Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ne zamandır aklımda aslında bu konuyu kaleme almak ama gündem öyle hızlı ve değişken ki, “Yazmalıyım mutlaka” dediğiniz konular bir biçimde öteleniyor ister istemez.

        Yine ötelenirdi aslında. Çünkü kanımca bundan çok daha önemli konular var sizinle paylaşmamız gereken ama sabahın köründe CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, “İstanbul için ben de adayım” açıklamasını okuyunca sinir katsayım tavana zıpladı ve “Yok Sevilay! Artık girmelisin bu mevzuya” dedim kendi kendime.

        Mevzu şu değerli okurlarım…

        Yerel seçimler yaklaştı bildiğiniz gibi. Ve dolayısıyla siyasi kulisler de epeyce hareketlendi.

        Her gün bir partinin bir şehrin adayıyla ilgili söylentiler, aday olması muhtemel isimlerle ilgili köşelerde analiz döşenmeler filan…

        Tabii bunlar gayet normal işler. Nihayetinde hepi topu 5 ay gibi kısa bir zaman kaldı yerel seçimlere ve hem bu alanda siyaset yapmak isteyenler isimlerinin bir şekilde kamuoyuna duyurulmasını arzu ediyor hem de gazeteci arkadaşlar halkın merakını gidermek adına bu kulisleri paylaşıyor.

        Hülasa benim sinir katsayımı yükselten haberler bunlar değil.

        Tepemi attıran haberler siyasette ne yaptığını bilmeyen ve bulunduğu pozisyona rağmen belediye başkanlığına göz diken bazı aç gözlü CHP milletvekilleri.

        Mesela bunlardan biri Akif Hamzaçebi… Bende hatırı vardır, çok değer verdiğim bir siyasetçidir ama bu, onu yanlışından dolayı eleştirmeyeceğim anlamına gelmez.

        Sayın Hamzaçebi neredeyse bir yıl önce 2019 Mart ayında yapılacak yerel seçimlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday olacağını açıklamıştı.

        O tarihlerde, “Her yiğidin gönlünde bir aslan yatar” deyip gayet makul bulmuştum bu isteğini ancak şimdi bulmuyorum.

        Çünkü Hamzaçebi’nin belediye başkanlığına gönül verdiğini açıkladığı o tarihten sonra ülke bir genel seçim geçirdi. Kendisi de yeniden milletvekili adayı oldu ve seçildi.

        “Herhalde vazgeçti belediye başkanlığı adaylığından” demiştim ama yanılmışım.

        Akif Bey hâlâ ısrarlı. Yani partisi uygun görürse milletvekilliğinden istifa edip İstanbul için aday olmak istiyor.

        Hiç kusura bakmasın şahsen ben bu yaptığını siyaseten hiç etik bulmuyorum. Hatta ayıplıyorum! Madem gönlünde yatan kesinlikle İstanbul’a belediye başkanlığı adaylığı idi, o halde neden milletvekili oldu? Neden milleti “5 yıl sizi Meclis’te temsil edeceğim” diye vekalet alıp aldattı?

        Tabii bu siyasi uyanıklığı yapan sadece Akif Bey değil. Başkaları da var aynı durumda olan. Yani hepi topu 3 ay evvel yapılmış genel seçimlerde milletvekili adayı olup da Mart’taki yerel seçimlerde de aday olup sahaya çıkmak isteyen.

        Gürsel Tekin de bunlardan biri. Dün de kankası Mahmut Tanal ilan etti.

        Tabii üç isim açıkça beyan eden. Bir de beyan etmeyip el altından bunun için çabalayanlar var.

        Şaka gibi değerli okurlarım ama neredeyse CHP’li milletvekillerinin yüzde 20’si filan Mart ayındaki yerel seçimlerde aday olmak için harıl harıl kulis yapıyorlar partide.

        Mesela Aykut Erdoğdu ve Engin Altay’ın da İstanbul’u istediği iddia ediliyor.

        Daha da var. Gökhan Zeybek’in Sarıyer İlçesi, Onursal Adıgüzel’in ise Ataşehir için uğraştığı öne sürülüyor.

        Uğraşsam tüm Türkiye’de, yani hangi vekilin nereyi istediğini listelerim ama uğraşmayacağım.

        Boş iş çünkü. Olmayacaklar. İddia ediyorum vekil olan hiçbir isim Mart’taki yerel seçimde aday olamayacak.

        Neden?

