Şimdi sıra OHAL Komisyonu'nda
HATIRLARSANIZ, daha önceki bir yazımda Ankara Başsavcılığı tarafından tespit edilen “Mor Beyin” programı nedeniyle ByLock mağduru olduğu tespit edilenlerin tam listesinin yayınlanmasının bir zorunluluk olduğunu yazmıştım. Çünkü listenin yayınlanmaması halinde söz konusu mağduriyet dolayısıyla telefonunda ByLock çıkan neredeyse herkesin, “Ben de bir mağdurum” deme şansına sahip olduğunu, bundan da önemlisi gerçek FETÖ’cülerin Mor Beyin ayağına araya kaynama yapıp bu işten sıyrılabilme ihtimali olduğuna inanıyordum.
Neyse ki böyle bir olasılık artık yok! Çünkü Ankara Başsavcılığı dün şahane bir iş yaptı ve toplamda 11 bin 480 kişiden oluşan Mor Beyin mağdurlarının tam listesini yayınladı. Dileyen herkesin, istediği bir telefon numarasını yazıp, o telefon numarasının gerçekten mağdur olup olmadığı hakkında bilgi alma şansı var. Bu arada savcılık, mağdur olanların mağduriyetinin ivedilikle giderilmesi için de gereken açıklamayı not düştü yayımlanan listeye ek olarak. Hakkında sadece bu sebeple işlem yapılmış kişilerin durumunun yeniden değerlendirilmesini isteyen Ankara Başsavcılığı, Bank Asya’ya para yatırma veya FETÖ üyeliğine dair kriterlerden başka biri yoksa bu kişilerin tutukluysa tahliye edilmesi gerektiğini ve adli kontrol, yurtdışı yasağı gibi başka engelleri varsa da kaldırılmasını talep etti.
“Hayırlısı olsun” diyorum ve Ankara Başsavcılığı’nı bu şeffaflığından dolayı tebrik ediyorum. Ve aynı şeffaflığı toplamda 103 bin kişinin mağduriyetine bakan OHAL Komisyonu’nun da yapması gerektiğini bir dip not olarak düşüyorum. Biliyorsunuz, birkaç defadır komisyonun çalışmaları hakkında yazıyorum. Elimden geldiğince oradan edindiğim bilgileri siz okurlarıma aktarmaya çalışıyorum. Komisyonun titizlikle çalıştığından hiç şüphem yok, ancak komisyonun hakkında karar verilen başvuru sahiplerinin kim olduğunu açıklamama gibi bir ilke kararı var. Bence bu doğru bir karar değil. Çünkü insanlar haklı olarak merak ediyor başvurusuyla ilgili nasıl bir kararın verildiğini.
Abartmıyorum, hemen her gün yüzlerce insandan OHAL Komisyonu’nun kararları gereği nasıl bir sonuçla karşı karşıya olduğunu bilmek istediği yönünde mektup alıyorum. Bilgi edinme Anayasal bir haktır, o nedenle sonsuz saygım var bu insanlara. Aynı saygıyı OHAL Komisyonu’nun da göstermesi gerektiğini düşünüyorum. Hangi kurum olursa olsun, hangi devlet kuruluşu yaparsa yapsın ve konu ne olursa olsun kapalı kapılar ardında yapılan bu tür çalışmaların kamuoyuyla paylaşılması çok ama çok güzel bir hareket.
Umarım Ankara Başsavcılığı’nın gösterdiği şeffaflık örnek olur OHAL Komisyonu’na da onlar da karar verdikleri başvuru sahiplerinin isimlerini bir an evvel açıklarlar. Bu hem vatandaşın Anayasal hakkı olan bilgi edinme hakkının çiğnenmemesine, hem de mağdur olsun olmasın her bireyin şeffaflık gereği devlete güvenirliğinin artmasına vesile olur... Haksız mıyım?
*********
HELAL OLSUN SANA HASİP KAPLAN!
