Başlıksız bir yazı...
O kadar hassas bir konuya değindiğimin farkındayım ki, başlığın ne olacağına karar veremedim yazının…
O nedenle başlıksız bıraktım.
Artık başlığını yazının tamamını okuduktan sonra siz belirlersiniz…
Bana da neyi uygun gördüğünüzü yazarsınız çok memnun olurum.
Gelelim şimdi kendi cephemde son derece hassas bulduğum meselenin ne olduğuna.
Mesele; Suriyeliler meselesi…
Aslında epeyce bir zamandan beri bu konuyu kaleme almayı düşünüyordum.
Çünkü kah Suriyeli mültecilerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerdeki insanların anlattıklarından, kah bu insanlar ile ilgili yapılan haberlerden dolayı bu meselenin gittikçe büyüyen bir sorun olduğunu görüyordum.
Ama hiç istemediğim halde yazacaklarım karşılığında “Irkçılık yapıyorsun” şeklinde suçlanmamak için girememiştim bir türlü bu konuya.
Ancak dün sabah yeni yılın ilk gününe uyanıp da yılbaşı gecesi memlekette neler olduğuna bakınmak için internete girdiğimde okuduklarım, izlediklerim üzerine artık bu konuya girmenin elzem olduğuna karar verdim.
Siz de haberdarsınız herhalde Suriyelilerin İstanbul Taksim meydanındaki coşkulu yeni yıl kutlamalarından.
Kutlasınlar hiç sözüm yok.
Yani sonuçta bir Türk olarak İngilizler için rutin yeni yıl kutlamalarının merkezi olan Trafalgar Meydanı’nda ne kadar olma hakkım varsa…
Pekala bir Suriyelinin de Taksim'de olma hakkı vardır!
Hatta bu hak sadece Suriyelinin değil, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayan tüm dünya vatandaşlarınındır.
Ancak onlar bu hakkı kullanacak diye bu ülkenin vatandaşının da Taksim’de olma hakkı elinden alınamaz.
Diyecek ki şimdi bazıları; “Irkçılık yapma Sevilay! Kim almış Türkiye Cumhuriyeti olan vatandaşından bu hakkı? Hangi vatandaş gitmek istemiş de yılbaşı gecesi Taksim’e, kim engel olmuş?”
Elbette ki bu hak bir kanunla, yasayla filan alınıyor demiyorum.
Elbette ki isteyen her vatandaşımız o gece Taksim’e gitmek isterse giderdi.
Ancak kim gider?
Giden de durur mu o manzara karşısında?
İzlediniz mi bilmem görüntüleri.
Ama ben şahsen izlediğimde hem ürktüm hem de acayip irite oldum.
Çok açık söylüyorum: Ben gitmem o Taksim’e!
Gitmek isteyene de engel olurum.
Kaldı ki zaten sosyal medyada gördüğüm kadarıyla sadece Türkiye vatandaşları değil, başka ülkelerin turistleri dahil, gidenlerin çoğu da geri dönmüş.
Çünkü o Taksim bizim önceki yılbaşı kutlamalarında gördüğümüz Taksim değil artık.
Tamamı Suriyeliler ile dolan o meydanda kutlama falan değil aslında eylem yapılmış.
Ellerinde ÖSO bayrakları ve bilmediğimiz bir dille ana teması; “Yaşasın Özgür Suriye! Suriye’ye özgürlük!” olan sloganlarla ülkeleri için istedikleri bağımsızlığı dile getirmişler.
Suriye yaşasın ve özgür de olsun tabii ki…
Olsun da… Bunu bizden daha çok isteyen o Suriyeliler, o bayrakları Taksim’de değil, gidip Suriye'de sallasınlar.
Madem ülkelerinin bağımsızlığını istiyorlar…
Madem faşist yönetimden ülkelerini kurtarmak istiyorlar…
O zaman Taksim’de naralar atmak yerine gitsinler onlar için o topraklarda savaşan, gece gündüz nöbet tutan Mehmetçiğimizin yanında yer alsınlar.
