O askerler donarak şehit olmamalıydılar!
Her şehit haberi yüreğimizi dağlar ama bu defakiler her zamankinden daha çok canımızı yaktı.
Bilmiyorum nasıl anlatılır, ne denilebilir yaşanan bu korkunç ölümlerle ilgili ama gerçekten bunun izahatının yapılması çok zor. Hatta mümkün değil.
Allah iki Mehmetçiğimize de rahmet eylesin… Ailelerine, sevenlerine büyük sabır versin ama en kısa zamanda da o çocukların donarak ölmelerine sebep olan tüm sorumlulardan hesap sorulsun.
Bu çağda ve bu topraklarda böylesi bir felaketin yaşanmasına kim sebep olduysa da bedeli en sert biçimde ödetilsin.
Kendimi şehit olan yavruların analarının yerine koyuyorum…
Daha doğrusu koymaya çalışıyorum ve gerçekten deliriyorum…
Elbette ki şehitlik kutsal bir mertebedir. Buna hiç itirazım yok ama o çocuklar bu mertebeye savaşırken, terör örgütüyle çatışırken değil maalesef soğuktan donarak eriştiler.
O nedenle bazı güvenlik uzmanlarının, eski askerlerin bu ölümlere gerekçe olarak sundukları tezlere inanamıyorum.
Mesela arazi ve doğa koşulların zorluğunun neden olduğu söyleniyor.
Tunceli zor bir araziye sahip doğru…
Ve hava şartları da Türkiye geneline göre sert. Gerçi daha Ekim ayının sonunda iken nasıl bir soğukluk var o bölgede bilmiyorum ama diyelim ki; “Doğa koşullar gerçekten çok berbat! Dondurucu bir soğuk var!”
Peki, pardon ama biz askerlerin giydiğini, yediğini, içtiğini bu koşullara göre belirlemiyor muyuz?
Bu zorlukları göz önüne alarak araziye çıkarmıyor muyuz?
Rastgele mi yolluyoruz askerlerimizi o derin kayalıkların, dağların, ovaların ortasına?
Eğer bu askerlerin kılık kıyafetleri, yanlarındaki teçhizat donanımlı olmuş olsa idi bu ölümler yaşanır mıydı?
Elbette ki yaşanmazdı!
O halde o iki evladımızın göz göre göre şehit olmasına kim ya da kimler sebep oldu ve bu sorumsuz insanlar hakkında ne yapılacak? Biz bu yapılanı bilecek miyiz?
***
İşte budur benim gönlümdeki fotoğraf!
Siz nasıl bakarsınız bilmiyorum ama ben önceki gün İstanbul’da, Vahdettin Köşkü’nden yansıyan fotoğrafa bayıldım.
Batı hayranı filan değilim ama kesinlikle Batıyla barışık olmayı isteyen bir Türk olarak gurur duydum o resimden.
Muhteşem İstanbul Boğazı’nı arkasına alan dört büyük ülkenin liderlerinden yansıyan bu kareye inşallah nazar değmez ve Türkiye bundan sonra da bu kare ve benzeri fotoğraflarla anılır dünyada.
***
Andımız ile ilgili süper bir önerim var!
Geçen Cuma günü Danıştay’ın kararı ile yeniden gündeme gelen Andımız ile ilgili yorumumu, “Madem Türk’üm ve doğruyum! O halde gerçeği söyleyeyim!” başlığı altında aktardım…
Aktarmaz olaydım…
Çünkü yok yere tonlarca hakaret ve edepsizce yorumla karşı karşıya kaldım.
Efendim… Nasıl bir Türkmüşüm ve demişim ki; “Öğrenciyken Andımızı okumak işkence gibi geliyordu!”
Ben Türk filan değilmişim. Öyle olsaymışım yani damarlarımda dolaşan kan yüzde yüz Türk kanı olsa imiş, Andımız ile ilgili böyle bir yorum yapmam olası bile değilmiş.
Benim kanım bozukmuş. Başka bir şeyler varmış falan filan…
Kanımda başka bir şey var mı yok mu bilmiyorum. Bana ailemden aktarılana göre Türk oğlu/kızı Türk’üm! Ancak o yazıda da dediğim gibi “Ondan önce, evvela insanım!”
Türklüğümü seviyorum… Sorun görmüyorum… Türk olmaktan gayet mutluyum ama Türklüğümün beni diğer ırklardan farklı kıldığına, Türk olmamım olağanüstü özellikler kattığına da inanmıyorum!
Ve bundan hareketle yasakçı ve dayatmacı eski Türkiye zihniyetine ait bu mirası kabul etmediğimi açık açık ilan ediyorum…
Ama sakın yanlış anlaşılmasın bu reddim kesinlikle kişiseldir.
“Yasaklansın” gibi bir anlayış içerisinde de değilim.
Hayır! Yasak olmasın. Serbest olsun ama eski yıllarda olduğu gibi her sabah okul girişlerinde çocuklara zorla, dayatarak okutulmasın.
Onlar bana saygı göstermiyor ama Andımızı çocuğunun illaki her sabah okumasını arzu edenlere bir önerim var: Bence bu işin sorumluluğunu kendiniz alın! Kalkın sabah erken… Çocuğunuz okula gitmeden önce yani evden çıkarken dilediğiniz gibi okutun. Böylece hem siz mutlu olursunuz hem de okumaktan hazzetmeyen bizler mutlu oluruz…
Nasıl fikir?
***
İzmir Marşı’nın neresi sizi rahatsız ediyor?
Andımız ile ilgili söylediklerimin sonuna kadar arkasında durduğum gibi İzmir Marşı dolayısıyla alınan gudubet tavırlara da o kadar karşıyım.
Niye girdim bu konuya tahmin ediyorsunuzdur.
Türkiye’nin yüz aklarından biri olan İstanbul Erkek Lisesi’nde geçtiğimiz hafta yaşanan skandal tokat olayından dolayı…
Ne alakaysa, neresi, hangi cümlesi rahatsızlık yaratmışsa okul yönetmeliği tarafından söylenmesi yasaklanan marşlar arasına yazılmış İzmir Marşı.
Bir grup öğrenci de bu yasağa tepki olarak 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları yapılırken söyleyince iddiaya göre okul müdür yardımcısı Metin Kuş tarafından tokatlanmışlar.
Okul müdürü idari soruşturma açacağını açıklamış velilere ama ben yeri geldi madem, İzmir Marşı ile ilgili bu rahatsızlığı sorgulamak istiyorum.
Niye bu blokaj var biri bana anlatsın lütfen.
Bir Andımız'da olduğu gibi ya da 10. Yıl Marşı’nda olduğu gibi ırkçılığı, Türkçülüğü çağrıştıran sözler yok!
Nihayetinde İzmir Marşı bu ülkenin kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk’e, Kurtuluş Savaşı döneminde verdiği mücadeleden dolayı ona sevginin, saygının ve minnettarlığın anlatıldığı bir güfte!
Bırakın söylemek isteyen söylesin…
Yasaklamak, tokatlamak, karşı çıkmak niye?