Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hani bir dönem dillere pelesenk olmuş bir şarkı vardı… Sözleri ve bestesi sevgili Sezen Aksu’ya ait, Mehmet Erdem’in söylediği; “Sussan olmuyor susmasan olmaz. Dil dursa Hakim Bey, tende can durmaz. Yazsan olmuyor yazmasan olmaz. Kaleme tedbir koma tek durmaz!” dizeleri olan…

        CHP, Kemal Kılıçdaroğlu falan konusu olunca da, benim durumum aynen bu şarkıdaki o sözlere dönüşüyor.

        Yazsam olmuyor, yazmasam olmuyor… Dilim dursa, kalemim… Kalemim dursa, dilim durmuyor…

        Az sonra okuyacaklarınız gibi.

        Daha fazla sündürmeden gireyim mevzuya…

        Sözcü Gazetesi’nde yer alan bir habere göre CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, “Genel başkan değişsin” taleplerine ilişkin enteresan bir yanıt vermiş.

        Demiş ki; “Hangi gerekçeyle genel başkanı değiştireceğiz? Bir ideolojik felsefe olması lazım. Bana bir felsefi derinlik gösterebilirseniz ben bırakın kurultay yapmayı, vallahi yarın sabah giderim. Burada kalayım diye bir hastalığım yok!”

        Çoğunuzun Kemal Bey’in başarısızlığı tescilli olmasına rağmen koltuğu bırakmamak için gösterdiği bu gerekçe karşısında kahkahalar ile güldüğüne eminim.

        Gülün zaten. Çünkü başka hiçbir şey yapılamaz böylesi bir açıklama karşısında ancak izniniz olursa benim bu konu üzerine gülmek dışında, bir iki çift laf da etmem gerekiyor.

        Aslında bunu daha evvelden etmem gerekiyordu. 24 Haziran seçimlerinin hemen ardından, önce etrafındakilere kendi rızası ile koltuğu bırakacağı yönünde sinyaller verip ama sonradan etrafını sarıp sarmalamış KAST’çıların (Kemal Ağabeyi Sevenler Takımı) düzenleri elden gidiyor feveranı ile ikna edip koltuğa bir kez daha yapışması istenen Kılıçdaroğlu ile ilgili bu acı gerçeği çok önce gündeme getirmem gerekiyordu…

        Ama yapamadım.

        Çünkü başta yakın akrabalarım olmak üzere kendi mahallemden gelecek tepkilerden çekindim

        Bir de hani; “Belki bir aydınlanma gelir de kendisine, CHP’nin kafa aşağı gittiğinin farkına varır da, pes edip koltuğu birilerine devreder” diye sabır gösterip, bekledim.

        Ancak gördüm ki yok!

        Ne Kemal Kılıçdaroğlu’nun koltuğunu bırakmaya ne de onun altından o koltuğu çekip alması gereken ona bağlı delegelerin buna niyeti var.

        Ve şunu gördüm ki; Birileri esas gerçeği yazmaz ise Kemal Bey milletin aklıyla dalga geçmeye devam edecek.

        Tıpkı genel başkanlığı bırakmak için felsefi bir derinliğin kendisine gösterilmesini istemesi gibi.

        Hülasa… Bu bir, “Kral Çıplak” yazısıdır değerli okurlarım…

        Bizim mahalle başta olmak üzere gelecek çok sert tepkilere rağmen Sayın Kılıçdaroğlu’yla ilgili bir şeyi ifşa ediyorum.

        9 seçim kaybetmiş olmasına rağmen Sayın Kılıçdaroğlu’nun hala en güçlü haliyle o koltukta oturtan özelliği ne biliyor musunuz?

        Alevi olması…

        Evet! Belki bir kısmınız bu yazdıklarımı hayretle okuyor hatta şaşkınlıkla karşılıyor ama maalesef özellikle CHP içerisinde herkesin bildiği fakat kimsenin bir türlü dile getiremediği acıklı gerçek budur!

        Sakın ola kimse beni mezhepçilikle falan suçlamaya kalkmasın zira ben de bir Aleviyim ve yaptığım şey de mezhepçilik değil, aksine sosyal demokrat, sol görüşlü Alevi’nin de, Sünni’nin de, Hristiyanın, Musevinin ya da ateistin iktidara güçlü alternatif olarak gördüğü CHP’deki bu sinsi Alevi mezhepçiliğine dur deyip, devamını önlemektir.

        Diyecekler ki; “Neye dayanarak yazıyorsun bunu Sevilay? Elinde bu mezhepçiliğin yapıldığına dair bariz bir kanıt, ispat var mı?”

        Mezhepçiliğin belgesi mi olur? Elbette ki yok!

        Ancak göstergeler var… İşaretler var…

        Mesela Muharrem İnce’nin başını çektiği ve değişim isteyen muhaliflerin olağanüstü kurultay için imzaya çıktıklarında imza vermemekte direnenlerin çoğunluğunun Alevi Kurultay delegeleri olduğunu herkes biliyor.

