Onlar (!) bitti demeden FETÖ bitmez!
“FETÖ bitti mi, tehlikesi geçti mi?” mealinde bir soru size yöneltilse nasıl cevaplarsınız bilmiyorum ama benim yanıtım hem evet olurdu bu soruya, hem de hayır!
Biraz karışık oldu yazdıklarım ama zaten bu örgütle ilgili durum bu manada çok büyük karışıklık arz ettiği için ben de farklı anlatamıyorum sizlere. Haklı olarak diyeceksiniz ki; “Nereden aklına geldi şimdi bu meseleyi deşmek?”
Şuradan efendim; Hain saldırının gerçekleştiği 15 Temmuz gecesinin 2. yıldönümünde Habertürk TV’de geniş katılımlı bir oturum düzenlendi. Ve bu soru yaklaşık 7 saat süren program boyunca ara ara gündeme geldi. Biz gazeteciler dışında FETÖ mağduru eski polis şefi Hanefi Avcı, emekli Albay Hakim Ahmet Zeki Üçok gibi isimlerin de olduğu programda, telefonla katılan isimler dahil, hiç kimse FETÖ’nün tam olarak ortadan kaldırıldığını iddia edemedi. Ki bu isimler arasında İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan da vardı.
Hem FETÖ’cü Emniyet/Yargı blokunun 17/25 Aralık’ta hükümeti devirme amaçlı tertiplediği tuzağı bozan ekipte olan, hem de 15 Temmuz gecesi İstanbul’da alçakların darbe girişimlerinin püskürtülmesi meselesinde önemli rol oynayan Mustafa Bey sebebini net olarak ortaya koymadı ama o da ne “Tamamen BİTTİ” diyebildi, ne de “BİTMEDİ!”
Diyemez de çünkü gerçek şu ki; FETÖ bitmedi değerli okurlarım. Bitmez de, bitmeyecek de! “Bitti” diyen kimse emin olun ya sıkı kripto bir FETÖ’cüdür, ya da fazla saftır. Neden? Çünkü evet, FETÖ şu anda Türkiye içerisinde eskiden olduğu gibi faaliyetlerine devam edemiyor, örgüt fiilen tamamen yok edilmiş durumda ama hatırlatırım bu derdest edilenlerin tamamı figüran kadrosundan!
Esas aktörler ise, örgütün esas adamları ise bu topraklara o örgütün tohumunu ekip, büyütüp, yetişmesini ve devasa bir sarmaşığa dönüşerek paralel devlet devleti kurmalarını sağlayan dış güçlerin koruması altında! Hal böyleyken… Başta örgütün elebaşı Fetullah Gülen olmak üzere Akın İpek gibi para kasası, Adil Öksüz ve Zekeriya Öz gibi organize adamlar ve diğer bilinen tüm büyük aktörler patronları tarafından merkeze çekilmiş ise ve patronları bu insanların gününü gün etmesine, son derece lüks ve ihtişamlı yaşamına dolu dizgin devam etmesi için çabalıyorsa… Pardon ama FETÖ’nün bittiğinden falan nasıl bahsederiz.
Bitmedi sayın okurum FETÖ… Bitmez de çünkü FETÖ’yü gerçek anlamda bitirecek olan o FETÖ’yü bu memleketin başına saranlardır.
***********
KILIÇDAROĞLU’NU DELEGENİN GÖZÜNDE ASIL BİTİREN ŞEY NE BİLİYOR MUSUNUZ?
24 Haziran’dan hemen sonra katıldığım açık oturumlarda olsun ya da yazdığım tüm yazılarda hep kısa bir zaman sonra CHP’deki parti içi muhalefetin harekete geçeceğini söyledim… Kimi tarafından kabul buldu, kimi tarafından bulmadı ama nihayetinde ben haklı çıktım.
Gördüğünüz, duyduğunuz üzere değişim isteyen muhalif partililer dün olağanüstü kurultay için imza toplamaya başladı. İlk gün toplanan imzaların partiyi olağanüstü kurultaya götürecek imza sayısının yarısından fazlası olduğu iddia ediliyor. Dün eski Milletvekilleri Gaye Usluer ve Erdal Aksünger bu sayının 353 olduğunu deklare ettiler ancak şöyle söyleyeyim; benim aldığım kulislere göre bu rakam biraz daha fazla!
Dün yazıyı yazmadan evvel; “ Hakikaten CHP’de neler oluyor”u öğrenmek için telefonlarda asılı kaldım. Hem Muharrem İnce’ye, hem de Kemal Kılıçdaroğlu’na yakın isimlerle görüşme yaptığımda her iki tarafın da iddialı olduğunu gördüm. Muhaliflere göre olağanüstü kurultay için gerekli olan imza sayısının çok üzerinde bir sayı ile süreç tamamlanacak…
Genel Merkez taraftarlarına göre ise muhalifler 550 civarında imzayla başarısız olacak. Şimdilik tam olarak ne olacağını söylemeyeceğim çünkü bu büyük bir iddia ama şunu diyeyim; Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibi büyük hüsran yaşayacak! Hiç ummadıkları isimler kurultay için imza vereceğinin sözünü vermiş ve hatta notere gidip imzayı basmış bile!
Bu arada bu görüşmeler sırasında Kılıçdaroğlu’nun bu kadar kan kaybetmesinin nedenlerine dair ilginç bilgiler de edindim. Evet. Seçimden zaferle çıkamamak, Muharrem İnce’nin 8 puan altında oy almak delegenin fena halde moralini bozmuş ama bardağı taşıran asıl mesele Eren Erdem meselesi olmuş.
Bildiğiniz gibi eski milletvekili Eren Erdem 24 Haziran’dan hemen sonra gözaltına alındı ve sonra da tutuklanıp, cezaevine gönderildi. Görüştüğüm delegelerin bir çoğu buna isyan ediyor mesela. Aynen şunu diyorlar; “Davaları olduğu ve bu davalarının sorunlu olduğu ve iktidarın Eren Erdem’in tutuklanması için bu davaları kullanarak illa ki bir girişimde bulunacağı biliniyordu. Bunu bile bile Eren Erdem’i milletvekili yapıp korumaya almadı genel başkan ve adamı resmen AK Parti’nin önüne attı! Bu büyük bir vefasızlık ve bu vefasızlık benim canımı çok acıtıyor. Bugün Eren Erdem’e yarın ise bizlerden birine aynı vefasızlığın yapılmayacağını nereden bileceğiz!”
Daha da vahim olanın partinin eski vekilinin tutuklanmasının ardından tamamen sahipsiz bırakıp ve Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu konuda hiçbir açıklama yapmamasının olduğunu ekliyorlar. Yalan yok dikkatimden kaçmış fakat dün görüştüğüm partililerden bu yöndeki serzenişi duyunca interenete girip biraz bakındım. Ve gerçekten de CHP’nin eski vekili olan Eren Erdem’in tutuklanmasının ardından Sayın Kılıçdaoğlu’nun hiçbir açıklama yapmadığını gördüm.
Sahi neden? Eren Erdem 24 Haziran sabahına kadar CHP’nin bir vekili değil miydi? Peki bu CHP’li vekil gasp, hırsızlık ya da cinayet gibi adi bir suçtan dolayı mı tutuklandı ki partisi bu kadar sahipsiz bıraktı? Yoksa partisinin genel merkezi onu tutuklayan gerekçelerin haklı gerekçeler olduğuna inandığı için mi üç maymunu oynuyor? Hangisi açıklanabilir acaba?