Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BU satırları yazarken sizlere o kadar mutluyum ve o kadar heyecanlıyım ki anlatamam. Çünkü yapmak, varmak istediğim bir şey gerçekten oldu değerli okurlarım. Sonunda dün Fenerbahçe’nin efsanevi başkanı Aziz Yıldırım ile startını verdiğimiz “Sevilay Soruyor” adlı programımız yayımlandı ve biz tam da hayal ettiğimiz gibi inanılmaz ses getirdik bu programla. Diyeceksiniz ki: “Eehh yani konuğun Aziz Yıldırım! Bu süreçte onun ağzından çıkan her şey elbette ki haber olur, elbette ki ses getirir!” Haklısınız böyle düşünmekte ama benim esas sevincimin nedeni Yıldırım’ın ne söylediğinin yankı bulmasından çok Yıldırım gibi bir fenomen ismin kameralar arkasındaki o dünya halinin tam olarak yansımasını sağlamaktı. Evet. Biz, hepimiz, bütün Türkiye bir Aziz Yıldırım biliyorduk. Adı Fenerbahçe gibi efsane kulüple 20 senedir anılan bir başkan, ama ne yerdi, nasıl yaşardı, ne iş yapardı, ne okurdu, nerede otururdu, özel merakları neydi bu başkanın bilmiyorduk. Benim bu programla Türkiye ile tanıştırmak istediğim Fenerbahçe’nin başkanı Aziz Yıldırım değildi sadece. Baba Aziz Yıldırım’ı, arkadaş, patron, eş, evlat Aziz Yıldırım’ı Türkiye kamuoyuyla tanıştırmaktı. Ve dün gördük ki biz bunu başarmışız. O kadar güzel geri dönüşler aldık ki yayından sonra değerli okurlarım, ben ve ekip arkadaşlarım gururdan, mutluluktan, keyiften dört dönüyoruz şu anda. Keyifle izlenen, seyircinin izledikçe izleyesi gelen bir iş yapabilmek inanın çok zordur televizyonculuk açısından. Ve biz bu zoru başardık. Tabii bu projenin hayata geçmesinde çok önemli insanların katkısı oldu. Bunların en başında Ciner Medya Grup Başkanı’mız Kenan Tekdağ geliyor. Ne yapmak istediğimi anlattığım anda heyecanımı görüp bana inanarak “Haydi kolay gelsin!” deyip el verdiği için çok teşekkür ediyorum kendisine. Sonra Habertürk TV Program Müdürü Hülya Akoğul’a... Büyük Allah’ım... Kimi kiminle, nerede ve nasıl karşılaştıracağını o kadar iyi biliyor ki! Tabii ki bir şekilde iş olur. Bir şey yapmak istersiniz ve yaparsınız ama o olmasaydı, yani Hülya... Bu iş bu kadar başarılı ve bu kadar ses getirecek bir iş asla olamazdı. Ve teknik ekibimiz. Gecesini gündüzüne katan, yorgunluktan gerçekten bitap düşen başta Furkan’a, Musa’ya, Mehmet’e, Mustafa ve Serdar’a binlerce kez teşekkür ediyorum. Her şey çok güzeldi ve emin olun bundan sonra daha da güzellerini yapacağız...

        ***********

        ÖYLE BİR SÖZÜ SÖYLEMEM MÜMKÜN MÜYDÜ?

        BİLMİYORUM başka anneler de var mı benim durumumda olan ama evvelden zerre-i miskal ilgi duymadığım Fenerbahçe’yi eli mahkûm hayatımın içine almak zorunda kaldım. Ondan önce babamın ve ağabeylerimin etkisiyle Galatasaray taraftarlığım vardı ama oğlum, Deniz’im büyüyüp de aklı erip de sıkı bir Fenerbahçeli olarak karşıma çıkınca, sarı-lacivert renkli kulüp benim için daha önemli bir hale geldi. Yalan söylemeyeceğim, sırf oğlum mutsuz olmasın, ağlamasın, incinmesin diye baba yadigârı takımımın bile yenilmesi için dua etmişimdir. Biliyorum çok kızacak Galatarasaylılar bana ama ne yapayım? Onun ağlamasını, kaybettiklerinde üzüntüden günlerce suratsız gezmesini içim kaldırmıyor. Bir Allah bilir 3 Temmuz sürecinde neler yaşadığımı, bir de ben! Aziz Yıldırım’ın gözaltına alınmasıyla başlayan o kâbus günlerde bizim eve de adeta bomba düşmüştü. Çok üzülmüştü ve tanıyan bütün dostlar, arkadaşlar, konu komşular bilir ki bir lokma çocuk neredeyse yemeden içmeden kesilmişti.

