Türkan Saylan'ın ahı yerde kalmadı, çünkü Allah var!
TAMI tamına 9 yıl geçmiş onun hayata gözleri kapamasının ardından... Koca bir 9 sene ama ona yaşatılan zulüm öyle derinden etkilemiş ki, o günler daha dün olmuş gibi geliyor insana.
Sabah 08.00’de gitmişlerdi Arnavutköy’deki evine. Ansızın çaldıkları o kapının arkasında terör örgütü üyesi olduğu iddiasıyla evinde arama yapmaya çalıştıkları yaşlı kadına, biraz daha yaşatabilmek için kan veriyordu hemşireler. Bilmiyorum sizler de hatırlıyor musunuz değerli okurlarım o günü ve sonrası kamuoyuna yansıyanları... Korkunçtu gerçekten.
O gün de aynı şeyleri düşünmüştüm, bugün de aynı şeyi sorguluyorum: “Nasıl olur? Ömrünü yoksul kız çocuklarının eğitimine, cüzzamlı hastaların sağlığına kavuşmasına adamış bir insana, ölümcül hastalığın pençesindeyken, ölümle burun buruna yaşarken o kötü muamele nasıl reva görülür? Bu kötülüğü reva görenler, bizleri bir yaratan olduğuna ve onun gücüne, adaletine gerçekten inanıyor olabilirler mi? İnanıyor olsalar böyle bir pespayeliğe imza atarlar mıydı?”
Böyle demiştim o günler ve bugün yaşananlara baktığımda kendimi tebrik ediyorum bu sorgulamayı yaptığım için. 14 Nisan 2009 günü sabahın erken saatlerinde hastalıkla pençeleşen Türkan Saylan’ın evine emrindeki polisleri gönderip Türkan Hoca’ya o zalimliği reva gören dönemin savcısı Zekeriya Öz şimdi nerede?
Allah o kadar büyük ve kudretli ki, o gün toplumun nazarında bir melek olan Türkan Hoca’yı terörist diye yaftalamaya kalkışan ve o zamanlar heykeli dikilmek istenen Öz artık memleketinden uzak, vatan haini bir terörist olarak anılıyor. Ama Türkan Hoca milyonlarca insanın kalbinde bir vatansever olarak bilindiği için ölüm yıldönümünde milyonlar onun için dua ediyor.
Evet! Gerçekten büyük Allah’ımın bir adaleti var ve er ya da geç kimsenin kötülüğünü yanına bırakmıyor. Ahirete gitmeden de hesabını görüyor çok şükür.
Vesselam... Çok zalimceydi yapılanlar. Acıtmıştı vicdanlı her insanın canını. Vicdan sahibi olan herkes de tepkisini göstermişti. Tabii buna biz gazeteciler de dahiliz. Evet, bazılarımız o dönem bugün FETÖ denilen Gülen Cemaati’nin hem yargıdaki hem de emniyetteki muktedir duruşundan, o dönem kurdukları korku imparatorluğundan duyduğu çekinceden dolayı sessiz kalmayı yeğlemişti. Bugün hâlâ ortalık yerde dolaşıp bu alçak yapıya karşı sözüm ona en cabbar mücadeleyi verdiğini söyleyen bazıları ise FETÖ’nün muktedir savcı ve emniyet müdürlerine yağcılık çekmek için o iğrenç operasyonu aşağılık bir şekilde alkışlamışlardı.
Çok şükür ben her iki taraftan da olmadım. O tarihlerde iktidara yakın olarak bilinen gazetede, Sabah’ta yazıyor olmama rağmen Türkan Hoca’ma yapılan o alçakça operasyona en sert biçimde tepki göstermiştim. Benim için madalya niteliği taşıyan o günkü yazımın kupürünü de paylaşıyorum sizlerle değerli okurlarım. Ha o yazımdan sonra o alçaklar bu kez beni hedeflerine oturtmuşları ayrı konu ama olsun. O dönemlerde onların hedefine oturmuş olmak da bir şereftir!
Bu arada değerli okurlarım... İnanın tamamen tesadüf, bu da Allah’ın bir lütfu. Yarın saat 11.00’de yayınlanacak “Sevilay Soruyor”da konuğum, sanatçı Haluk Levent oldu. Onunla söyleşi yapmadan evvel hayat hikâyesini derinlemesine araştırdığımda karşımda Türkan Saylan ismi çıktı. Bugün iyilik için çabalayan AHBAP adlı derneğin kurucusu ve başkanı olan Haluk Levent’in 1993 yılında Türkan Saylan’la birlikte çalıştığını öğrendim. “Annem” dermiş Haluk, Türkan Hoca’ya...
Özetle, daha ünlü olmadan, genç bir delikanlıyken onunla özellikle cüzzamlı hastaların şifa bulması için çabalayan Haluk Levent’le birlikte, rahmetlinin Arnavutköy’deki evine gittik. Bütün bildiklerini, hatıralarını Türkan Hoca’nın evinin kapısında anlattı. Muhakkak izleyin. Ve Haluk Levent’in onun ardından anlattıklarını, onunla ilgili projesini bir de kendiniz duyun...
********
Bahçeli’nin af talebindeki bu ısrarı aşırı olmadı mı?
GEÇEN gün MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin adlarını “kader mahkûmları” koyduğu insanlarla ilgili af talebi çağrısını ele almıştım. Bahçeli’nin bu talebi, ittifak ortağı AK Parti tarafından kabul görmeyeceğini bile bile dile getirmesinin tek nedeninin, o kesimin nazarında en azından bu affı isteyen, talep eden bir siyasetçi olarak bilinmek istemesinden kaynaklı olduğunu ifade etmiştim. Hâlâ aynı görüşü savunuyorum, ama bir farkla.
Sayın Bahçeli’nin bu talepteki ısrarını dile getirirken işin biraz tadını kaçırdığını söylemem gerekiyor. Geçen hafta içi Sabah Gazetesi’nden Şebnem Bursalı’ya verdiği röportajdan eminim hepinizin haberi olmuştur. Bahçeli’nin af talebini sürekli dile getirmesi gayet normal. Ancak o söyleşide “kader mahkûmları” dediği insanların genel bir af yasasıyla salıverilmeleri gerektiğini söylerken kullandığı bir ifade fazla aşırı olmuştu.
Bilmiyorum gerçekten bunu mu demek istedi Sayın Bahçeli ama seçime yakın bu insanların cezaevlerinde bir isyan çıkarması halinde çok kötü şeyler yaşanacağı yönünde söyledikleri çok tehlikeli ve yanlıştı. Bahçeli’nin bu ifadeleri umarım gerçekleşmez, ama her ne olursa olsun bence bu ifadelerin düzeltilmesi gerekiyor. Hem de çok çabuk...