Lütfen bana 8 Mart'ta o absürt mesajları yollamayın!
1857 yılı Mart ayının ilk günleri… ABD’nin New York kentinde çalışma koşullarını protesto eden işçi kadınlar grev başlatıyor.
Ancak tek istedikleri "daha iyi çalışma koşulları" olan emekçi kadınların bu grev kararı Amerika’da i tüm patronları telaşlandırıyor ve öfkelendiriyor.
Ve 40 bin kadın tarafından başlatılan eylemin dalga dalga yayılıp tüm ülkeye sirayet edeceğinin korkusuyla da polisten grevi bir an evvel sonlandırmasını istiyorlar.
Polis de verilen talimatı yerine getirmek için çeşitli tedbirler almaya başlıyor.
Bunlardan biri de bir dokuma fabrikasında çalışan kadınları fabrikaya kilitlemek oluyor.
Sonradan tüm dünyada “Emekçi Kadınlar Günü” olarak anılmaya başlanan o gün, yani 8 Mart’ta korkunç bir felaket ve trajedi yaşanıyor.
Polisin eylemlerini sonlandırmaları için üzerlerine kapıları kilitlediği kadınlardan 129’u fabrikada hâlâ neden çıktığı bilinmeyen yangından kurtulamayarak can veriyor.
Dünyada büyük yankı uyandırıyor o ölümler…
Emekçi kadınların insanca yaşam ve insani çalışma koşulları mücadelesinde yakılan ateşin ilk kıvılcımı olan o günden tam 53 yıl sonra… 1910 tarihinde… Danimarka’nın Kopenhag kentinde düzenlenen bir kadınlar toplantısında Almanya Sosyal Demokrat Partisi lideri Clara Zetkin 8 Mart 1857 tarihinde çalıştıkları fabrikada çıkan yangında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart’ın “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak anılması önerisini getiriyor ve önerisi oybirliğiyle kabul ediliyor.
İşte böyle bir anlamı vardır 8 Mart’ın değerli okurlarım.
Yani bir kutlama günü değildir 8 Mart… Bir anma, bir yas günüdür esasında…
Ancak kapitalizm öyle büyük ve akıllı bir canavar ki… Her önemli günün içini boşaltıp, anlamsızlaştırarak işi ticarete, alışverişe, tüketime devşirdiği gibi böylesi acı ve trajedi yüklü bir günün anlamını da, adını da diğerleri gibi altüst etmeyi başardı.
Ve Demokrat/Devrimci kadın önder Clara Zetkin ve arkadaşlarının yanarak ölen 129 işçi kadının anısına, “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” adını verdikleri o 8 Mart, “Dünyaya kadın olarak gelmişlerin günü!” olarak kutlanmaya başlandı.
Son yıllarda bu güne dair yozlaşma öyle bir düzeye vardı ki artık… 8 Mart kadınların sazlı sözlü şarkılı partiler düzenleyip, birbirlerine kocalarının kendilerine o gün hangi hediyeyi, hangi çiçeği aldıklarının şovlarını anlatma gününe dönüştü.
O yüzden sinir oluyorum ben her 8 Mart’ta.
Hele hele de sabahın köründe başlayan şu çiçekli, böcekli, kalpli emojiler eşliğinde gönderilen telefon mesajlarına…
Ay sonu seçim var diye mi nedir bilmiyorum… Bu sene geçen senelerin 10 katına falan çıktı o absürt mesajlar.
Hiç tanımadığım insanlardan bile kadınlar günü kutlaması mesajı aldım.
Aslında bir ara oturup tek tek; “Lütfen bana böyle bir günde bu saçma sapan, içi boş mesajları atmayın! Çünkü bugünün anlamı bildiğinizden bambaşka” deyip anlatayım 8 Mart’ın hakiki anlamını diye düşündüm.
Fakat sonra yorucu olacağını görüp, vazgeçtim.
En güzelinin bu konuda adam gibi bir yazı yazıp, köşemde yayınlayıp ve onun da linkini; “Kadınlar gününüz kutlu olsun… “ mesajlarıyla şahsımı iyice bunalıma sürükleyenlere göndermek olduğuna kanaat getirdim.
Ha evet… Belki çok işe yaramayacak yapacağım bu iş… Tamamının, herkesin bir dahaki 8 Mart’ta en azından bu günün sıradan kutlanacak bir gün olmadığını anlamasını sağlayamayacağım…
Ama olsun.
