OHAL Komisyonu çözüm değil yeni bir düzenleme kaçınılmaz!
HANİ insan bir derdi anlatır, anlatır ama karşı tarafta anlaşılmayınca der ya “Artık dilimde tüy bitti!” diye. OHAL Komisyonu konusunda da benim durumumun özeti aynen böyle değerli okurlarım. Anlatamıyorum derdimi kimseye. Ve yüzden de sadece dilimde değil, gelen mağduriyet mektuplarını okumaktan dolayı gözlerimin içinde de bitti o tüylerden!
Bazılarınızın gündeminde değil biliyorum bu mesele, ama bilmelisiniz ki şu anda bu ülkede yaşayan ve sayıları 1 milyona yakın olan bir kesim var ve bunların tek gündemi OHAL, yani Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu! Esasında bu komisyona başvuru sayısının toplamı 107 bin 175, ama bunun geçmiş aylarda 6 bin 400’ünün incelenmesi tamamlanmıştı.
Geriye kalan dosya sayısı 102 bin. Ancak bu başvuran kişilerin bir eşi ve çocuklarının, annesinin, babasının, kardeşinin, dayısının, amcasının velhasıl yakın akrabalarının olduğunu düşünün ve OHAL Komisyonu’ndan çıkacak kararı yüreği ağzında bekleyenlerin toplam sayısının ne kadara vurduğunu görün!
Milyona yakın demem ondan işte! Ve ne yazık ki bu milyona yakın insanların beklentisine bir türlü cevap verilemiyor. Biliyorsunuz, geçen mart ayının başında komisyonun yavaşlığını dile getirmiş ve bu yavaşlıkla başvuruların tamamının 10 yılda bitirilmesinin mümkün olmadığını söylemiştim. O yazdıklarıma epeyce bir destek geldi. Hem başvuruculardan hem de başvurulanlardan. Her iki taraf da bu hususta bana hak veriyor, ama tabii mesele benim haklı olup olmadığım değil, sorunun nasıl çözüleceği.
Dün bir kez daha OHAL Komisyonu çalışmalarını yokladım. Çalışmalara tam sürat devam ediliyor ancak yeterli değil. Çünkü komisyon bünyesinde 80’i raportör (hâkim, uzman, müfettiş) olmak üzere toplam 220 personel görev yapıyor olsa da yapılacak iş ya da işlemler belli. Öğrendiğim kadarıyla büyük bir titizlikle çalışılıyor. Mesela arşivleme ve inceleme işlemleri için özel bir bilgi işlem altyapısı oluşturulmuş, başvurulara ilişkin 20’den fazla kurum ve kuruluştan temin edilen tüm bilgiler bu sisteme kaydediliyormuş, ancak bunların hepsi karar verme sürecine yani sonuca gidişe hız katmıyor.
Dün anladım ki bu iş OHAL Komisyonu’yla çözülecek bir iş değil. Bence başka bir çözüm üretmek gerekiyor. Örneğin, yeni bir KHK çıkarılıp en azından OHAL Komisyonu’nun kararını bekleyenlerin bir kısmının talebi karşılanabilir.
FETÖ’yle irtibata kanıt sayılan bazı hususlar suç olmaktan çıkarılabilir. Bank Asya’nın kurucusu olan kerli ferli adamlar elini kolunu sallayarak ortada dolaşırken, bu bankada hesabı olduğu için üç kuruş memur maaşı alanları FETÖ’cü deyip KHK’yla ihraç etmek zaten hakkaniyetli bir yaklaşım değildi. Bu durum düzeltilebilir mesela.
Hülasa... Bu benim aklıma gelen bir formül. Pekâlâ başka formüller de bulunabilir. Nasıl olur bu bilmiyorum, ama gerçek olan şu ki OHAL Komisyonu imkânlar ve şartlar gereği hız yapamıyor. Er geç karar verilecek elbette ama unutmayalım ki geç gelen adalet de adalet değildir.
***********
DEVLET BAHÇELİ İKNA OLUR MU?
AK Parti’ye yaptığı kamuoyu araştırmalarıyla tanınan ANAR’ın Genel Müdürü İbrahim Uslu’nun, “Ben erken seçim bekliyorum. Parlamento misyonunu tamamladı, yapması gereken işleri yaptı, yeni sisteme geçme zamanı gelmiştir” açıklamasını okuyunca, “İşte budur” dedim kendi kendime! Çünkü ben de aynen İbrahim Uslu gibi düşünüyorum. Bence de yeni sisteme bir an evvel entegre olmak için erken seçim yapılmalı. Bir de 2019’un artık bir sendrom olmaktan çıkmasını arzu ettiğim için istiyorum erken seçimi.
Bir yıldan daha fazla bir zamanı gergin geçirmenin ne manası var. Mümkünse bir an evvel yapılsın bu genel seçim ve ülke olarak biraz gevşeyelim. Önümüz yaz... Seçim propagandaları için gayet uygun bir dönem ve isterlerse eylül ayında pekâlâ bu seçim yapılabilir. Duyduğuma göre AK Parti kanadında da bu düşünce hâkimmiş ancak MHP Lideri Devlet Bahçeli erken seçime pek sıcak bakmıyormuş. Kaynaklarım, “Eğer Bahçeli ikna olursa erken seçim için, önümüzdeki günlerde Meclis’e gelir bu teklif” diyorlar. İkna olursa evet tabii de ama sorun şu ki Devlet Bey ikna olur mu?
***********
TÜRK ERKEKLERİNİN YARISI BİSEKSÜEL Mİ CİDDEN?
YAPTIĞI açıklamalarla bu hafta sonunda sosyal medyaya damgasını vuranlardan biri de Zerrin Özer oldu. Bir kere baştan söyleyeyim; hemşerimdir kendisi, çok severim. Sesine de bayılırım. Çok özeldir, ama tabii zaman zaman uçtuğu konular da oluyor. Posta Gazetesi’ne verdiği ve epeyce bir tartışmaya neden olan söyleşisinde uçtuğu yer bana göre bekâret meselesi değil, Türk erkekleri hakkında yaptığı iddialı açıklamalardı. Önce son derece haksız saldırılara maruz kalan Zerrin Özer’in bekâret mevzusuyla ilgili söylediklerine dair bir dip not düşeceğim: Onun daha 15 yaşında bir çocukken bir hayvan tarafından tecavüze uğradığı, bu yüzden de son derece trajik bir genç kızlık yaşadığı sır değil.
Yıllar yıllar evvel daha AK Parti ortada bile yokken bu konuda yaptığı itiraflar ve buna bağlı olarak, “Bekâret benim içimde ukdedir!” ifadeleri arşivlerde duruyorken Zerrin’e bu sözleri sırf iktidara yaranmak, gözlerine hoş görünmek için söylediğini iddia etmek gerçekten insafsızlık! Kimse kusura bakmasın ama o ses, o kulak onda varken Zerrin’in birilerine yalakalık, yağdanlık yapmaya ihtiyacı yok. Kaldı ki öyle bir niyeti filan olsaydı aynı röportaj içerisinde Türk erkeklerinin yüzde 50’sinin biseksüel olduğunu filan da söylemezdi.
“Tecrübelerimden hareketle söylüyorum bunu” diyerek Türk erkeklerinin yarısının biseksüel olduğunu iddia etmesi, Türk kızlarının evlenene kadar bekâretlerini korumalarını söylemesinden daha bomba, daha çarpıcı ve daha uçucu!