
Özetle değerli okurlarım, İBB Başkanı Uysal, hızlı bir refleks gösterip sosyal medyada adeta infiale neden olan olayın sorumlusu zalim Karali’yle ilgili gerekeni yaptı.
Peki, Uysal’ın bu hızlı refleksi takdir buldu mu muhalif cepheden? Mesela ilk yazdığıyla haklı olarak Uysal’ı tam sorumlu tutan ve Zabıta Daire Başkanı’nı görevden almazsa suçuna ortak kabul edileceğini söyleyen Özkan ne dedi?
Hiçbir şey! Hatta ve hatta o paylaşımından sonra o konuya girmedi bile bir daha! Bilmiyorum insan siyaset yapınca böyle olmak zorunda mı? Öyleyse hiç bana göre değil demek ki siyaset, çünkü şahsen ben Özkan olsaydım, tek bir cümleyle bile olsa Uysal’ı takdir eder ve bir daha böylesi bir olayın yaşanmaması adına da attığı adımın çok kıymetli olduğunun altını çizerdim.
Haksız mıyım?
(Ha... Eğer Uysal o refleksi göstermemiş olsaydı adım gibi eminim yazmaya ve kamuoyunda o olayla ilgili sağduyu oluşmasına devam edecekti Özkan. İyi bir malzemeydi çünkü ama malzeme elde patlayınca, siyaset işte sanki öylesi bir olay hiç yaşanmamış gibi bir daha gündemine almadı.)