Hiç kimse anlamasa da, 1857 8 Mart’ında… O yangında can veren 129 kadının hatırına, anısına yaşadıkları o korkunç trajediyi dilim döndüğünce anlatmış ve hiç değilse bir kadın yazar olarak bir doğruyu ifa etmiş olacağım.
***
Feministlerin yürüyüşü ve ezan protestosu
8 Mart gününün akşamı Taksim’deki İstiklal Caddesi’nde yapılan ve çoğunluğunu kadınların oluşturduğu yürüyüş ile ilgili tartışmaları biliyorsunuz.
Yürüyüşe katılanların ezanın okunması sırasında ıslıklar çalarak ezanı protesto ettiği iddia ediliyor.
Görüntüleri izlediniz mi bilmiyorum ama izlediklerimden hareketle şunu söyleyebilirim ezan okunduğu sırada yürüyenlerin ıslık çaldığı, slogan attığı bal gibi bir gerçek.
Ancak şunu öğrendim ki o gerçeğin nedeni ezanı protesto etmek için değilmiş.
Nereden biliyorum?
Evet. Orada değildim ama o an işleri gereği orada olan iki gazeteci arkadaşım vardı ve dün onları aradım.
İkisi de iktidara yakın medyada çalışan bu muhabir arkadaşlara işin esasını sordum.
Ezan okunduğu sıradaki alkışların, ıslıkların, atılan sloganların öncesinde de sonrasında da devam ettiğini dolayısıyla ezanı protesto için yapılıp yapılmadığını anlayamadıklarını söylüyorlar.
Hatta bu arkadaşlardan biri şöyle diyor; “Ben saat 18.00 gibi gittim İstiklal Caddesi’ne… O saat itibarı ile başladı zaten ıslıklar, alkışlar, sloganlar ve saat 21.30’a kadar yani kalabalık dağılana kadar da devam etti. Genellikle polisi protesto için bağırış çağırış vardı zaten. Çok kalabalık ve gürültülü bir ortamdı. Açıkçası ben o gürültüde ezan sesini duymadım. O nedenle yorum yapamayacağım…”
Muhabir arkadaşlar böyle aktarıyor durumu...
Zaten feministlerin yürüyüşünü düzenleyen komite tarafından da konuyla ilgili bir açıklama yapıldı.
Ve o açıklamada iddialar kesin bir dille reddedildi...
Hal böyleyken zannımca bu iddiaları devam ettirmek doğru değil.Toplumda yeni gerginliklere yol açacak ve arzu etmeyeceğimiz manzaraların yaşanmasına sebep olacak; “Ezanı protesto ettiler” ithamlarını bir an evvel sonlandırmak ülkenin hayrına olacaktır.
Bu arada şunu da belirteyim yazıyı bitirmeden. O kitlenin içinde kadın haklarına gerçekten duyarlı ve sorumlu davranan çok kişi olduğu muhakkak ama en haklı konuları bile dejenere eden şuursuz bazı tiplerin bulunduğu da bir gerçek...
Her şeye rağmen ezan söz konusu olduğunda bunların bile bu memlekette ezanı ıslıklayabilecek kadar şuurlarını kaybetmiş olabileceğine inanmak istemiyorum...
***
Kadın mücadelesi bu kadar ucuz değil!
8 Mart’ın gerçek anlamını ve içeriğini devşirip, yozlaştıranlara öfke duyduğum kadar bir şeye daha sinir oluyorum.
O da 8 Mart günü abuk sabuk sloganlar atarak sözüm ona kadın hakları adına mücadele verenlerdir.
Her yıl olduğu gibi bu yıl da “Cinsiyetçiliğe karşıyız” deyip “cinsellik” çağrıştıran ahlaksızca ifadelerin, cümlelerin yer aldığı pankart ve dövizleri taşıyanların yaptığı şeyle kadın yine aşağılandı.
Sadece bilinmesini istiyorum… Kadınların 8 Mart yürüyüşlerine kesinlikle karşı değilim…
Ve 8 Mart günü yapılan bu tür eylemlerin demokratik bir hak olduğuna inanan ve her platformda, her zaman savunan, savunacak biriyim.
Ancak kadının var olma mücadelesi uğrunda yapılan bu eylemlerde ahlaktan yoksun pankart ve dövizlerin olmasını da içime sindiremiyorum.
Hiç kusura bakmasın sayın feministler ama… Kadın mücadelesi bu kadar ucuz olmayı hak etmiyor!