ESKİ milletvekili Hasip Kaplan’ın, HDP’nin eşbaşkanlığına seçilecek kişinin kökeninin Türk olmaması gerektiğine dair yaptığı açıklamalar bomba gibi düştü gündemimize ve günlerdir tartışılıyor. Ve Türk olan, ama uzun zamandan beri HDP’de siyaset yapan Sırrı Süreyya Önder’in, tutuklu olan Selahattin Demirtaş’ın yerine geçebilme olasılığı üzerine yaptığı açıklamalar dolayısıyla ırkçılıkla suçlanan Kaplan’a dört bir taraftan ateş püskürülüyor.
Şahsen ben büyük bir haksızlık olarak nitelendiriyorum Kaplan’a yapılan eleştirileri. Çünkü sonuçta Hasip Kaplan, aslında diğer HDP’lilerin yapamadığını yapmış ve son derece dürüst bir tavır sergileyip HDP’nin tavanı ve tabanı dahil sahip olunan genel görüşün ifşa olmasına önayak olmuştur. Ha, yaptığı elbette ki Kürtçülük yani ırkçılıktır ama HDP’de de esas zihniyet bu değil mi zaten?
Bakmayın siz Kaplan’ın sözleri üzerine partinin genel merkezinin yaptığı açıklamalara filan. Emin olun samimi değiller Hasip Kaplan gibi. Ve emin olun aslında hepsi, onun gibi düşünüyor, ama çıkarları uğruna bunu dile getirmiyorlar.
Özetle değerli okurlarım... Ben zaten biliyordum Hasip Kaplan’ın o siyasi kanadın en dürüst, en samimi isimlerinden biri olduğunu. Sağolsun, bunun böyle olduğunu bir kez daha ispat etmiş oldu. Kızanlar kızsın ona ama ben kendisine minnettarım; “Türkiye’nin partisiyiz” diye sahaya çıkıp, 7 Haziran 2015’te “birlik, kardeşlik ve barış” deyip milyonlarca insanı ahmak yerine koyarak ardından çukurlar ve hendekler kazıp asıl niyetlerinin Türkiyelileşme değil, bağımsız bir Kürt devleti kurmak olduğunu gösteren HDP’nin arka bahçesine gömülü zihniyetin esasını ifşa ettiği için!
********
SORU: AYM NİYE VAR?
CEVAP: ÇAYINI İÇ!
BİLİYORSUNUZ, zaman zaman yazıyorum. Oğlum Fransa’da okuyor, Hukuk Fakültesi’nde. Tatil için Türkiye’de. Hâl böyle olunca tabii vaktimin büyük çoğunluğu onunla geçiyor. Dün beraber geldik gazeteye. Hem ofisimi görsün istedim, hem de mesai arkadaşlarımla tanışsın. Neyse... Odamda oturduk bir süre. Önündeki sehpada tüm gazeteler. Ben bilgisayarda bakınırken bir şeylere, o da gazetelerin birinci sayfasındaki haberlere göz atmış. Ve hukuk öğrencisi olduğu için de tabii AYM’nin, yani Anayasa Mahkemesi’nin, FETÖ’den tutuklu Mehmet Altan ve Şahin Alpay’la ilgili verdiği tahliye kararının 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddi haberi dikkatini çekmiş.
İşim bitince dönüp bana sordu meseleyi. Ben de anlatmaya çalıştım. Ama tabii, eveleyip geveleyerek; çünkü gerçekten de olan bitenin nasıl anlatılabileceğini bilemedim. Dinledi dinledi ve sonra dönüp bana, ama yüzünü ekşiterek aynen şöyle dedi: “Bana diyorsun ki okulunu bitirince geleceksin ve eğitimin doğrultusunda hayatını burada kurgulayacaksın. Anneciğim, biliyorsun ben hukuk okuyorum. Geleyim gelmesine de okul bittikten sonra ben burada, bu hukuk karmaşasının içerisinde bu işi nasıl yapacağım? Bizim gördüğümüz hukukta, en yüksek mahkemenin verdiği kararın yerel bir mahkeme tarafından tanınmaması gibi bir olay yok! AYM niye var söyler misin bana lütfen? Ne için kurulmuş bu mahkeme?”
Doğruyu söyleyeyim mi? Sizde benim oğlanın söylediklerine karşı bir cevap var mı bilemiyorum ama ben bulamadım. Baktım öylece suratına ve sadece şunu diyebildim: “Hadi çayını iç oğlum!”