Alevilerin aşağılanmasına karşı çıkması gereken ben olmamalıyım!
İstanbul’un Arnavutköy ilçesindeki Cumhuriyet Ortaokulu’nun 7L sınıfının din dersinde geçtiğimiz hafta başı yaşanan skandal benim dışımda bir de Hürriyet yazarı Ahmet Hakan’ın gündemindeydi.
Birbirimizden pek haz etmesek de, gudubet bir adamın öğrencilerine; “Alevilerin yaptığı yemek yenmez!” hakaretlerine karşı aldığı tavır ve bunu köşesinde konu ettiği için tüm Aleviler adına teşekkür ediyorum kendisine.
Tabii gönül isterdi ki bu konuyu Ahmet Hakan gibi kamuoyunun takip ettiği, ilgiyle okuduğu başka isimler de, özellikle muhafazakar camianın okuduğu kalemler de ele alıp, okkalı iki çift kelam etsinler ama maalesef…
Asla “Kötü niyet var” demiyorum. Hatta birçoğunun bu tür konularda tıpkı bir ben ya da Ahmet Hakan gibi düşündüğüne de inanıyorum ama böyle tartışmalarda onlar “Konu daha fazla büyümesin” kaygısıyla genellikle suskun kalmayı tercih ediyorlar.
Ama yanlış yapıyorlar.
Çünkü eğer Türkiye tüm değerleri ile bir Türkiye olacaksa bu tür hassas konuları olabildiğince çok büyütüp, en doğru şekilde tartışıp yüzleşmemiz gerekmektedir.
Mesela ne güzel olurdu Mehmet Barlas’ın Sabah’ta “Alevilerin Yaptığı Yemek Yenmez” hurafesiyle ilgili şöyle okkalı bir başyazısı olsaydı…
Ya da doğduğu Malatya’nın sokaklarında Alevi çocuklarla misket oynayarak büyümüş Star yazarı Ahmet Kekeç… O zırcahil öğretmen bozuntusunun skandalıyla ilgili şahane bir makale döşenseydi… Ve onun üzerinden anlatsaydı keşke Alevilerle ilgili bütün bu önyargıların tamamen uydurma, yalan dolan olduğunu ve bunları dile getirmenin bu toplumu bölmekten, ayrıştırmaktan başka bir halta yaramadığını ifade etseydi okurlarına.
Sadece bu iki isim değil tabii kastettiğim…
Onlarca var onlar gibi muhafazakar kitlelerin pürdikkat takip ettiği kalem.
Tamamının ismini yazmaya kalksam yazının sonu gelmez. O yüzden affetsinler beni ama keşke artık kangrenleşmiş bir soruna dönüşen Aleviliğin, Alevilerin aşağılanması konusunda bir Alevi olarak ben değil de onlar “Artık yeter!” diye seslenseler kendi camialarına…
Haksız mıyım?
***
İsim vermek için henüz erken
Yerel seçim yaklaştıkça siyaset arenasında da kulisler ve heyecan artıyor.
Mart ayında yapılması planlanan seçimlerin erkene alınma ihtimali neredeyse ortadan kalktı gibi. Takvime göre olabilir ama önümüzün kış olduğunu düşünürsek bence bu ihtimalin olması epeyce zayıf.
Daha önce var mıdır Ocak ya da Şubat ayında yapılan bir seçim bilmiyorum ama varsa da yanlış olmuş o ayların tercih edilmesi. Zira kışın ortasında vatandaşı sandığa çağırmak pek akıllıca bir iş değil.
Hülasa… Seçimlerin Mart’ta normal zamanında yapılacağını düşünüyorum ben de.
Bugünden baktığınızda da 5 aydan fazla bir zaman var.
Herkese, hepimize başta AK Parti ve CHP olmak üzere partilerin gösterebileceği adaylarla ilgili kulisler geliyor. Ancak, “Filanca şahıs, filanca şehrin banko adayı” türünden bilgilere ben şahsen pek itibar etmiyorum çünkü siyasette 24 saat bile çok uzun bir zaman kabul ediliyorken 5 aylık bir zamanda kim bilir neler olur diye düşünüyorum.
O nedenle özellikle “Sana dostça bilgi veriyorum” deyip, çaktırmadan bir ahbabının ya da arkadaşının PR’ını yaptırtmaya çalışan kaynaklarımın bir süre daha isimler üzerinden yerel seçimleri kaleme almayacağımı bilmelerini isterim.
Bu işte epeyce tecrübesi olan biri olarak söylüyorum: Şu şuraya aday, bu buraya aday demek için daha çok erken!
***
Eczanelerdeki fiyat artışları nasıl kontrol ediliyor?
Hep aklımdaydı aslında bu konuyu yazmak ama bir türlü fırsat olmamıştı.
Dün Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan AK Parti grup toplantısında vatandaşlara; “Marketlerde, şurada burada sizler işi en yakından teftiş eden insanlarsınız. Gerçekten alışılmadık, görülmedik şekilde ürünlerde fiyat farkı varsa bunu zabıtaya bildirin” çağrısını yapınca aklıma geldi yeniden.
Eczanelerde bu konuda acayip bir durum var.
İlaç fiyatlarında çok rastlamadım ama özellikle güzellik ürünleri, parfüm, krem vesaire gibi şeyler astronomik fiyatlarla satılıyor.
Tamamı yurt dışından ithal edilen bu ürünlerin döviz bazında olmasını öne süren eczacılara denetim şart. Ben soruyorum, itiraz ediyorum. Diyorum ki; “Neye göre belirliyorsunuz rakamları?”
Tamamının verdiği cevap; “Efendim biz belirlemiyoruz rakamları, üretici firma belirliyor!” şeklinde oluyor.
Bu nasıl oluyor bilmiyorum ama yaklaşık 4 aydır rafta olan bir ürünün fiyatını neden üretici firma belirliyor ve neye göre?
Tamam diyelim ithal olduğu için döviz üzerinden ürünler fiyatlandırılıyor ama döviz yerinde durmuyor ki!
Gün oluyor yükseliyor, gün oluyor düşüyor.
Yükselince fiyat güncelleniyor da, düşünce niye güncellenmiyor?