Kimse kusura bakmasın.
Özellikle de Suriyeliler deyince acayip reaksiyonlar gösterip, duyar kasanlar!
Suriyeliler konusu benim artık canımı sıkmaya başladı.
Eyvallah… Ülkelerinde bir savaş var.
Diktatörlük var. Zulüm var. Açlık var. Yoksulluk var.
Biz de onları bütün bunlardan koruyabilmek adına kapımızı sonuna kadar açtık zaten.
Açtık da…
Ama biz bunu, özellikle yaşlı, kadın ve çocukların ayrıca hasta ve bakıma muhtaçların her hâlükârda insani dayanışmadan faydalanması için yaptık!
Gelsinler yılın en güzel kutlamalarının yapıldığı sembolümüz olan meydanımızı işgal edip, kafalarına göre eylem yapsınlar diye değil!
GİDEREK BÜYÜYEN PROBLEM
Gelelim şimdi esasa…
Öncelikle sizlere dün internette rast geldiğim Emekli Mülkiye Başmüfettişi Mahmut Esen’in işaret ettiği bir hususa dikkatinizi çekeceğim.
Diyor ki Esen; “5 yıl sonra yüz kişiden 5’i, 50 yıl sonra ise dört kişiden biri Suriyeli olacak!”
Esen’in tamamen devletin açıkladığı resmi rakamlara dayanarak yaptığı Türkiye’deki Suriyelilerin artışına ilişkin tespitler çok çarpıcı.
Bakın…
Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün resmi internet sitesinde yer alan verilere göre 2018'de Türkiye’de kayıt altına alınmış Suriyelilerin sayısı toplam 3.613.961 kişi.
"Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı” harekâtlarından sonra bu sayıdan ancak 291.790’ı ülkesine geri dönmüş.
Bu arada bugüne kadar da 36.000 Suriyeliyi T.C. vatandaşı yapmışız.
Ancak 291.290 kişilik geriye dönüşlere ve 36.000 bin Suriyelinin vatandaş yapılmasına rağmen 2018 yılında ülkemizdeki Suriyelilerin sayısı bir önceki yıla göre 187.175 kişi artmış.
Bu artış oranı yıllık yüzde 5.5!
Ve işte Esen’in, 5 yıl sonra yüz kişiden 5’i, 50 yıl sonra dört kişiden biri Suriyeli olacak iddiasının temel nedenini bu artış oluşturuyor.
Çünkü bu artışın yüksekliğinin nedeni yeni göçler, yeni gelenler falan değil, doğumlar.
Bu arada 2018 yılında artan Suriyeli nüfus sayısı, 2017 yılında ülkemizde artan nüfusumuzun yüzde 18.8'ine karşılık geliyormuş.
Ve İstanbul başta olmak üzere bazı illerimizdeki Suriyeli sayısının, 14 ili bulunan Suriye’nin bazı illerinin nüfus sayısını dahi geçtiği; diğer yandan bazı illerimizdeki Suriyeli nüfus yoğunluğunun ciddi boyutlara ulaştığı belirlenmiş.
Örneğin her yüz kişiden Kilis’te 48, Hatay’da 22, Şanlıurfa’da 19, Gaziantep’te 18 kişisini Suriyeliler oluşturuyormuş.
Sizi bilemem ama beni bu rakamlar ve tespitler korkuttu gerçekten.
Neden?
Çünkü her ulus devlet kendi ülkesinde ciddi bir demografik yapı değişikliğine yol açacak büyük nüfus hareketlerini milli güvenlik perspektifi ile ele almak zorundadır.
Ülkemizdeki Suriyelilerin iskanı meselesi hem sayıları hem bileşimleri (genç nüfus) hem de ülkede kalma iradeleri açısından uzun erimli milli güvenlik perspektifi ile ele alınması gerekli bir mesele halini almıştır.
Öyle ele alınmaz ise ileride bu sorunun bir Milli Güvenlik sorunu haline dönüşmesi kaçınılmaz olacaktır.