        Biliyorlar ama söyleyemiyorlar.

        Kaldı ki, bu kadar başarısız olmasına rağmen ve sokaktaki seçmen tarafından da istenmediği açık açık bilinmesine rağmen Kemal Bey’in pozisyonunu koruyor olmasında başka ne etkili olabilir?

        “Proje” deniliyor.

        Proje falan değil. Proje olsa başarılı olması istenir. Böyle başarısız bir proje mi olur? 9 seçimde üst üste yenilgi ve tırnak ucu kadar bir kazanımı olmayan projeye, proje mi denilir?

        Ha… Eğer bir proje ise Kemal Kılıçdaroğlu o zaman bu bir AK Parti projesidir.

        Çünkü koca ana muhalefetin başında bu kadar başarısız bir liderin kime faydası var bu haliyle? AK Parti’den başka kim kazanç elde ediyor, kim fayda sağlıyor Kemal Kılıçdaroğlu’nun ısrarla o koltukta oturuyor olmasından!

        Özetle… Kılıçdaroğlu’nu dimdik ayakta tutan ve bu kadar başarısızlığına rağmen o koltukta bu kadar rahat, keyfe keder oturabiliyor olmasının temel sebebi Aleviliğidir ve eğer Alevi olmasaydı Kemal Bey, o olağanüstü kurultay değil Muharrem İnce tarafından, CHP’nin kedisi Şero tarafından bile gündeme getirilseydi olmuştu bitmişti çoktan!

        Bundan emin olun…

        Ve lütfen artık bu acı gerçek üzerinden yorumlayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu ve CHP’yi…

        Not: Bu arada şunun da altını kalın kalın çizeyim… Bu yazdıklarımdan sakın ola CHP içerisinde siyaset yapan tüm Alevilerin mezhepçilik yaptığı filan anlaşılmasın. Asla böyle demiyorum. Aksine Alevi olup, benim gibi bu gerçeği görüp bu yüzden de tavır alan ve aldığı tavır nedeniyle de Kılıçdaroğlu ve dar kadrosu tarafından dışlanan çok Alevi isim var parti içerisinde. Mesela bunlardan biri eski milletvekili ve bir dönem Kılıçdaroğlu’nun sağ kolu olarak bilinen Erdal Aksünger’dir. Ve çok yakın tanıdığım İstanbul eski İl Sekreteri Metin Kaya da onlardan biridir. Kılıçdaroğlu’nun hemşehrisi de olan Metin’e, Kılıçdaroğlu’na karşı çıktığı için mahallesinden neler yapıldığının kayıtları bile bendenizde mevcuttur.

        ***

        Demet Akalın’a kimse kızamaz ama!

        Dün Esin Övet… Magazin dünyasının en aklı başında yorumlarını yapan köşe yazarımız… Evine haciz geldikten sonra yaşadığı travmanın ardından jet hızı ile boşanma kararını değerlendirmiş.

        Demiş ki özetle; “Uzaktan davulun sesi hoş gelir… Demet’e aldığı bu karardan dolayı saldıranların onun yaşadıklarını anlaması kolay değil!”

        Evet değil.

        Kesinlikle Esin’e katılıyorum.

        Allah kimsenin başına vermesin zor.

        Ama zaten evlilikler de bu zorluklara göğüs gerebiliyorsan vardır.

        Geremeyeceksen evlenmeyeceksin.

        Evleniyorsan nikah masasında ettiğin o yemine de sadık kalacaksın.

        Esin kendi yaşadığı tecrübelerden hareketle Demet Akalın’ı bu jet hızıyla boşanma işinde anlayışla karşıladığını söylüyor.

        Bilmiyorum o ne yaşadı geçmişte, başına ne geldi ama eminim o da Demet’in yaptığını yapmamıştır.

        Demet yerden göğe kadar haklı diyecek sözüm yok.

        Yani sonuçta onca zaman çalışmış, emek vermiş, kılı kırk yararak biriktirmiş.

        Yok olacak, tükenecek korkusu ile panikle böyle bir karar da almış olabilir ama.

        Bence bu kararı almanın zamanı değildi.

        Kocası Okan Kurt, ne yaptı, ne etti de böyle bir borçla karşı karşıya kaldı bilmiyorum.

        Ama ben olsaydım…

        Kocam olduğu için değil.

        Çocuğumun babası olduğu için… Onun hatırına biraz sabrederdim. Düştüğü yerden ayağa kalkması için çaba verirdim.

        Borçlarını ödemesi, yeniden eski mevziiyi kazanması için elimden geleni yapardım.

        Adamı onca zorluğun içerisinde bir başına bırakıp, “Haydi sana eyvallah” demezdim.

        En azından ileride çocuğumla bu konuda bir hesaplaşmaya giriştiğimde; “Ben babanı zor zamanında bile terk etmedim… Aksine hep yanında durdum ve bunu da emin ol senin hatırına yaptım” demek için, ne yapacaksam ondan sonra yapardım…

        Haksız mıyım?

        Diğer Yazılar