Demiştim değil mi? "Bu iş karakolda biter" diye!
Bu yazıya başlamadan az evvel açıkladı CHP Genel Merkezi; “Kurultay yok!” kararını… Açıklamadan hemen sonra şöyle hızlıca bir göz attım sosyal medyaya ve gördüm ki sanki genel merkez kurultayı yapacakmış gibi bir beklentiye giren CHP taraftarları şaşkınlıkla saydırıyor ağzına geleni.
Sonra bir iki telefon geldi. “Çağrı Grubu” olarak bilinen taraftan. Yani olağanüstü kurultay isteyenlerden. Baktım ki, deli divane bir halde Genel Merkez'in verdiği sayının perde arkasına dair bir şeyler anlatıyorlar. ”Efendim bizim verdiğimiz 630 imzayı, önce 605 diye açıkladılar, şimdi de 569 diyorlar, hile yapıyorlar” falan filan…
Yani baktım ki onlar da inanmış ciddi ciddi Genel Merkez'in kurultayı yapabilme ihtimaline.
Dedim ki kendi kendime; “Bir ben inanmamışım demek ki! “
Bir ben bu işin imza sayısının toplanması ya da toplanmaması ile ilgisinin olmadığını ve Genel Merkez'in imzalar tam da olsa, birkaç eksik de olsa bu kurultayı yaptırmamak için çamura yatacaklarını öngörmüş ve işin sonunun karakol olduğunu yazmışım da!
Nitekim görünen manzara bu efendim. Düne kadar bir belirsizlik vardı bu hususta ama artık yok! Çok net belli oldu ki CHP’deki bu iç işlerin çözümü için devreye girecek mercii mahkemeler olacak.
Oradan çıkan sonuç ne olur bilemem. Mahkemeler ne yönde karar verir, şimdiden bir şey söylemek doğru olmaz ama her ne olursa olsun, sonuçta CHP’nin mevcut yönetimi bu kararı alarak adeta harakiri yapmıştır!
Hem kendilerini hem koca CHP’yi hem de Türkiye’nin sol, sosyal demokrasi, muhalif siyasetinin bitiş düdüğünü çalmışlardır.
Bundan sonra ne olur söyleyeyim CHP’de.
Kavga olur. Bol bol tartışma ve karşılıklı atışmalar ve arada bir de birbirlerine denk gelirlerse partililerin yumruklaşmaları olur.
Başka da hiçbir şey olmaz!
Artık kabul edin, kabul edelim kendisine hayrı dokunmayan bu CHP’den Türkiye’ye de bir hayır gelmez!
**********
SAÇIMI TARAMAKTAN BAŞKA NE YAPABİLİRİM Kİ!
Dün telefonda WhatsApp grubumdaki arkadaşlarıma; “Akşam Habertürk’teyim. CHP'de son gelişmeleri, perde arkası kulisleri vesaire konuşacağız. Bekleriz 21.00 de” şeklinde bir mesaj yolladıktan sonra dönüş mesajlarından biri şöyleydi; “Sevilaycığım… CHP, MHP, AK Parti, HDP hepsi ayrı havada kimse tınlamıyor ama bacadan tutuşmaya başladık. Bir an önce kendi dünyamızdan aklıselim gerçek dünyaya dönmek lazım!”
Geçenlerde de dost sohbetinde yazılarım üzerinden muhabbet ederken arkadaşlardan birisi; “Ev yanıyor cayır cayır, sense aynaya bakıp saçını tarıyorsun hala!”
Yani hem o WhatsApp'tan mesajı yollayan arkadaşım hem de diğer arkadaşım Türkiye’nin ekonomisinin geldiği noktanın çok içler acısı olduğunu hatırlatıp, tabir-i caizse bana laf sokuşturuyorlar. Ülkenin ekonomik olarak düştüğü durumu yazmayıp, çizmeyip de başta CHP olmak üzere sürekli başka şeyler yazmamı kınıyorlar.
Lafa bakın lütfen; “Ev yanıyormuş da ben aynaya bakıyormuşum saçımı tarıyormuşum!”
Hem o iki arkadaşıma hem de gerek sosyal medya hesaplarımdan, gerekse yazılarıma gönderdikleri yorumlarda sürekli bu yönde eleştiriler yapan herkese bir toplu cevap vereyim bu saçımı tarama konusunda.
Arkadaşlar… Sevgili takipçilerim… Değerli okurlarım…
Salak değilim evet! Ben de görüyorum ülke ekonomisinde bir şeylerin bayağı ters gittiğini. Farkındayım ev yanmasa da bir yanık kokusunun mutfaktan taraf geldiğini ama söyleyin ne yapabilirim! Keşke elimde bir sihirli değnek olsa ya da Nobel ödülü alabilecek kadar iyi bir ekonomist olup da ekonominin dümenini elinde bulunduranlara yol gösterebilsem, akıl verebilsem…
Ee ikisi de yok bendenizde! Ne yapayım?
Eğer istediğiniz şey şu anda bu işin sorumluluğu üzerinde olan siyasilere, profesyonellere çullanmam; “Bitirdiniz ekonomiyi! Mahvettiniz bizi!” şeklinde yazılar döşenmem ise ok yapayım!
Yapayım da bu yapacağım eleştiriler, ülke ekonomimizin düzelmesine katkı sunar mı?
Amacımız ne arkadaşlar? Üzüm mü yemek, bağcıyı mı dövmek?
Allah aşkınıza farkında değil misiniz? Bir gemideyiz hep beraber ve bu gemi batarsa hep beraber batarız.
Ne anlarsanız anlayın… Umurumda değil ama benim bakış açım şudur bu ekonomi meselesinde; Kim, benim ve ailemin geleceğini de taşıyan bu gemiyi batırmadan sağlam bir limana götürürse, o benim başımın tacıdır. Gözümün bebeğidir!
**********
YA BÜLENT ERSOY EUROVISION'A GİDERSE?
TRT Genel Müdürü İbrahim Eren’i az da olsa tanırım. Bir dönem aynı grupta beraber mesai yapmışlığımız vardır. Açık söyleyeyim, TRT’nin Eurovision Yarışmasını yayınlama konusunda yaptığı açıklamalara aklım şaştı. Yurt dışında çok iyi okullarda okumuş İbrahim Eren’in yarışmaya katılmama nedeni olarak oylama sisteminin dışında 2014 yılının birincisi olan homoseksüel Conchita Wurst'u örnek gösterip; "Cinsiyeti kabul etmeyen birini canlı yayında gösteremem" demesi beni benden aldı.
Ve o an aklıma ünlü sanatçı Bülent Ersoy geldi.
Bilindiği gibi, AK Parti iktidara geldiği günden bu yana iftar sofraları başta olmak üzere hemen her etkinliğe davet edilir Ersoy. Ve Başkan Erdoğan ile eşi Emine Erdoğan’ın değer verdiği bir sanatçıdır. Ve aynı durumda olan sadece Ersoy değil, başkaları da var. Beştepe’deki bazı törenler dahil, etkinliklere davet edilen.
İşte dedim kendi kendime; diyelim ki Bülent Ersoy ya da onun durumunda olan sanatçılar Türkiye adına Eurovision’a katılmak istedi. Veya başka bir uluslararası yarışmaya katıldı.
Ne yapacak İbrahim Eren?
O zaman da mı aynı tavrı gösterecek?