        Bunu niye anlatıyorum? Çünkü gerçek bu olmasına rağmen Aziz Yıldırım’ın programıma konuk olacağını duyan bazı troller 17.03.2012 tarihinde Twitter’da yazmış olduğum ironik bir tweet’i kullanıp onun üzerinden günlerce şahsıma ve Aziz Yıldırım’a saldırdılar. O tweet’in fotoğrafını sizinle paylaşıyorum aynen. Demişim ki: “Ve bitti... Kahretsin... Kahretsin kahretsin... Oğlumun sloganı da ilginç ha: ‘İşte FB, işte şike!’ manidar...”

        Tabii işin gerçeğini bilmeyen, perde arkasını göremeyen için bu aleyhte kullanılacak bir tweet. Görüntüde ben Fenerbahçe’yi şike yapmakla suçlamışım ama gerçek o değil, tam aksi! O gün yani 17.03.2012’de Fenerbahçe- Galatasaray derbi maçı vardı. Ve oğlum Beşiktaşlı arkadaşlarıyla birlikte bizim evde izlemişti maçı. Ve karşılaşma çok heyecanlı geçmiş, sonunda da Fenerbahçe kazanmıştı. Bunun üzerine de oğlum, birlikte maçı izlediği o Beşiktaşlı arkadaşlarına dönüp haykırarak nispet olsun diye hıçkırıklarla “İşte şike, işte FB!” diyerek bas bas bağırmıştı. Çok üzülmüştüm o ağlamalarına, Fenerbahçe için çırpınmalarına... Etkilenmiştim ve bunun üzerine son derece ironik bu sloganı Twiter’a yazıp ona destek vermiştim. “Kahretsin” derken heyecanlı maçın bittiğine olan üzüntümü, “İşte şike, işte FB” derken de Fenerbahçe’nin oynadığı futbolla şike iddialarının tümünü boşa çıkardığını anlatmaya çalışmıştım.

        Durum bu! Gerçek bu ama gelin görün ki o tweet üzerinden günlerdir saçma sapan şekilde linç edilmeye çalışıldım. Bu duruma tabii en çok şu anda Fransa’da üniversite eğitimini alan oğlum üzüldü. Tanıdığım en yakın Fenerbahçeli taraftar olarak benden şahsıma dair yazılan o hakaretler için özür diledi ve herkesin gerçeği daha net görmesini umduğunu söyledi. Bir yalan sarmalının ortasına Fenerbahçe’yi ölümüne seven oğlumu da karıştırarak manipülasyon yapanlara karşı bunları yazıyorum ve diyorum ki son olarak kendilerine; ben bir gazeteciyim. Epeyce de eskiyim. Şikeyle ilgili suçlamış da olabilirdim ama böyle bir şey yok! Bu bir yalan! Ne Aziz Yıldırım’ı ne de Fenerbahçe’yi şikecilikle asla suçlamadım. Aksine o günlerde, FETÖ’nün medyada muktedir, güçlü olduğu günlerde ısrarla bunun başka bir şey olduğunu ifade ettim. Yıldırım’la tek bir konuda epeyce ters düştük. O da Mehmet Ali Aydınlar ile ilgili yaşanan polemiktir. Evet o gün tarzını, ifadesini ağır bir şekilde eleştirdim ve bu eleştirim üzerine de beni aradı telefonla ve o gün yaptığımız görüşmeyi de yazarı olduğum Sabah Gazetesi’nde aynen aktardım. Bunun dışında herhangi bir tartışmamız, polemiğimiz söz konusu değildir ama olmuş bile olsa bu benim Aziz Başkan’la röportaj yapmama engel değil. Gazeteci geçmişte eleştirdiği biriyle haber değeri taşıyacak bir iş yapamaz diye bir kural olsa, değil Türkiye’de, dünyada hiç kimse bu işi yapamaz! Gazetecilik diye bir şey kalmazdı! Anlatabildim mi?

        Diğer Yazılar