Erdoğan'ın kabinesindeki muhtemel CEO'lar kim olabilir?
Yavaş yavaş dediğim oluyor galiba… Kamuoyunda Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olarak bilinen, benim içinse adı dümdüz “Başkanlık” olan yeni sistemin Türkiye’nin geleceği için yaratacağı farklılıklar belirginleşiyor. Şunu söyleyeyim, dün partisinin İl Başkanları Toplantısı’nda pazartesi günü kamuoyuyla paylaşacağı kabinesinin nasıl bir kabine olacağının ilk işaretini veren Erdoğan’ın açıklamaları başta iş dünyası olmak üzere kamuoyunda büyük heyecan yarattı.
"Partili olmayan bakanlarımız ile bir kabine oluşturuyoruz. Onların başında da AK Parti Genel Başkanı olacak. Ehliyet ve liyakati öne çıkarmak sureti ile yeni döneme giriş yapacağız!" ifadeleri ile Erdoğan, bambaşka bir atmosferin doğmasına neden oldu.
Nereden biliyorum bunu peki?
Çünkü o açıklamaların hemen akabinde görüştüğüm adı bende saklı çok önemli birkaç iş adamında bunu gördüm.
Mesela inşaat sektöründe faaliyet gösteren şirketlerden birinin patronu… Diyor ki; ”Yeni sistemin en güzel tarafı elbette ki kabinenin siyasi olmayan, tamamen liyakat sahibi ve profesyonellerden oluşacağı iddiasıydı. Yerli yabancı tüm yatırımcıların şikayet ettiği köhnemiş bürokrasinin ortadan kaldırılmasına fırsat yaratacak olan bu iddianın gerçek olmasını çok arzu ediyorduk ancak düne kadar da bunun olabileceğinden pek emin değildik. Açıkçası siyasi şartların bunun oluşmasına engel olacağı endişesini taşıyorduk. Ancak Sayın Cumhurbaşkanı’nın dünkü açıklamaları bambaşka bir hava yarattı iş dünyasında. Siyasi hiçbir ikbal ya da kariyer derdi olmayan, tamamen işinin ehli, konusunda uzman seçkin profesyonellerden oluşacak böyle bir kabinenin Türkiye’nin çok kısa zamanda uçuşa geçmesine aracılık edecek olması hepimizi heyecanlandırdı!”
Gelelim şahsım dahil kamuoyunda heyecan yaratan bu profesyonel kabinede kim ya da kimlerin olabileceği söylentilerine…
Çok önemli şirketlerin CEO’larının adı geçiyor. Mesela bunlardan biri özel bir bankanın duayen ismi. Çok sık dillendirilen bir diğer isim ise GSM’in lider kuruluşunda kamunun yetkilendirdiği deneyimli bir isim. Bir diğeri ise emlak sektörünün yakın çalıştığı, kamudaki önemli aktörü.
İş dünyası tarafında çok başarılı bulunan bu üç ismin dışında bürokrasiden de birkaç ismin bakan olması bekleniyor. En çok konuşulanlardan biri Milli Eğitim Müsteşarı Yusuf Tekin mesela. Tekin’in ismi Milli Eğitim Bakanlığı için geçiyor ve şunu söyleyeyim doğruysa eğer bu en doğru hamlelerden biri olur. Zira 2018/2019 yılı eğitim-öğretim yılının başlamasına çok az bir zaman var ve Milli Eğitim Bakanı olacak kişinin bu yeni düzenle bir an evvel entegre olması lazım. Bu yüzden de zaten uzun zamandır müsteşarlık görevini de yürüten Yusuf Tekin olduğu için en doğru isim o oluyor.
Haksız mıyım?
ERDOĞAN’IN SÖZLERİNİ DOĞRU OKUYABİLECEKLER Mİ ACABA?
Epeydir bu kadar uzun bir konuşma yapmamıştı Cumhurbaşkanı Erdoğan. 24 Haziran seçimlerinin ardından ilk kez bu kadar net ve keskin bir dille partisinin 7 puanlık kaybına dikkat çekti ve partililerine uyarılarda bulundu.
Bilmem siz ne düşünürsünüz ama bence Erdoğan; "Bana gelen raporlara bakınca bazı eleştiriler var ki çok çok önemli. Vatandaşlar özellikle şunu arıyor; tevazu. 'Benim dükkanıma gelip bir çay içmedikten sonra ben belediye başkanını ne yapayım' diyor. Değerli arkadaşlar, bizi yükselten tevazumuz olmuştur. Biz tevazumuzu kaybettiysek, puan kaybına da açık net neden olmuştur. Gönüllere girmiyorsak, vatandaşa tepeden gurur abidesi olarak bakıyorsak, kusura bakmayın bu millet şamaroğlanı değil. Bir oy verir, iki oy verir kenara koyar!" açıklamaları ile sadece belediye başkanlarını değil, AK Parti’nin sayesinde, o rozet ile kendisine pozisyon elde eden herkesi hedef aldı.
Bakalım Erdoğan’ın çok açık bir dille ifade ettiği bu eleştirileri kimler üzerine alınacak ve kimler artık Erdoğan’ın arkasına sığınıp insanlara tepeden bakma, kibirli davranma, ayrıştırma, parmak sallama gibi o sevimsiz hal ve hareketlerinden vazgeçecek!