        Çünkü bu durum sadece beni değil, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu da çileden çıkarıyormuş.

        Çok yakın bir isimden duyduğuma göre geçtiğimiz günlerde bir milletvekili de İzmir’e aday olmak için kapısını çalmış.

        Ancak Kemal Bey kendisinden icazet almaya gelen o milletvekiline epeyce sinirli ve yüksek bir tonda aynen şu yanıtı vermiş: “Kardeşim daha 6 ay önce beni vekil yap diye gelip gırtlağıma çöktün şimdi gelmiş İzmir’i istiyorum diyorsun. Yani anlamıyorum sizin bu hırsınızı. Ne istiyorsunuz? Neyi hedefliyorsunuz? Niye hep siz? Neden? Ne sanıyorsunuz siz kendinizi? Ne yani sizler bu partide ağasınız da, diğer partili arkadaşlarımız maraba mı?“

        Gerçekten de takdir ettim Kemal Bey’i bu hareketinden dolayı ve özellikle de kullandığı şu “Siz ağasınız, onlar maraba mı?” sözlerine bayıldım.

        Ben 40 yıl düşünsem bu açgözlü milletvekillerinin durumunu böyle bir cümleyle anlatamazdım çünkü!

        Bravo!

        ***

        Kaşıkçı ölü veya diri bulunmak zorunda

        Suudi Gazeteci Cemal Kaşıkçı ile ilgili muamma giderek karmaşıklaşıyor ve bir garip hâl alıyor.

        Pürdikkat takipteyim değerli okurlarım.

        Hem konuyla ilgili yazılıp çizilen her şeyi titizlikle okuyorum hem de polis ve MİT kaynaklarımdan varsa ekstra bir durum, son dakika gelişmesi almaya gayret ediyorum.

        (Bu arada dün Fatih Altaylı bu konuyu ilk günden beri takip eden ben ve Nagehan’la ilgili, “Benim Yılman ve Alçı gibi polis ya da MİT kaynaklarım yok!” diye kinaye yaparak laf mı sokuşturdu bize yoksa Suudi Gazeteci ile ilgili iyi gazetecilik yaptığımız için bizleri takdir mi etti anlamadım… Ama her ne niyetle yazdıysa sağ olsun, var olsun. En azından hâlâ birilerinin gazetecilik şevki taşıdığını ve bu şevk uğruna, habercilik adına polis ve istihbarattaki tüm kontaklarını, kaynaklarını kullanarak kamuoyuna büyük hizmet verdiğini söylemiş oldu.)

        Maalesef bilinenlerin dışında ekstra bir bilgi yok! Olan biten yazıldı çizildi ve Kaşıkçı’nın akıbeti ne yazık ki hâlâ belli değil.

        Olay tam bir skandal ve artık herkes her şeyi net bir biçimde görüyor.

        Biliyorsunuz bundan önceki yazımda Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’nun 2 Ekim saat 13.00 ile 18.00 arası, yani Cemal Kaşıkçı’nın o bina içinde olduğu saatlerdeki ve iddia ettikleri gibi binadan çıktığını gösteren görüntüleri kamuoyu ile paylaşmadan söylediklerinin ya da yaptıklarının hiçbir anlamı, geçerliliği olmadığını yazmıştım.

        Aynı şeyi Cumhurbaşkanı Erdoğan ifade etti. Erdoğan’ın "Konsolosluk yetkilileri ‘Buradan çıktı’ demekle kendini kurtaramaz!" sözleri Suudi Arabistan’ı köşeye sıkıştırdı.

        Ondan olacak herhalde ki, dün konsolosluk bütün dünyanın aklıya dalga geçer mahiyette bir şey yaptı.

        Ve olayın üzerinden tam bir hafta geçtikten sonra kamuoyuna, Türk yetkililerinin konsolosluk binasında inceleme, araştırma yapabileceklerini duyurdu.

        Mutlaka bu çağrıyı Türk yetkililer karşılıksız bırakmayacaktır. Gidilecektir o binaya ve inceleme yapılacaktır da bence bu incelemeden bir veri elde edilemeyecektir.

        Suudi Konsolosluğu, 2 Ekim saat 13.00 ile 18.00 arasındaki kamera kayıtlarını çıkarmalıdır. Türk yetkililerine naçizane tavsiyem bu hususta ısrarlı olmaları ve "O kayıtlar yok ise söylediklerinizin hiçbir hükmü yok" demeye devam etmeleridir.

        Haksız mıyım?

        Diğer Yazılar