Milli gururumuz nasıl böyle bir hataya düştü?
Amerika ve Avrupa’da o kıtaların kendi markalarıyla uçmayı deneyimlemek zorunda kalmış bir yolcu olarak söylüyorum ki; “Türkiye’nin yüz akı, büyük gururudur Türk Hava Yolları…” Ancak tüm dünyanın da kabul ettiği bu realiteye sahip milli markamız THY, yıllar sonra personel üniformalarını değiştirirken büyük bir skandala imza attı.
Tasarımın İtalyan modacı Ettore Bilotta'ya yaptırılmış olması, "Millilik ve yerlilik” tartışmasını başlattı ve başta Türkiye tekstil dünyasının ileri gelenlerinden İHKİB Yönetim Kurulu Üyesi Hikmet Tanrıverdi olmak üzere birçok etkili isimden sert tepki gösterildi. Twiter’da kendi hesabından THY’nin yeni üniformalarının İtalyan bir tasarımcıya tasarlatılmasını sert bir dille eleştiren Tanrıverdi bu kararı verenin de derhal istifa etmesi gerektiği çağrısını yaptı.
Doğruya doğru yeni tasarımlar ilk olarak kurumun basın danışmanı Yahya Üstün tarafından sosyal medyada paylaşıldığında görmüştüm ve beğenmemiştim. Hatta kendi kendime; “Bu elbiseleri kime çizdirdilerse fena bir iş yapmışlar” deyip burun kıvırmıştım. Bilmiyorum siz ne düşünüyorsunuz ama özellikle kullanılan renkler, o koyu griler ve bordoya kaçan kırmızılar filan bana çok itici geldi açıkçası.
Hülasa… Millilik ve yerlilik tartışması bir yana kim verdi bu kararı, İtalyanlara kim götürdü bu işi teslim etti bilmiyorum ama kusura bakmasınlar bu tasarımlar eski üniformaların yerini zaten doldurabilecek nitelikte olmamış. Tabii bu benim bakış açım… Tekstil dünyasında neredeyse infiale neden olan bu meselede durumun krize dönüşmesinin ise nedenleri bambaşka!
Bir değil, birkaç nedeni var.
Dünya çapında ün yapmış, yapması muhtemel Türk tasarımcılar varken yeni üniformaların bir İtalyan’a tasarlatılmış olması millilik ve yerlilik eleştirisini haklı kılıyor ama meselenin bir başka boyutu daha var! Bunu da dün Hikmet Tanrıverdi ile yaptığım telefon görüşmesinde kavradım.
Diyor ki; “THY dünya çapında en büyük markamız. Tartışılmaz bir değere sahip olan bu marka bir fırsattır Türkiye için.
Türkiye’nin iddialı olduğu başka alanlarında da markalaşması için lehyte kullanmak lazım THY markasını.
Daha önce bu yapıldı. Mesela uçakların yiyecek-içecek hizmetini veren DO-CO, THY’nin sayesinde adını duyurdu dünyada ve şu anda değişik birçok havayolu şirketine hizmet veriyor. THY markası sayesinde kendi markasını değerlendiren DO-CO en son bir İngiliz Havayolu ile 10 yıllığına sözleşme yaptı. Tamamen yerli ve milli olan bir markanın daha tanınmasına, yaygınlaşmasına önayak olan THY markası, tıpkı DO-CO'da olduğu gibi diğer alanlarda da aynı önderliği sergilemelidir.
O yeni üniformaların tasarımları bir Türk tasarımcıya yaptırılmış olsaydı, Türkiye’nin tekstil sektörü adına çok büyük kazanımları olurdu.
THY canımız… Bizim gururumuz… Göğsümüzü kabartan çok mühim bir markamız… Bizler elimizden geldiği kadar bu markanın hakkını verip, milli ve yerli davranıp THY ile seyahat etmeyi bir öncelik olarak görürken THY’nin dünya çapında tekstil devi olarak kabul eden Türkiye’yi bu konuda yok saymasını kabul edemeyiz… Bu yüzden personel üniformalarının tasarımını çok önemsiyoruz… Dünya tekstiline kafa tutar durumda olan bir tekstilimizin yetiştirdiği olağanüstü yetenekleri olan kendi tasarımcılarımız varken THY’nin bir İtalyan tasarımcısını tercih etmesine çok üzüldük. Türkiye’de çok daha iyisini yapabilecek tasarımcılara sahipken, THY’nin vitrininin bir İtalyan tasarımcıya havale edilmesi ne millidir, ne de yerlidir!”
***
ÖLÜMSÜZLÜK ODASI
Dün akşam çok özel ve keyif veren bir davetteydim… Kısa bir süre sonra görücüye çıkacak olan Ahmet Güneştekin’in, “Ölümsüzlük Odası” eserini öncesinden görebilen şanslı insanlardan biriydim… Şiddetli ama çok şiddetli yağmura rağmen çok seçkin bir davetlinin katıldığı bu özel sergi Haliç’te, Tersane İstanbul'da düzenlenen bir davetle bizlerle buluşturuldu.
Hani bazı şeyleri anlatmak yetmez… Yaşamak, hissetmek lazım derler ya! Güneştekin’in bu eseri de anlatılarak, betimlenerek izah edilecek bir eser değil… Bence bizzat yakından görülerek, içine girilerek yaşanmalı bu eser…
“Ölümsüzlük Odası” Güneştekin’in mitoslarla beslenen düşünce dünyasının yaratıcı ve şiirsel bir görünümünü sunuyor.
Göbeklitepe’deki kazılarda ortaya çıkan buluntuların gösterdiği anlam dünyası, yapısal ve biçimsel özellikleri sanatçının Ölümsüzlük Odası enstalasyonunda düşüncelerini şekillendiren öğeleri oluşturuyor. Güneştekin bu buluntular üzerindeki betimleri belleğindeki mitoslarla ilişkilendirerek yorumluyor.
Daha çok şey anlatılabilir eserle ilgili ama… Bence ben anlatmayayım… Eğer imkanınız varsa fırsat bulabilirseniz lütfen bu ay başlayacak olan ve 13'üncüsü gerçekleşecek olan "Contemporary İstanbul"a gidin ve Ölümsüzlük Odası’nın içine bizzat girin…
Hissedin ölümü ve aslında bunun hepimizin yaşayacağı bir son olacağını…