Göreceğiz…
MESELE MUHARREM İNCE DEĞİL HALA ANLAMADINIZ MI
Sıkıldım artık CHP’de ki sığ tartışmalardan! Gerçekten iş şirazesinden çıktı. Dün Fatih Ağabey (Altaylı) da değinmiş bu konuya. Çok da güzel anlatmış. Bir de ben anlatayım istedim.
Biliyorsunuz… Ben de epeydir CHP üzerine filan yazıyorum, konuşuyorum ve ısrarla tabanda, tribünde, sokakta değişim isteği olduğunu ve buna karşılık verilmesi gerektiğini söylüyorum. Bundan hareketle de beni de Muharrem İnceci filan sanıyor insanlar. Sanıyorlar ki bu yazdıklarımın arka planında İnce’nin genel başkanlığa gelebilmesi adına bir çaba var.
Çok açık yazıyorum; “Benim böyle bir çabam yok, olamaz da! Çünkü Muharrem İnce de nazarımda Kılıçdaroğlu gibi sadece siyasi bir figürdür. Dostum değil, ahbabım değil, akrabam değil, gazetecilik dışı hiçbir alışverişim yok. Ve dolayısıyla onun CHP’nin başına gelmesi ya da gelmemesi beni kişisel olarak hiç ilgilendirmez.
Benim sürekli CHP ile ilgili yazmam ve yorum yapmamın tek nedeni doğruyu gören bir gazeteci olarak sokağın duygu ve düşüncelerine tercüman olma gayretinden. Yoksa umurumda değil Muharrem İnce!
Yanlışsam lütfen bana yazın ve yanlışsın deyin ama ben diyorum ki;
“Sokak, CHP de ki kadroların ve politikaların değişimini bekliyor.
Bu değişim Muharrem İnce ile olur veya başkası ile bilemem ama bu değişim şart ve kim gelir bilemem ama CHP derhal olağanüstü bir kurultaya gitmeli ve mevcut kadrolar derhal görev alanlarını terk etmeli!”
Bu ısrarlı değişim talebine niye direniyor Sayın Kılıçdaroğlu ve etrafını saran KAST’çılar daha önceleri yazdığım için tekrara düşmemek adına yazmayacağım.
Ancak açık söyleyeyim bu direnişleri gerçekten hem tuhaf, hem de çok zavallıca!
Neden böyle diyorum?
Çünkü düşünün… Elindeki birkaç büyükşehirden biri olan İzmir’in partili belediye başkanı bile çıkıp açık açık; “Değişim kaçınılmazdır!” diyor. Partinin yaşayan tüm eski genel başkanları aynı şeyi söylüyor. Partide ağırlıkları olduğu bilinen 51 eski milletvekili “Değişim kaçınılmaz” diyerek ortak bildiri yayımlıyor.
Kurultay delegeleri, partili sıradan üyeler, sokaktaki seçmen Sayın Kılıçdaroğlu’na alenen; “Git artık!” diyerek açıkça mesaj veriyor.
Ama nedense Sayın Kılıçdaroğlu ve onun dört bir yanını saran KAST (Kemal Ağabeyi Sevenler Takımı) bu tür çağrılar yokmuş, kimse değişim filan istemiyormuş gibi bir garip havalara girip resmen üç maymunu oynuyor.
AYY BURADAYIM MERAK ETMEYİN
Habertürk Gazetesi’nin basılı hayatına veda etmesi üzerine benim de aralarında olduğum tüm yazarlar birer veda yazısı yazdı biliyorsunuz. Aslında o yazılarda ısrarla Habertürk’ün sadece yazılı basın hayatına son verdiğini ve dijitalde devam edeceğini aktarmamıza rağmen bazıları tam anlayamamış olduğundan arayıp soruyorlar; “Yeni adresiniz neresi?” diye…
“Yeni adres” diye bir şey yok aslında. Eskiden de buradaydık ama soranlara şu mesajı yolluyorum… Şurası: www.haberturk.com
Bu arada şöyle komik şeyler de oldu. Önceki günkü Habertürk Gazetesi’nin basılı yayın hayatına veda yazımı her zaman yaptığım gibi Twiter, Facebook ve Instagram hesaplarımdan paylaştım. Aldığım bazı yorumlar “güleyim mi ağlayayım mı” türündendi. Çünkü zaten yazılarımı verdiğim linki tıklayarak okuyan bazı can okurlarımın kimi; “Çok üzüldüm… Köşe yazılarınızı özleyeceğiz!” diyordu. Kimi de; “Bundan sonra ne iş yapmayı düşünüyorsunuz” diye soruyordu…
Uzatmayayım… Herkes “ben” konusunda müsterih olsun lütfen… Çok açık söylüyorum, ben kendi adıma da gerçekten yazılı basın hayatına veda ettim ve benim nazarımda her zaman ayrıcalıklı ve ön planda olan dijital medyada devam etmeye inat ettim.
Özetle sevgili takipçilerim, gül yüzlü, nur yüzlü okurlarım… Zaten HABERTURK.COM’daydım. Bundan sonrada böyle olacak ve emin olun patronlarım kovana kadar da buradayım!